Günlerdir bebeklerin ölüm haberleriyle sarsılıyoruz. Her gün birkaç işçinin, kadının, LGBTİ+'nın ölümüne alıştırıldığımız bu günlerde bebek ölümleri çok fazla geldi.
Yıllardır sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi uygulaması ile gereksiz ne kadar çok para harcandığı, ne kadar canın kâra kurban gittiği hakkında yenidoğan ölümleri ile bir fikir sahibi olabildik.
Yıllarca devlet sağlık hizmetleri yatırımlarını en alt seviyelere çekerek verilen hizmetin kalitesini düşürdü. Muayene olmak için sıra bulmak imkansızlaştı. Muayene olanlar ise derdine çare bulmakta zorlandı. Sağlıkta şiddet tırmandı. Bu koşullarda özel sağlık hizmeti sunan hastaneler giderek öne çıktı. Düşük ücretlere, kalitesiz koşullara, mobbinge, şiddete mahkum edilen sağlık çalışanları özellere geçmeye başladılar. Yıllardır bakımsızlıktan sıvaları dökülen devlet hastanelerine karşı havalı lobileri, yatak odaları olan, çalışanlarının moda dergisine poz verircesine çekilen fotoğraflarıyla öne çıkarılan özel hastaneler verdikleri hizmetten ziyade göz boyayarak öne çıktılar.
Çok duyar olduk: “Gittim, her türlü tetkiki yaptılar. Çok güzel hastane...”
Hastane açan yatırımcılar diğer yatırımcılardan daha yardımsever oldukları için hastane açmıyorlardı elbette.
Yatırımcının tek derdi yatırdığı paranın karşılığında kâr elde etmektir. İster markette gofret satın, isterseniz sağlık hizmeti sunun. Para kazandıkları sürece size her türlü tetkiki yaparlar elbette. Yeter ki siz parasını ödeyin.
Sağlık, insanların çoğu zaman kendisini çaresiz hissettiği, kendisine ne denirse kabul ettiği bir alan. Ve bu durum kolaylıkla istismar edilebilecek bir zemin yaratıyor. Hele bir de sağlık talebini kışkırtırsanız, “Size bir de tomografi çekelim.” denilen ortamdan, “Bana tomografi çekmeyecek misiniz?”e kadar geliriz.
2000’lerin başlarında özel sağlık hizmetleri tüm sağlık hizmetlerinin küçük bir kısmını oluştururken, günümüzde tüm hizmetlerin 1/3'üne ulaşmış durumda.
Hele de devletin daha çok ödeme yaptığı yoğun bakım hizmetlerinde daha fazla özel yatırım var. Yenidoğan hizmetleri de öyle. Daha kârlı olan hizmetlere daha fazla yatırım yapılınca oraları her zaman dolu tutmak mümkün olmayabilir. Bu da kârlılığı düşürür muhakkak. İşte bu nokta da devreye belli ki yenidoğan çetesi gibi çetelerin girmesine uygun zemini yaratıyor. Gereksiz bir şekilde yatırılan bebekler, gereksiz tetkikler, ilaç uygulamaları ve ölümler… Tıpta Hipokrat'tan bu yana uyulmaya çalışılan "Önce zarar verme." şiarı unutulalı çok oldu. Sağlık tümüyle kâr amaçlı bir hizmet haline geldi. Ve bu sadece özel hastanelerde değil artık devlet hastanelerinde de böyle. Sadece seviyeleri farklı.
Bugün yenidoğanlarla ilgili duyduğumuz haberler buzdağının sadece bir kısmı. Sağlık hizmetlerinin her alanında benzer şeyler döndüğüne emin olmak lazım. Ki şimdiden haberleri çıkmaya başladı. Diyaliz çetesi, stent çetesi gibi…
Yıllarca tabip odaları, sağlık çalışanları sendikaları "Sağlıkta özelleştirme ölüm demektir." diyerek tam da şimdi yaşananları anlatmaktaydılar.
Bu yüzden sağlıkta özel hizmet verilmesi derhal durdurulmalı. Tüm özel hastaneler, bakım evleri ve benzerleri kamulaştırılmalı. Sağlık yeniden herkesin erişebildiği bir hizmet haline getirilmeli.
“Eski kötü günlere mi dönelim?” diye soranlar var. Elbette ki hayır. Yeterli yatırım, yeterli personel ve tabii ki personel memnuniyetiyle çok daha kaliteli hizmet vermek mümkün. Vergilerimizle özel sektöre teşvik vereceklerine sağlık hizmetlerine kaynak aktarabilirler.
Herkese eşit, genel bütçeden karşılanan (ücretsiz) sağlık hizmeti temel talebimiz olmalı.
Bekir Ersin
(Sosyalist İşçi