Hükümet emekliye verilen yüzde 5 zammın ardından kamu işçilerinin toplu sözleşmesinde ilk 6 ay yüzde 5, ikinci 6 ay ise yüzde 4 zam teklif etti.
Son bir yılda enflasyonun en az yüzde 20, gıda fiyatlarının yüzde 50 arttığı bir dönemde, Türk-İş bu öneriye“konuşulacak bir tarafı yok, kabul edilir, müzakere edilir bir tarafı yok” diyerek tepki gösterdi.
Hükümetin, kamu işçisine önerdiği yüzde 5+4'lük teklifi gündemlerine alan Kamu-Sen ve Memur-Sen başkanları da bu teklifin kendilerine yapılması halinde bunu kabul etmeyeceklerini belirttiler.
Krizin faturasını ödemeyeceğiz
Hükümetin bu açık işçi düşmanı politikasını geriletmek için işçi ve memur sendikaları üretimden gelen güçlerini kullanmak zorunda. Son yıllarda hükümetin sürekli grevleri yasaklayan tutumuna karşı yeterli tepki göstermeyen sendikalar, bu krizin faturasını ödemememek için artık ayağa kalkmalı.
Sendikaların işçiyi koruyan toplu sözleşmeler yapabilmesi, ancak grev silahını gerektiğinde kullanabilme kapasitelerine bağlıdır. Grev yapamayan sendika, güçlü bir toplu sözleşme imzalayamaz. Grev hakkı olmaksızın, sendikal örgütlenmeler zayıf kalır, toplu sözleşme hakkının “toplu dilenme” hakkından başka bir anlamı kalmaz.
Her demokratik hak gibi grev hakkı da asıl olarak işçi sınıfının kendisi tarafından korunmalıdır. Siyasal iktidarlar herhangi bir demokratik hak gibi grev hakkını da kolaylıkla ortadan kaldırabilmektedir. Bu konuda tüm emek örgütleri bir araya gelmeli ortak bir mücadele sergilemelidir. Artık grev hakkımızı tekrar kullanmaya başlamak, kazanan grevler örgütlemek zorundayız.
İşçi daha çok vergi ödüyor
AKP ile birlikte çalışanlar daha çok vergi öder hale geldi. 2002’de gelir vergisine tabi ilk vergi dilimi 3.800 lira idi. Bu rakam kişi başına milli gelir artışı kadar artırılsaydı ilk vergi diliminin 2019’da en az 37.7 bin lira olması gerekirdi. Oysa bugün 18 bin lira.
Emekli aylıklarının artışında da milli gelir artışı hesaba katılmadığı için bu aylıklar da geriliyor. 2010’da emekli aylıklarının kişi başına GSYH’ye oranı yüzde 100 iken geçen yıl yüzde 20 azalarak 81’e geriledi.
Hükümet işçi sınıfına her yönden saldırıyor
Bir yandan ekonomik kriz ve artan fiyatlar, öte yandan düşük ücret zammı dayatması işçi sınıfı için hayatı gittikçe daha fazla yaşanılmaz kılıyor. 24 Haziran 2018 seçimleri sonrası Erdoğan kabinesinden "Kriz yok", "Bu yaşadıklarımız psikolojik" sesleri yükseliyordu.
İşte son bir yılda yaşadığımız krizin açık göstergeleri;
• Sanayi üretimi yüzde 15 daraldı.
• İşsizlik yüzde 9’dan yüzde 14’e yükseldi.
• Türk lirası yüzde 50 değer kaybetti.
• Başta gıda olmak üzere temel tüketim mallarında fiyatlar yüzde 50 arttı.
• Faizler yüzde 15’lerden yüzde 30’lara yükseldi.
• Şirketlerin döviz üzerinden aldıkları devasa miktarda borçlar, geri ödenemez hale geldi.
En büyüklerinden en küçüklerine, birçok işletme kepenk indiriyor. Teknik olarak iflasta olmayan sektör ve şirket sayısı çok az. Alışveriş yok, alacaklar alınamıyor, borçlar geri ödenemiyor, nakit sıkıntısı yaşanıyor. Türkiye küçülmeye devam ediyor. Bütün bu gelişmeler, hükümetin krizin faturasını işçilere ve emekçilere ödetmek için uyguladığı ekonomi politikalarının bir sonucu.
Maaşlardan üç yıl zorunlu kesinti!
Hükümet, otomatik Bireysel Emeklilik Sigortasını zorunlu hale getirdi. Çalışanlar, patronlar tarafından dahil edildikleri sistemden üç yıl boyunca çıkamayacak. Her ay maaşlarımızdan belli bir miktar kesilip, emeklilik şirketlerine gönderilecek.
Kamu ve özel sektörde, 45 yaş altı tüm çalışanların işverenleri tarafından BES’e dahil edilmesini sağlayan otomatik katılım, 2017'de başladı. İki yılda 12 milyona yakın çalışan sisteme giriş yaptı, bunların yüzde 60’a yakını ilk aylarda sistemden çıktı. İşçilerin ücretlerinden yapılan kesintilerin, emeklilik ve sigorta şirketlerine aktarılmasını zorunlu hale getiren bu uygulamayı işçilerin çoğunluğu istemiyor.
İşçilerden kesen hükümet, patronları rahatlatıyor. Zorunlu BES kesintilerinin aktığı dev sigorta şirketlerinin oluşturacağı Türkiye Reasürans Havuzu, patronların sigortaya kolay ve ucuz ulaşmasını sağlayacak.
2019 yılında sosyal güvenlik harcamalarından 2 milyon lira kesinti yapılacağını ilan eden yönetenlerin önceliği çalışanların sosyal güvenceleri değil finans sermayesinin çıkarları.
Kıdem tazminatıma dokunma!
Krizin faturasını halka çıkartmak isteyenler, gözlerini yine kıdem tazminatlarına dikti. AKP hükümetleri tarafından daha önce gündeme getirilen kıdem tazminatında değişiklikler hem sendikalar, hem de patron örgütleri tarafından reddedildiği için rafa kaldırılmıştı.Hükümet şirketlerin borç krizini çalışanlardan çıkartmak için, kıdem tazminatı yasasını yine değiştirmek istiyor.
Kıdem tazminatı milyonlarca çalışanın ayakta kalabilmesini sağlayan temel bir haktır. Tam da bu nedenle sendikalar, kıdem tazminatı yasasının olduğu gibi kalmasını isteyerek "kırmızı çizgimizdir" diyor. Patronlar ise "ağır bir yük" dedikleri kıdem tazminatını ödemeyi zaten istemiyor.
Önümüzdeki üç yıl boyunca iki tarafı bir araya getirerek uzlaştıracağını söyleyen hükümetin yapacağı değişikliklerin işçilerin aleyhine olacağı açık.
Kıdem tazminatı, işçilerin kırmızı çizgisidir. Alınterimize dokunmayın!
İşsizlik artmaya devam ediyor
İŞKUR, Haziran ayında kayıtlı işsiz sayısını 4 milyon 417 bin olarak açıkladı. Mayıs ayında bu rakam 4 milyon 84 bin olarak açıklanmıştı. Bir aylık süre zarfında 333 bin kişi daha işini kaybetmiş oldu.İşsiz sayısı son bir yılda yüzde 70 arttı.
Haziran ayı itibariyle kayıtlı işsizlerin 2 milyon 231 bini kadınlardan oluştu. Bu dönemde İŞKUR’dan iş bekleyenlerin 1 milyon 213 bini 20-24 yaş grubundaki gençlerden oluştu. 739 bin kişi ise 25-29 yaş grubunda.
İŞKUR’da kayıtlı işsizlerin 899’u doktora derecesine sahipken, 20 bin 592’si yüksek lisans ve 664 bin 507’si ise lisans mezunu.
Kayıtlı işsizlik verileri son bir yılda Türkiye ekonomisinin büyük bir daralmaya girdiğine işaret ediyor.
Haziran 2005’te 918 bin olan kayıtlı işsiz sayısı 2019’da 4 milyon 417 bine kadar yükseldi. Bu da kayıtlı işsiz sayısının 14 yılda 5’e katlandığını gösteriyor.
Grev yasaklamaları devam ediyor
İşçilerin hak arayışlarının düşmanı olan AKP, bugüne kadar çok sayıda grevi "erteledi", yani yasakladı.
İşte 2018-2019 yıllarında ertelenen grevlerin listesi:
130 bin işçiyi ilgilendiren MESS grup TİS görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine 2 Şubat 2018’de başlanacak grev yasaklandı.
Soda Kromsan’ın Adana ve Mersin fabrikalarında Petrol-İş üyesi işçilerin başlayacağı grev 23 Mayıs 2018 tarihinde yasaklandı.
İzmir’deki İZBAN grevi “şehir içi toplu taşıma hizmetlerini bozucu nitelikte görüldüğünden” Cumhurbaşkanlığı Kararı ile 60 gün süreyle ertelenme adı altında yasaklandı.
İş kolunda grev yasağı bulunması nedeniyle Tüpraş işyerlerinde çalışan binlerce işçiyi ilgilendiren Toplu Sözleşmede, işveren göstermelik nedenlerle görüşmeleri tıkadı. Yüksek Hakem Kuruluna (YHK) giden sözleşmede YHK, işçilerin bütün taleplerini reddetti, işverenin önerdiği ücret zammının bile altında bir oran olan yüzde 6 ücret zammına kararı verdi.
Patronlar kollanırken, işçilere saldırılıyor.
Hakkını arayan işçilerin üzerine her yerde güvenlik güçleri gönderiliyor. Üçüncü havalimanı inşaatında “yatakhanelerde tahtakurusu sorununun çözümü” gibi basit insani taleplerle direnen işçilere bile saldırılar oldu.
Egemen sınıf ve tüm kurumları, direnen işçileri “haksız” göstermeye çalıştı, sistematik bir karalama kampanyası yürüttü. Sosyal medyadaki kampanyada, insanca yaşam talepleriyle eylem yapan işçilere “hain” denildi.
Sabaha karşı şantiyede gerçekleştirilen baskınlarda 543 işçi gözaltına alındı. İstanbul ve Ankara’nın kent merkezlerinde sendikalar tarafından havalimanı işçilerine destek amaçlı eylemlere polis müdahale etti, çok sayıda işçi gözaltına alındı.
Patronların saldırılarına karşı direnmeliyiz!
Kriz, reel sektörü de kapsayacak biçimde ilerledikçe, patronların “işten çıkarma”, “ücretsiz izin”, “TİS’lerle alınan hakları gasbetme”, “ücretleri ödememe ya da erteleme”, “esnek çalışma uygulamalarını devreye sokma”, “çalışma koşullarını ağırlaştırma”gibi girişimleri artıyor.
Patronlar bu politikalarını uygulamaya devam edebildikleri ölçüde, krizin yükünü işçilere emekçilere yıkmayı başarıyorlar demektir.
Ama bu gidişata boyun eğmemek gerekir. İşçi sınıfı ve emekçilerin krizin yükünü reddeden bir mücadele çizgisine geçmesi gerekir. Eğer işçi sınıfı ve emekçiler, krizin yükünü sermayeye ödetebilecekleri bir mücadele hattına girebilirse, bu mücadele pek çok kazanım elde etmiş olur.
Yeter ki işçiler, emekçiler talepleri etrafında birleşerek, krizin faturasını reddedecek bir mücadele çizgisine girebilsin, işçi sınıfının birleşik mücadelesi sağlanabilsin.
İşçi örgütleri, sendikalar ve emekten yana her türlü yapı, asıl olarak birleşik bir işçi mücadelesini örmeyi hedefleyen bir mücadeleyi hızla örmelidir. Sendikalar, görevlerini bu temel hedefe bağlı olarak belirlemeli ve sorumlulukla davranmak durumundadırlar.
(Sosyalist İşçi)