Grevler tarih boyunca işçi sınıfının en önemli, en etkili hak arama, haklarını koruma ve geliştirme eylemlerinden biri olmuştur.
Grev kararı, toplu sözleşmelerin belli aşamaları geçildikten sonra en sona bırakılan, önemli idari maddeler ve ücret maddelerinde tıkanıklık yaşandığı ve uyuşmazlıkla sonuçlandığında alınan bir karardır.
İşçi sınıfının grevini yasaklamak, işçi sınıfını patronlar karşısında çaresizliğe itmektir. İşçilerin en temel hakkı ve neredeyse tek tutunacak dalı olan grevlerinin ertelenmesi kabul edilemez bir durumdur. Hele ki günümüzde grev ertelemek, resmen ve alenen işçiyi işverenin dayatmış olduğu toplu sözleşme şartlarına mahkûm etmek demektir. Çünkü grev ertelendiğinde ne yazık ki tekrar greve çıkılamıyor ve yetkili sendikanın, işçilerin grev hakkı elinden alınmış, grevleri yasaklanmış oluyor.
Eskiden iş yasaları, iş mahkemeleri işçileri ve sendikaları korurdu, hatta işçi haksızken dahi mahkemeler bazen işveren karşısında işçiyi haklı bulurdu, işçi lehine pozitif durum söz konusuydu. İş Mahkemelerinde, işçi yararına yorum ilkesi hâkimdi. Günümüzde, mevcut hükümet sayesinde iş yasaları artık işveren yararına yorumlanır hale geldi.
Mevcut hükümetin kendi çıkarları ve işverenlerin çıkarları doğrultusunda 2012’de çeşitli değişiklikler yaptığı 6356 sayılı sendikalar ve toplu iş sözleşmesi kanunundan sonra grev ertelemeleri işçinin elini tamamen bağlamış, toplu eylemliliği etkisiz hale getirilmiştir. Mevzunun grev erteleme olarak tanımlanması bile konunun anlamına tamamen ters bir durumdur. Grev ertelendi dendiğinde o greve tekrar çıkılacağı gibi bir anlam çıkıyor, oysaki grevler ertelenmiyor resmen yasaklanıyor, çalınıyor, gasp ediliyor. Çünkü mevcut kanunlar çerçevesinde grevin tekrarı olmuyor.
Grev ertelendi demek yerine hükümet tarafından yasaklandı demek daha uygun bir tanımdır. Grevi yasaklanan işçinin yapacağı tek çare anayasa mahkemesine itirazda bulunmak ve haklılığını ispatlamaktır. Ki günümüzde anayasa mahkemesinin durumu ortadadır. Bu zamana kadar anayasa mahkemesinin, yasaklanan grevin tekrar devamına karar verdiği görülmemiştir.
Eğer ki toplu sözleşmeleri bir satranç oyununa benzetirsek, grev hakkı işçinin şah çekip mat edeceği hamleyi yapması demektir. Şah çekip şahı mat edecek hamleyi yapmışken şahın oyundan çıkarıldığını düşünün, oyun, oyun olmaktan çıkıyor. Grevin yasaklanmasıyla birlikte toplu pazarlık da pazarlık olmaktan çıkıyor.
Hükümet tarafından yasaklanan grevden sonra, toplu sözleşme, hakemliği formaliteden ibaret olan arabulucuya, oradan da yüksek hakem heyetine gidiyor. Sendikaların en korktukları kısım burasıdır, çünkü yüksek hakem kuruluna giden bir toplu sözleşmede bütün idari ve parasal maddeler tekrar sil baştan görülür ve pazarlık yapılır yani sıfırdan toplu sözleşmeye oturulur. Yetkili sendika yani sözleşmeyi yürüten sendika oturuma katılamaz, onun yerine bağlı bulunduğu konfederasyondan yetkili kişiler, işveren sendikası yetkilisi ve çalışma bakanlığının atadığı kişiler katılır. Yüksek hakem kurulu bağımsız bir kurul değildir, siyasetin ve işverenin müdahalesine açık bir kuruldur.
Mevcut hükümetin emek tarihi dönemindeki yeri “grev yaptırılmayan dönem” olarak tarih sayfalarında yerini alacaktır. İşçi sınıfı bilmelidirki örgütlenemeyen, haklarını koruyamayan “grev hakkı olmayan veya bu haklarını kullanamayan” işçi sınıfının karşılaşacağı durum sefalettir ve kapitalizm karşısında yok oluştur.
Grev hakkına sahip çıkmak, yaşam hakkına sahip çıkmaktır.
Arif Çinpolat, cam işçisi ve Kristal-İş sendikası üyesi