Kale Kayış işçileri: “Bu mücadeleyi ya kazanacağız ya kazanacağız”

03.04.2019 - 09:08

Kale Kayış fabrikasında 100 işçinin 6 Mart’ta başlattığı direniş sürüyor. İşçiler, sendikalı ve kurallı bir çalışma sistemi istiyor.

Evrensel gazetesinden Vedat Yalvaç'ın haberi şöyle:

İstanbul’un Silivri ilçesinde bulunan ve 300 işçinin çalıştığı Kale Kayış fabrikasında 100 işçinin, kötü çalışma koşullarına, düşük ücretlere, işçi sağlığı, iş güvenliği önlemlerinin yetersizliğine ve sendikalaşma nedeniyle artan baskılara karşı 6 Mart’ta başlattığı direniş devam ediyor. Üçü ölümlü olmak üzere işyerinde pek çok kazaya şahit olduklarını, buna rağmen fabrika yönetiminin yıllardır hiçbir önlem almadığını ifade eden işçiler, sendikalı ve kurallı bir çalışma sistemi istiyor.

Kale Kayış’ta beş aydır çalışan Osman Tan, iş güvenliğinin hiçbir öneminin olmadığını ifade ederek şunları anlattı: “Yani bir eldiven almaya gittiğimizde bile farklı muameleye maruz kalıyoruz. Ki aldığımız eldivenler yaptığımız işe göre asla yeterli değil. Daha önce ben ağır ve tehlikeli, iş güvenliğinin had safhalarda olduğu işlerde çalıştım. Herhangi bir iş güvenliği eğitimi verilmeden işe başlatıldım.”

"Sağlığımız tehdit altında"

5 yıldır Kale Kayış’ta çalışan Alihan Ertürk de “sağlığımız tehdit altında” diyerek söze başladı ve ekledi: “Havalandırmalar, koruyucu kıyafetler, eldivenler, ayakkabılar... Bunlar çok yetersiz. Kendi sağlığımızı düşünerek bu yola çıktık. Kazanacağımıza da inanıyoruz.”

Sorunlarının çözümü için Petrol-İş’te örgütlenmeye karar verdiklerini belirten Ertürk, “Yaklaşık bir yıl sürdü örgütlenme sürecimiz. Baskı, mobbing devam ediyor içeride. Ama başardık. Örgütlenme güzel bir duygu” dedi.

"Elimizin, kolumuzun kopmasını istemiyoruz"

8 yıldır Kale Kayış’ta çalışan Turgay Tosun “Birçok şeye şahit oldum. İş kazaları oldu, hayatını kaybeden arkadaşlarımız oldu. İçeride havalandırma yok. 12 saat dumanın içindeyiz. Ciğerler artık dolmuş. Nefes almakta sıkıntı çekiyoruz. Bende alerji var ve nefes alma zorluğu çekiyorum. Söylüyorum. ‘Halledeceğiz diye diye 8 yıl bitti, hâlen halledecekler. Elimizin, kolumuzun kopmasını istemiyoruz. Ben daha 35 yaşındayım. Bundan sonraki hayatım Kale Kayış’tan ibaret değil. Başka yere elin kolun eksik gittiğin zaman sakat kadrosuna giriyorsun, toplumdan uzak kalıyorsun. Bir insan parmakları koptuğu zaman çalışma şansı yok. Psikolojisi bozuluyor insanların. Biz bunu gördük. Bir arkadaşımızın dört parmağı koptu makinede. Psikolojik tedavi görüyor. Çocuğunu balkondan atmaya kalktı. Soruyorum şimdi; patron bu arkadaşımıza kaç kere gidip destek verdi? Hangi hastane masrafını karşıladı? Ama işyeri büyüyor” dedi.

"Kazanacağız, başka yolu yok bu işin"

“Bu mücadeleyi ya kazanacağız ya kazanacağız, başka yolu yok bu işin” diyen Tosun şöyle devam etti: “Zannetmesinler biz baskıyla bu insanları yıldırırız, bu insanlar bundan vazgeçer. Asla. Tam tersine daha öfkeli ve dirençli bir şekilde karşılarında duracağız. Çünkü biz bugüne kadar bunu sağlamadığımız için bu şartlarda bu şekilde buralara geldik zaten. Ben 8 yıl daha çalışsam bir fabrika daha koyar, bir bu kadar daha büyür ama işçi daima kaybeder. Sendikadan başka çıkar yolumuz yok. Ben bunu Türkiye’de çalışan tüm işçilere açık ve net söylüyorum. Hakkınızı almak istiyorsanız sendikaya destek vereceksiniz, sendika da size destek verecek. Yasalar diyorlar. Yasalar hep sermayenin yanında. Ben göremiyorum bir tane yasanın işçiden yana olduğunu. Adamın çenesi kırılmış, kolu kırılmış, makinenin içinde kalmış. İş güvenliği uzmanı gelmiş işverenin avukatlığını yapıyor. Savcılar gelmiş denetlemeye. Orada önlem alacağı yerde tersine arkadaşımızı suçlamaya çalışıyor.”

Tosun hükümete de şöyle seslendi: “Maaşlarını patrondan aldığı sürece iş güvenliği uzmanları iş yapmıyor kardeşim. Bunu devlet işverenden alacak, devletin görevlendirmesi ve ataması lazım. Başka türlü bunun önüne geçilmesinin şansı yok.”

"Bu mücadelenin içinde olmaktan gurur duyuyorum"

2013 yılından beri Kale Kayış’ta çalışan Salih Açıkgöz, işçi sağlığına uygun bir ortam olmadığı için kendilerini bu mücadelenin içinde bulduklarını ifade ederek, “Bu mücadelenin içinde olmaktan da gurur duyuyorum” dedi.

Sendikanın ne yaptığını, nasıl bir şey olduğunu bilmediklerini ifade eden Açıkgöz, sendikalaşmaya nasıl karar verdiklerini şu sözlerle anlattı: “Buradakilerin yüzde 95’nin de bilgisi yok. Kulaktan dolma sözlerle veya birilerinin konuşmalarıyla, tavsiyelerle arkadaşlarımızı bilgilendirdik. Yönetime eksikliklerimizi bildirdik, bu eksiklilerimizi giderin yoksa biz kontak kapatmaya gideriz dedik. Bildirmemize rağmen içerideki yönetim hâlen kendi bildiğini okuyarak baskılarını daha da artırarak insanları yıldırma pozisyonuna getirdiler. En son çare çıktık dışarıya. Sendikacılar da sağ olsun arkamızdalar.”

"Esas problemimiz işçi sağlığı ve iş güvenliği"

“Buradaki arkadaşlarımız, kanunların onlara verdiği haklara dayanarak Petrol-İş sendikasına üye oldular. Üye oldukları için de işveren ilk önce 2 tane arkadaşımızı işten attı, akabinde de çalışan arkadaşlarımıza sendikadan istifa etmeleri için baskı ve mobbing uyguladı” diyen Petrol-İş Trakya Şube Başkanı Ercan Yavuz sürece ilişkin şunları anlattı: “Konuya ilişkin fabrikanın önünde bir basın açıklaması yaptık, işvereni uyardık. Daha sonra da arkadaşlarımızdan gelen talepler doğrultusunda fiili olarak greve çıktık. Arkadaşlarımız tabi ki burada sendikanın olmasını istiyorlar. Evet ekonomik anlamda haklarının artmasını istiyorlar, çalışma şartlarının düzelmesini istiyorlar. Ama buradaki esas problemimiz bu fabrikada aşırı derecede işçi sağlığı iş güvenliği kuralları çiğnenerek iş kazalarının gerçekleşmesine sebep olunuyor. Arkadaşlarımız, ‘Biz bu fabrikada çalıştıkça kollarımız kopuyor, ayaklarımız kırılıyor’ diyor. Biz de arkadaşlarımızla birlikte çalışma hakkımızı kullandık. Fabrikanın sahibi ile şu ana kadar görüşme şansımız olmadı. Ama yöneticilerle görüşme şansımız oldu. Ne istiyorsunuz, bir taslak getirin, bakalım dediler. Taslakta minimum bir rakam yazdık. Arkadaşlarımızın iki şartı var. Birincisi sendikalı olarak çalışmak, işverenin itirazını geri çekmesini istiyorlar, ikincisi ise işçi sağlığı, iş güvenliği kurallarına uygun, tedbirlerin alınmasını istiyorlar.”

"Kayıt dışı şikâyetinde bulunduk"

Şu an 150 Petrol-İş üyesi işçinin direnişte olduğunu, fabrika içinde ise 70 civarı işçinin çalıştığı bilgisini aktaran Yavuz, bu işçilerden yarısının son 1 ay içinde alınan işçiler olduğuna dikkat çekerek şunları söyledi: “Bu işi bilmiyorlar. Çalışanların çoğunun Türkiye vatandaşı olmadığını da biliyoruz. Çünkü genellikle gece çalıştırıyorlar. Biz bunlara ilişkin şikayetlerimizi de yaptık. Genellikle Kırgız, Özbek ve Suriyeli çalışanlar var. Bir kısmının kayıt dışı çalıştığını da biz biliyoruz ama hepsine dair bilgimiz yok.”

Yetkililere de seslenen Yavuz, şu çağrıda bulundu: “Burada 150 tane arkadaşımız var. Bunların eşleri, çocukları ve aileleriyle birlikte yaklaşık bin kişiyi bulan bir kitle. Bunlar sadece sendikalı olarak çalışmak istiyorlar. İşçi sağlığı, iş güvenliği kurallarına uygun yaşamak istiyorlar. Arkadaşlarımız çalışarak ekonomimize katkı sunmak istiyorlar. Ama çalışırken de kollarından, bacaklarından olmak istemiyorlar.”

"Arabamı satmak zorunda kaldım"

Her ne kadar direnişe geçmelerindeki esas neden işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin yetersizliği olsa da, işçilerin geçim zorluğu çektikleri, aldıkları ücretlerin hayat pahalılığı karşısında yetersiz kaldığı, sohbetin ilerlemesiyle birlikte ortaya çıkıyor.

Her geçen gün daha çok geçim derdi yaşadıklarını ifade eden Osman Tan şöyle konuşuyor: “Türkiye’de yaşam koşulları çok sıkıntılı. Özellikle son dönemlerde daha da sıkıntılı. Geçinebilme gibi bir durum yok. Ben bundan 6 ay önce 300 liraya market masrafımı karşılayabilirken şu anda 600 liraya karşılayamıyorum. Yani bize yapılan zamla aldıklarımıza yapılan zam arasında çok fark var. Şu anda ben tek çalışmak zorundayım ve aşırı derecede içeri girmiş durumdayım. Arabamı dahi satmak zorunda kaldım. Ben çalışarak, emek vererek bir şeyler elde etmişken, verdiğim emeklerle aldığımı satmak zorunda olmak çok kötü bir şey. Bir an önce sonuca kavuşmasını istiyoruz.”

Evli iki çocuk babası Tekkan, ucu ucuna geçindiklerini şu sözlerle dile getiriyor: “Ben de isterim benim çocuğum daha iyi koşullarda okusun. Okullardaki pek çok faaliyete katılamıyoruz. Çünkü her şeyin bir bedeli var. 23 Nisan’da yazmışlar 200 lira para. Tamam da ben zaten 700 lira kredi ödüyorum, 700 lira ev kirası ödüyorum. Etti 1500 lira. Mutfağa daha girmedim. Hadi ben bir şekilde ay sonunu getiriyorum ama birçok arkadaşımız kredi kartlarını patlatıyor.”

"Biz sadece hakkımızı arıyoruz"

8 aydır Kale Kayış’ta çalışan İshak Özer, bu süre zarfında pek çok iş kazasına şahit olduğunu dile getirerek şöyle konuşuyor: “Biz sadece hakkımızı arıyoruz. İşverenden fazla bir şey istemiyoruz. Evliyim 2 çocuğum var. Hayat şartlarını söylemeye gerek yok. Sadece kiram bin lira. Çocukların masrafı, mutfak masrafı derken karşılayamıyoruz. O yüzden 12 saat çalışıyoruz. 12 saat çalıştığımız hâlde 3 bin 200 lira anca elimize geçiyor. Sosyal hayatımızdan da vazgeçtik zaten. Ama ona rağmen geçinemiyoruz.”

Direniş sürecinde gerek iktidar, gerekse muhalefet partilerinden hiçbir destek alamadıklarını ifade eden Alihan Ertrük, “Oy istemek için her gün arıyorlar. Seçim zamanında peşimizde koşuyorlar ama bizim bir işimiz olduğu zamanda da dönüp yüzümüze bakmıyorlar. Bizim yüzümüze bakmayanların biz de yüzüne bakmıyoruz. Bize destek olmadıkları sürece de yanımıza gelmesinler” diyor.



Bültene kayıt ol