Korona salgını aile hekimliği sisteminin ne kadar pamuk ipliği ile bağlı bir sistem olduğunu gözler önüne serdi.
Aile hekimliğine geçiş sürecinde koruyucu sağlık hizmetlerinin önemi üzerine çokça vurgu yapılmış, ancak tedavi ediciliğin ön planda olduğu aile hekimliğine geçiş yani sağlıkta 1. basamağın neoliberalizasyonu uygulamaya sokulmuştu.
Aile hekimleri kendi biriminin koşullarına göre aylık sarf malzemesi için de ödeme alıyorlar. Ve devlet bu ödemeyi yaptıktan sonra gerisini aile hekimlerinin insafına bırakıyordu. Ve bu salgının başında da muhtemel en aynı bakış açısıyla ‘biz parasını veriyoruz önlemlerini alsınlar’ diye düşündü.
Salgınla mücadele bireysel değildir
Oysa küresel bir salgınla bireysel önlemlerle mücadele edemeyeceğiniz çok açık. En baştan itibaren bir dizi yanlış adımlar atıldı. Bunlardan en önemlisi salgının yaklaştığı çok açık olmasına rağmen sağlık personelinin kişisel koruyucu malzemesinin temini konusunda yavaş kalındı. Sadece malzeme eksikliği değil eğitimler konusunda da yavaş kalındı. Birçok aile hekimliği birimi hazırlıksız bir şekilde soğuk algınlığına benzeyen korona belirtileri gösteren hastaları muayene ettiler. Ve buralarda çalışan sağlık personelinin bir kısmı bugün maalesef ki pozitif duruma geldiler. Üstelik ilk andan itibaren korona belirtileri gösteren kişilerin en yakın sağlık birimine gitmelerini yetkili merciler söyleyince risk grubundaki kronik hastalığı olup reçete yazdırmaya gelenler, gebelik takibine gelenler, aşı olmaya gelenler korona şüphelilerle aynı birimde bir araya getirildiler. Aile sağlığı birimleri tehlikeli yerler haline geldiler. Sonradan raporlu hastaların aile hekimliklerine gitmeden ilaç almaları kolaylaştırılsa da asıl atılması gereken adım korona şüphelilerin aile hekimliklerine değil uygun bir şekilde hastanelere gitmesini sağlamaktı.
Aile hekimleri iki kere cezalandırılıyor
Aile hekimleri çalışamadıkları günler için ek ödeme almıyorlar. Tam da bu sebeple korona hastalığına yakalanıp hastanede yatan veya evde istirahat alanlar da bu ek ödemelerini alamayıp önemli bir gelir kaybına uğruyorlar. İki kere cezalandırılmış oluyorlar.
Salgının ilk haftalarında çok değerli bir mücadele alanını kaybetmiş olabiliriz. Birinci basamak sağlık hizmetleri aracılığı ile salgınla topyekun mücadele etmek mümkün olabilecekken tam tersine birinci basamağı tedavide yetersiz olduğu halde ön cepheye sürerek önemli bir kayıp yaşadık. Ve aynı zamanda muhtemelen tehlikeli bir bulaşma kaynağı oluşturuldu. Salgınla mücadeleye bizden önce başlayan tüm ülkelerin uyarılarına rağmen sağlık sisteminde bu kadar hazırlıksız (kişisel koroyucu malzeme eksikliği ve korona pozitif olma olasılığı olan hastalarla diğer hastaların bir araya gelmelerinin önlenmemesi) yakalanılmış olması önemli bir zaafiyettir. Kaldı ki bugün Tabip Odasının ısrarla talep etmesine rağmen İzmir’de Korona açısından temiz hastane (2. ve 3. basamak sağlık birimi) kalmamıştır. Koronaya yakalandıklarında yüksek ölüm riski olan hastaların düşük riskle gidebilecekleri hastaneler kalmamıştır, bunun için gerekli adımlar atılmamıştır. Baştan makul bir planlamayla, basit bir eğitim programıyla ve uygun kişisel koruyucu malzemelerin temini ile çok daha sıkıntısız atlatılabilecekken, yapılan bu hataları başta sağlık personeli olmak üzere çok sayıda insan hayatları ile ödemek zorunda kalabilir.
İzmir’den bir sağlık çalışanı