İSİG Meclisi’nden Murat Çakır’la göçmen işçiler üzerine röportaj

10.03.2019 - 15:47

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi’nin yayınladığı 2018 İş Cinayetleri Raporu’nda göçmen işçilere dair de önemli bilgiler yer alıyor.

"Hepimiz Göçmeniz - Irkçılığa Hayır" kampanyası, raporun hazırlanmasında yer alan isimlerden biri olan, İSİG Meclisi üyesi Murat Çakır ile göçmen işçiler, sorunları ve sendikaların tutumları hakkında bir röportaj gerçekleştirdi.

Türkiye 2011 ve özellikle 2014 sonrasında yoğun bir Suriyeli göçü ile karşılaştı. Ancak Türkiye’deki tek göçmen grubu Suriyeliler değil ve bu yaşadığımız ilk göç dalgası da değil. Biraz bu göç dalgalarından ve emek hareketine etkilerinden bahseder misiniz?

İlk büyük göç dalgası Halepçe katliamı sonrası yaşandı. Kürtler geldi. İkincisi, Bulgar Türklerinin gelişiydi. Bu dönemde soydaşlık üzerinden muhacirlik gibi yasalar düzenlendi. Daha sonra yıkılan Sovyet ülkelerinden göçmenler geldi. Özellikle Orta Asya’dan göç yaşandı. Bunu yanında Moldova, Ukrayna, Romanya gibi ülkelerden de gelenler oldu. Bu göçmenler çoğunlukla inşaat, seks işçiliği, yaşlı ve çocuk bakımı gibi işlerde çalıştılar. Türkiye emek hareketi böylece ilk defa göçmen işçiler sorunuyla karşı karşıya olduğunu fark etti ve çeşitli reaksiyonlar verdi. 

O dönem Romen işçilerin Trakya’daki yol inşaatlarında çalışması üzerine bir sendika şube başkanı “Romen işçileri dövün” demişti. Çünkü Türk işçilerden daha düşük ücretle çalışıyordu Romen işçiler. Ortak örgütlenme yerine böyle bir refleks vermişti sendika. Bu eğilim o günden bugüne işçiler arasında devam ediyor. Yani göçmen işçilerin ücretleri düşürdüğü ve kendi ülkelerine dönmeleri gerektiği anlayışı hâlâ yaygın.

Bu refleksten farklı olarak DİSK’in 1994-95 döneminde göçmen işçilerle ortak örgütlenmeye dair oldukça idealize edilmiş genel kurul kararları var. Ama hiçbir şekilde bu konuda pratik adım atılmıyor. Günümüzde de DİSK çok sınırlı olan göçmen işçilere dair açıklamaları, aslında o dönemin kararlarının biraz daha değiştirilmiş hallerinden ibaret. Yani teorik olarak doğru ama pratiği karşılamayan ve güncellemeyen açıklamalar bunlar. 

Günümüzde bu iki görüşün yanında bir de Hak-İş’in tavrı var. Hak-İş göçmen işçiler hakkında iktidar ne söylüyorsa onu söylüyor. İktidar “misafirlerimiz” diyorsa, “misafirlerimiz” diyor; “entegre olmaları gerekiyor” diyorsa “entegre olmalılar” diyor. 

Türkiye’de hiç göçmen işçileri örgütleyen sendikal bir deneyim ya da ortak mücadele deneyimi var mı?

Sendikal bir deneyim yok. Saya işçileri gibi kendiliğinden yaşanan ortak mücadeleler oldu. İzmir ve Adana’da oldu bu eylemler. Bir diğer olumlu örnek Ege Bölgesi’nde mevsimlik tarım işçisi Suriyeli ve Türkiyeli ailelerin birlikte mücadele etmesiydi.

Bir de kaçan fırsatlar odu. Mesela PETKİM’de İzmir-Aliağa tesislerinde Petrol İş sendikası örgütlü. Toplu sözleşme sürecinde bir eylemlilik süreci yaşanıyor tesislerde. Buradaki Star Rafinerisi’nde ise 2000 Hindistanlı işçi çalışıyor. Bu işçiler yemek sorunu nedeniyle eylem yaptılar çünkü Türkiye’nin yemeklerini yiyemiyorlar, alışık değiller ve sağlık sorunları yaşıyorlardı. Bu iki eylem tesadüfen eş zamanlı olarak yaşandı. Biri rafineri içinde üretimdeki işçiler, diğeri ise 1 km ötede yeni rafineri inşaatında çalışan işçiler. Ama ortaklaşamadılar. Eğer bu ortaklılık yakalanabilseydi çok önemli bir örnek olurdu.

2018 İş Cinayetleri Raporu’nda göç dinamiklerinde ve göçmen işçi cinayetlerinde bir değişim yaşanmakta olduğu yer alıyor. Bu değişimi anlatır mısınız?

Son iki yıldır şöyle bir dinamik var; başta Afganlar olmak üzere, Suriyeli dışındaki göçmenler çok arttı. Afganlar gerçekten ülkenin her yerine yayılmış durumdalar. Suriyelilerden daha fazla yerde varlar. Erzurum, Denizli, Samsun her yere gitmişler. İş cinayetlerinde ölen işçi sayılarına bakarsak yüzbinlerce Afgan işçisi gelmiş olmalı son iki yılda. 2018’de ölen göçmen işçilerin %44’ü Suriyeli %25’i Afgan. Normalde %61 Suriyeli, %7 Afgan olurdu. Böyle bir artışın olabilmesi için birkaç yüz bin Afgan gelmiş olmalı. İstanbul’da da Küçüksu gibi yerlerde binlerce Afgan görmek mümkün ki bu yıl İstanbul’da Suriyeli işçiden daha fazla Afgan işçi ölmüş. Benzer durumlar Denizli ve Kocaeli gibi şehirlerde de var. Mesela Denizli’deki sanayiciler “sektörü Antep’e kaptırdık” diyorlardı. Şimdi Denizli’deki işçilerin %10-15’i Afgan işçilerden oluşuyor. 

Afgan, Pakistanlı ve Orta Asyalı işçiler arasında düşük ücretler yanında en büyük sorun beslenme çünkü kültürel olarak yemeklerimize alışık değiller. Suriyeliler bu anlamda görece şanslı. Çünkü bize yakın yemekleri. Beslenme sorunu, sağlık sorunları demek. Kalp krizi, beyin kanaması, kazalar gibi sonuçları oluyor.

Bir de göçmen işçi ölümleri konusunda şöyle bir durum var. Mesela Afgan bir işçi öldüğünde bir fabrikada veya inşaatta, patron diyor ki “bu işçi burada çalışmıyor, arkadaşını ziyarete gelmiş.” Böylece ağır ceza ödemekten kurtuluyor. Bu çok yaygın bir patron anlatısı. Oysa herkes bilir ki hiçbir işyerinin kapısından bu şekilde giremezsin. 

Bunlar dışında mesela Tayyip Erdoğan da “iş beğenmiyorlar. Vietnamlılar kamyon şoförlüğü yapıyor” diyordu. Gerçekten de üçüncü havalimanında Vietnamlı 250 kamyon şoförü vardı. 

İlginç bir durum olarak şunu söylemek gerekiyor. Suriyeliler bu Afgan, Pakistanlı ve Orta Asyalı işçilere göre bazı haklara sahipler. Mesela Suriyelilerin bir statüsü var ve sağlık hizmeti alabiliyorlar. Ancak diğerleri için böyle bir statü ve hak söz konusu değil. Bir Afgan işçi hastaneye gidemiyor. Sadece 1-2 aylık vize alabiliyorlar ve her defasında gidip tekrar vize almaları gerekiyor ya da kaçak çalışıyorlar. Bu farklı statüler işçileri de kendi içerisinde bölüyor. 

Suriyeli işçilerin bir diğer avantajı ise aileleriyle birlikte gelmeleri. Suriyeli göçü görece eski olduğu için burada bir şekilde evlerde yaşıyorlar. Tüm sorunlara rağmen çocukları okula gidebiliyor. Suriyeliler bu gibi durumlar nedeniyle zaman zaman ses çıkarabiliyor ama diğer göçmenler tamamen sessizler. 

Raporda dünyadan göçmenlerin sendikalaşmasına dair olumlu örneklerden de söz ediliyor. Göçmenlerin örgütlenme deneyimleri neler?

İsveç, İspanya gibi çeşitli iyi örnekler var dünyada ama bence en iyi örnek Güney Kore. G. Kore’nin ekonomik kalkınma mucizesinde göçmen işçilerin büyük bir önemi var. G. Kore’nin ucuz emek gücüne ihtiyacı var ve ülkeye 2000’lerde Orta Asyalılar geliyor. Bu işçilere çeşitli yasal haklar veriyorlar ama bunlar arasında sendikalı olma hakkı yok. 2003’te Kore Sendikalar Konfederasyonu (KCTU) içerisinde göçmen işçiler birimi kuruldu. Sonrasında 2003-2004’te 381 gün süren bir oturma eylemi oldu. Bu eylemler sonrasında da Göçmen İşçiler Sendikası kuruldu. Bu sendika uzun mücadeleler sonrası 2015’te resmen devlet tarafından tanındı. Toplam 1100 üyesi var. Bir yandan büyük bir rakam değil ama bir yandan da göçmen işçiler açısından büyük bir rakam. 

Bu tabi, göçmen işçilerin kendi sendikalarını kurmalarına dair bir örnek. Ama dünyada göçmen işçileri örgütleyen başka deneyimler de mevcut. Türkiye’de ise maalesef bu konuda elimizde iyi bir örnek yok. 

(Röportaj: Özdeş Özbay - www.gocmeniz.org)



Bültene kayıt ol