Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin kurulduğu, Berat Albayrak’ın Maliye Bakanı yapıldığı 2018 yılı ortasında yabancı sermaye girişlerinin hızla düşmesi sonucu dış kaynağa dayalı Türkiye kapitalizmi aniden çöküşe geçti.
Bugün bu çöküşü yaşamaya devam ediyoruz. Ekonomi küçüldü, küçülmeye devam ediyor. İşsizlik ve enflasyon yükseldi, yükselmeye devam ediyor.
Hükümetin açıkladığı Yeni Ekonomi Programı (YEP)’nda, krizin nasıl emekçilerin sırtına yıkılacağı madde madde anlatılıyor. 30 Eylül 2019’da ilan edilen programda,
- Ücretlerin hedef enflasyona göre zam yapılmak suretiyle geriletilmesi,
- Emeğin esnekleştirilerek güvencesizleştirilmesi ve
- Emekçilerden daha fazla vergi alınması, en önemli politikalar olarak sunuluyor.
Kıdem tazminatının gaspından hiç vazgeçmiyorlar
Fakat bütün bu laf kalabalığının arkasında Kıdem Tazminatının gaspının da planlandığı gözden kaçmamalı. Hükümet özel sektöre ucuz ve uzun vadeli kaynak yaratmak için kıdem tazminatını “tamamlayıcı emeklilik sistemi (TES)” içerisine dahil etmeye hazırlanıyor. YEP’te “bunun sosyal tarafların mutabakatı ile kurulacağı” belirtiliyor. Ancak sosyal taraflarda bu konuda bir mutabakat yok. YEP’te açık bir şekilde “kıdem tazminatı” denilmese de hükümetin kıdem tazminatını fona dönüştürerek bireysel emeklilik sistemi ile birleştirme hedefi görülüyor.
Hükümetin krizden çıkış politikası, tamamen emekçilerin sırtına basmak üzerine kurulu. Gerçek ücretler enflasyon karşısında hızla eriyor, işçi ücretleri ucuz işçi cennetleri sayılan Çin’in, Hindistan’ın gerisine düştü. Eğitim ve sağlık gibi sosyal devlet hizmetleri daha fazla piyasaya açılıyor, özelleştiriliyor.
Özel sektörün borcu, devletin borcu haline getirildi
Türkiye kapitalizmi, tüm ekonomi politikalarını, devasa borçlarının bedelini 81 milyona ödetmek üzerine kuruyor. Varlık fonu borçlu şirketlere milyarlarca lirayı, ulufe dağıtır gibi veriyor. Hazine’nin batık şirketlere ortak olmasına dair Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle ve benzeri düzenlemelerle, kapitalist sistem kendi borçlarının bedelini işçilere, emekçilere ödetmeye devam ediyor.
Bu ağır borç yükü kamunun sırtına yüklendikçe başta dolaylı vergiler olmak üzere emekçiler üzerindeki vergi yükünün daha da ağırlaştırılacağının işaretlerini, Berat Albayrak son açıkladığı YEP’te verdi. Vergiyi tabana yayacaklarmış! Deprem gerçeğinin kendini yeniden hatırlattığı günlerde, yıllardır toplanan “deprem vergileri”nin hesabı verilmezken, emekçilere yeni vergiler koyacaklar. Hâlbuki vergiyi tabandan değil zengin tavandan almalılar.
Hükümet, yeni kaynak arayışlarının bir parçası olarak işsizlik fonunu yağmalamakta, kıdem tazminatının fona devredilmesi gibi, işçi sınıfının asla kabul edemeyeceği dayatmaları sürekli olarak gündemde tutmaktadır. Bu konuda iktidarın ısrarlarına paralel olarak, IMF de geçen ay Türkiye değerlendirmesinde kıdem tazminatında “reform” yapılması gerektiğini söyledi.
Eylül ayında IMF’nin açıkladığı Türkiye değerlendirmesindeki diğer bir husus da ücret zamları ile ilgili. IMF, asgari ücretin gerçekleşen enflasyona değil hedeflenen enflasyona göre belirlenmesi gerektiğini ifade etti, hükümete ücretlerin düşürülmesinin yolunu gösterdi.
IMF’nin bu değerlendirmesinden bir hafta sonra Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, YEP’te aynı yönde bir politika tedbiri açıkladı, ücretlerin hedeflenen enflasyona göre (yani yüzde 5) ayarlanacağını ilan etti.
Kendisine saray yaptırıyor, emekçilere kemer sıktırıyor
Siyasal iktidar krizle mücadele adı altında en bilinen yolu denemekte, para politikalarını sıkılaştırmakta, diğer bir ifadeyle kendisinin değil ama emekçilerin kemerlerini sıkmaktadır. Krize rağmen yazlık ve kışlık sarayların yapımları son hızla devam ediyor.
Önümüzdeki dönemde emekçi sınıfları etkileyecek en önemli gelişmeler asgari ücret ile özel sektördeki büyük grup toplu pazarlıkları ve 2020 ortalarında gündeme gelecek olan merkezi idare ve belediye şirketlerindeki toplu pazarlıklardır. Türkiye’de ücret düzeylerini belirleyecek olan bu pazarlıklar hayati öneme sahiptir.
Hükümetin krizin faturasını emekçilere ödetme politikalarına karşı işçi sınıfının birliğini ve dayanışmasını sağlayacak, onu geliştirecek mücadelelere ihtiyaç vardır. Bu mücadeleler, sadece emeğin hakları için değil, Türkiye’nin geleceği için de belirleyici olacaktır.
(Sosyalist İşçi)