Antikapitalistler platformunun İzmir'deki aktivistlerinden İsmail Çapar, mücadele deneyimlerini anlattı.
Sosyalist İşçi gazetesiyle yapılan röportajında, Çapar, en önemli mücadelenin işçi sınıfının bölünmüşlüğüne karşı yürütüldüğünü anlattı:
İzmir’de Antikapitalistler neler yapıyor?
İsmail Çapar: Irkçılık, milliyetçilik ve her türlü fobi nedeniyle ayrımcılığa ve ötekileştirmeye maruz kalmış, bütün ezilenlerin mücadelesini sınıf mücadelesiyle birleştirmeye çalışıyoruz. Çünkü bütün bu ezme ezilme pratiklerinin büyük oranda sistemde kaynaklandığını biliyoruz. Bu nedenle bize göre çözüm sisteme karşı ortak ve birleşik mücadele.
Sizce günümüz sınıf mücadelesinin zorlukları ve sorunları neler?
En temel sorun sınıfın bölünmüşlüğü. Siyasi parti tercileri, sendika tercihleri, inanç, etnik mensubiyet vs. bir çok eksende kamplaşıp kutuplaşarak bölünmüş. Bir diğeri örgütsüzlük, son rakamlara baktığımızda, 19 milyon çalışandan OECD verilerine göre sadece % 4,5’i sendikalı. Oysa Bakanlık verilerine bakıldığında bu oranın %10 olarak görülüyor, sadece sendika üyeliği baz alındığında bu doğru lakin sendikalı olup toplu iş sözleşmesi (TİS) yapan sendikalı işçi oranına bakıldığında gerçek sendikalı olma oranı %4,5 . Bunlara bağlı olarak, sınıfın, uluslararası sözleşmelerden doğan, anayasal ve yasal, kazanılmış haklarını kullanamaması çok önemli bir sorun. Son olarak da, çalışma yaşamındaki denetimsizlik ve cezasızlık nedeniyle her gün yaşanan ve önlenemeyen iş cinayetleri var.
Bu zorlukların yanında olanaklar neler?
Az önce bölünmüşlük demiştim. Bildiğiniz gibi en büyük bölünme siyasi parti tercihlerinde görülüyor, bu gün işçi sınıfının önemli bir kesimi iktidar partisine oy veriyor. Olağan zamanlarda, neoliberal bir kitle partisi olan AKP için bu durum büyük bir avantajdı, fakat krizin var olduğu koşullarda bu kendisinin ve aynı zamanda sistemin en büyük handikapı olmaya aday. Zira AKP, her ikisi de kendi seçmeni olan, hem patronu hem de onun yanında çalışan işçiyi aynı anda memnun etmekle karşı karşıya. Takdir edersiniz ki kriz dönemlerinde bu çok da kolay değil. Olağanüstü hâl koşullarını vesile ederek, grevleri erteliyoruz, söyleminden de görüldüğü üzere krizin her zamanki gibi işçi sınıfına fatura edilmeye çalışıldığı aşikar. Tabii bu durumda, işçi sınıfının otomatik olarak sola meyledeceği sonucu ya da kendi sınıfsal çıkarları için örgütleneceği sonucu da çıkmaz, çıkmadığını da bir önceki seçimde gördük.
Peki bunun için neler yapmak lazım?
Mücadele... Antikapitalistler olarak bizler de İzmir’de bunun mücadelesini vererek bunun olanaklı hâle getirmeye çalışıyoruz. Bu amaçla kentte var olana bütün eylem, direniş ve grevlerle (devam eden Tariş direnişi ve İzban grevi) ilişkilenip dayanışarak, hem işçilerin taleplerini kazanması için mücadele ediyoruz hem de becerebildiğimiz oranda mücadeleyi birleştirmeye çalışıyoruz. Bu amaçla önümüzdeki hafta Karakedi kültür merkezinde İzban ve Tariş işçilerinin katılımıyla, ortak bir toplantı örgütlemeye çalışıyoruz. Ayrıca, birisi işçi derneği birisi de soruna duyarlı olan iki dernekle, “işçi sağlığı ve iş güvenliği” konusunda bir kampanya örgütlemeye çalışıyoruz. Bir de sürekli yapmaya çalıştığımız hem Karakedi’de hem başka merkezlerde bilgilendirme ve örgütlenme toplantılarına devam ediyoruz. Önümüzde bir çok mücadele alanı var, kriz koşullarında iş güvencesi ve güvenliği, şu an devam eden asgari ücret görüşmeleri, gelecek günlerde kıdem tazminatının fona devri, sendikalaşma vs. Hasılı kelam gücümüz yettiğince tüm bu alanlarda örgütlenmeye ve mücadeleye devam.