Öğretmenleri karar sürecine katmayan MEB, sürekli yanlış kararlar alıyor

25.08.2020 - 14:23

Marksist.org olarak okulların 31 Ağustos’ta uzaktan, 21 Eylül’de de yüz yüze eğitime açılma sürecini, Bursa Eğitim-sen Şube Başkanı Derviş Erdem ile görüştük.

Okulların 13 Mart’ta kapanmasından beri eğitim öğretimin nasıl yapılacağıyla ilgili belirsizlik ve tutarsızlık hala devam ediyor. Bakanlık eğitim öğretime hazır olduğunu söylüyor, nasıl bir hazırlık yapıyor bilginiz var mı?

Evet tam bir belirsizlik ve tutarsızlık yaşanmaktadır. Buna karşın MEB rakamlarla oynayarak bir başarı öyküsü yaratma peşindedir. Görüştüğüm idarecilerden; okullarda herhangi bir hazırlığın olmadığı, sadece öğretmenler için haftalık beşer adet maske geldiği haberlerini aldım.

21 Eylül’de hangi sınıflar açılacak, nasıl bir sınıf düzeni oluşturulacak, seyreltme dedikleri şey nasıl uygulanacak, hangi saat diliminde ve kaç ders saati yapılacak, ders süreleri nasıl olacak, teneffüsler nasıl olacak?

MEB’in yaptığı açıklama da sadece şu: Aşamalı seyreltilmiş olarak birinci, ikinci, sekizinci ve on ikinci sınıflar örgün eğitime başlayacak. Ancak dersler kaçar dakika olacak, her gün mü okula gelinecek, sınıf mevcutları kaçar kişi olacak gibi detaylara ilişkin bir açıklama hala yapılmadı. Öyle tahmin ediyorum ki bütün bu soruların cevabını kendileri de hala bilmiyorlar. Aksi halde kamuoyu ile paylaşırlardı, böylece eğitim emekçileri, öğrenciler ve veliler de ne yapacaklarını bilmiş olurdu.

Salgın döneminde uzaktan eğitim mi, yüz yüze eğitim mi daha uygun?

Öncelikle şunu söylemeliyim ki uzaktan eğitim asla örgün eğitimin yerine geçemez. Uzaktan eğitim sadece örgün eğitimin tamamlayıcısıdır. Bizim için öğrencilerimizin eğitim hakkı çok önemlidir, ancak böylesi bir dönemde öğrencilerimizin sağlığını tehlikeye atacak işlerden kaçınmak gerekir. Şartlar uygun olduğunda kesinlikle örgün eğitime geçilmelidir. Uygun şartlardan kasıt; vaka oranı 1/100.000 den aşağıya düşmelidir. Nüfus oranına göre yüz binde bir ve altında olması için, toplam seksen beş milyon nüfus olduğuna göre ülkedeki vaka sayısının 850 ve aşağıda olması şarttır. 19 Ağustos’ta Sağlık Bakanlığının açıkladığı 1.303 vaka sayısı bu oranın yüz binde 1,53’lerde olduğunu göstermektedir ki bu da olması gerekenin çok üstündedir. Ayrıca bu oranlar bölgelere göre de aşırı farklılıklar göstermektedir. Örneğin Batı Marmara’da bu oran 1,4’lerde iken Güneydoğu Anadolu’da 18’lere ulaşmaktadır. Bu da bize merkezi bir kararla bütün ülkede aynı kuralı uygulamanın sakıncalarını gösterir.

Tabi sadece vaka sayılarının yüz binde birin altına inmesi okulların örgün eğitime başlaması için yeterli değil. Okullarda bütün hijyen ve sağlık koşulları sağlanmalı, yeni derslikler yapılmalı, öğretmen ve yardımcı personel ihtiyacı giderilmelidir.

Uzaktan eğitim eşitsizliği artıran bir uygulama mı? Sendika olarak bu konuda ne diyorsunuz?

Normalde de ülkemizdeki eğitimde bölgeler, iller, ilçeler, okullar hatta sınıflar arasında bile eşitsizlik vardı. Uzaktan eğitim bu eşitsizliği daha da artırmıştır. Ekonomik durumu iyi olan ailelerin çocukları her türlü erişim olanaklarına sahipken, yoksul ailelerin çocukları uzaktan eğitimden yararlanamadı. Eğitim Sen olarak yaptığımız araştırmalarda yüzde 80’lere varan erişim sağlayamayan öğrenci oranlarının olduğunu söyleyebiliriz. Bir de dezavantajlı öğrencilerimiz var. İşitme ve görme engelli öğrenciler, üstün zekalı ve öğrenme güçlüğü olan öğrenciler, anadili Türkçe olmayan öğrenciler ile göçmen ailelerin öğrencileri uzaktan eğitimden yararlanamadı. Bütün bu olumsuzluklara rağmen öğrencilerimiz aynı yarışma sınavlarına girdiler.

Hibrit eğitim (birlikte hem uzaktan eğitim, hem yüz yüze eğitim) modeli konusunda ne dersiniz?

Bakanlık bunun kararını illere, hatta okullara bırakmalıdır. Okul yönetimleri MEB’de alınan genel ilke ve kurallara göre, öğretmenler, ebeveynler ve öğrenci temsilcileri ile birlikte semtteki doğru vaka sayılarını esas alarak günlük ya da haftalık kararlarla, öğrencilerin evlerindeki koşulları ile okul ortamlarındaki koşulları dengeleyecek biçimde eğitimi hem uzaktan hem de yüz yüze sürdürebilirler. Çünkü yerel koşulları, öğrencilerin ve öğretmenlerin yararını en iyi okulun bileşenleri bilirler. Bölgenin koşullarına göre ikili ya da tekli günlere bölerek, haftanın belli günleri biçiminde eğitim yapılması daha gerçekçi gözüküyor.

Araç gereci olmayan öğrenciler uzaktan eğitime nasıl katılacak, devlet bu konuda ne yapmalı?

Salgın günlerinde eğitimdeki eşitsizlikleri ortadan kaldıracak önlemler açıktır. Siyasal iktidar, salgına dair topluma doğru bilgiler sunmalı ve ülke genelinde öğrenci yararı ve toplum sağlığı için kolektif kararlar almalıdır. Ek bir bütçe ile öğrenciler için akıllı telefon, tablet ve bilgisayar, internet erişimi ücretsiz sağlanmalı. Üstelik bunlar uzaktan eğitim başlamadan tamamlanmalıdır.

Öğretmen açığı seyreltilmiş yüz yüze eğitimde daha da artacak, bu konuda bakanlık yeni öğretmen ataması yapıyor mu?

Hatırlayınız, uzaktan eğitim ilk başladığında ücretli öğretmenlere ücret ödenmedi. Bizlerin ve kamuoyunun yoğun baskıları sonucunda 80.560 ücretli öğretmene ücret ödenmeye başlandı. Zaten asgari ücretin de altında (1.200 - 1.900 TL) bir ücretle çalışan 80.560 öğretmen aynı zamanda bakanlığın öğretmen ihtiyacının itirafıdır. Bizim tespitlerimize göre normalde 140.000 öğretmen ihtiyacı vardır. Salgın döneminde seyreltilmiş eğitimle birlikte bu ihtiyaç 250.000’lere ulaşmaktadır. Bakanlığın acilen atama bekleyen arkadaşlarımızın kadrolu atamasını yapması gerekmektedir. Yapılacak olan 20.000-30.000 öğretmen ataması bırakın ihtiyacı karşılamayı, emekli olan eğitim emekçilerinin açığını bile kapatmaya yetmeyecektir.

Yüz yüze eğitim için yeni sınıf ve okul ihtiyacı var mı, bakanlık bu konuda nasıl bir tedbir alıyor?

Gördüğümüz kadarıyla bakanlığın yeni okul yapmak gibi bir niyeti yok. Oysaki bu dönemde daha fazla dersliğe ihtiyaç olduğu kesin. Bırakın yeni okul yapmayı, depreme dayanıksızlığı gerekçesiyle yıkım kararı alınmış olan okullar yıkıldı ancak herhangi bir çalışma yapılmıyor. Yıkılan okulları Bursa Eğitim Sen Şubesi’nden arkadaşlarımızla gezip yerinde gördük. Sadece bir okulda çalışma var, onu da hayırsever bir vatandaşın yaptırdığını öğrendik. Öyle görünüyor ki MEB yıkılan okulları bulabilirse hayırsever vatandaşlara yaptırmayı planlıyor. Ayrıca yıkılan okulların öğrencileri, başka okullara taşımalı giderek eğitime devam ediyor. Bu dönemde taşımanın nasıl planlandığına dair bir açıklama da yok.

Kalabalık okulları ferahlatmak için kamu binaları, dini kurumlar vb. geçici olarak okullara verilse nasıl olur?

Elbette faydası olacaktır. Ancak öğrenciler tarafından tercih edilmeyen İmam Hatip Okullarının birçoğu kapasitesinin çok altında öğrenci ile eğitime devam ediyor. Bu okulları diğer okul türlerine dönüştürmek de sorunun çözümüne katkı sağlayacaktır.

Göçmen, engelli, özel şartları olan çocukların eğitimi için nasıl tedbirler alınmalıdır?

Göçmen ailelerin çocukları tamamen yok sayılmıştır. Derhal onlara dönük uzaktan ve örgün eğitim faaliyetleri planlanmalı ve açıklanmalıdır. Uzaktan eğitimde bu öğrencilerin tamamına yakınının erişim araçlarına ihtiyacı vardır. Örgün eğitimde ise kurs, etüt gibi farklı alternatifler planlanmalı ve uygulanmaya geçilmelidir. Engelli ve özel şartları olan öğrenciler için de özel durumlarına göre araç gereç ihtiyaçları karşılanmalıdır. Bu öğrencilerin normalde de derslerine çoğunlukla farklı mesleklerden ücretli çalışan öğretmenler girmektedir. Bakanlık derhal yeteri kadar kadrolu özel öğretim öğretmenleri ataması yapmalıdır.

Yaygın test, hijyen vb. ihtiyaçlar için bakanlık okullara ek bütçe sağlıyor mu?

Örgün eğitime 21 Eylül’de başlanacağı açıklanmasına rağmen okullarda hiçbir hazırlığın olmadığını görmekteyiz. Var olan okulların temizliğinin yapılmış olması bir hazırlık sayılamaz. Okullar zaten beş aydır boş ve oralarda virüs yok. Asıl yapılması gereken; yeterli temizlik malzemelerinin, dezenfektan malzemelerinin, ateş ölçerlerin, maske ve siperliklerin okullara gönderilmesi ve sürekliliğinin sağlanması. Okullarda sağlık görevlileri görevlendirilmeli. İhtiyaç kadar kadrolu yardımcı personel ve öğretmen ataması yapılmalıdır. Bütün bunlar için acilen ek bütçe yapılıp en kısa zamanda uygulamaya geçilmelidir. 

Öğrenciler, ebeveynler, öğretmenler için 7/24 destek hattı kurulması nasıl bir fayda sağlar?

Böyle bir hat, alo 147 şikayet hattına dönüşmeyecekse elbette faydası olabilir. Ancak yetkin personel istihdamı önemlidir.

Tüm bu konularda öğretmenlerle ve onların örgütleri ile iş birliğine gidiliyor mu, onlar da bu karar sürecine dahil ediliyor mu?

Düşünce ve eylem üretirken, salgının yayılımı konusunda doğru karar alabilmek için doğru bilgi edinmek gerekir. Türk Tabipleri Birliği’ne göre aktif vaka rakamları Sağlık Bakanlığının açıkladığı sayının en az 10 katı. Bu iddiaya göre ne Sağlık Bakanlığına ne de Bilim Kuruluna güvenemeyiz. Ekonomi ve siyaset gibi hem sağlık hem de eğitim süreçleri tepeden inme kararlarla yönetilmeye çalışılıyor. İşte sorun tam da burada. Sağlık Bakanlığı ülkenin en önemli sağlık bileşeni olan TTB’yi karar süreçlerine katmazken, MEB’de eğitim sendikalarını, öğrencileri ve velileri karar süreçlerine katmadığı gibi bilgilendirme de yapmamaktadır. Ancak özel okul sahipleri ile zaman zaman toplantılar yaparak aslında tercihini kimden yana kullandığını göstermiştir. Bizler sendikalar olarak alınan kararları herkes gibi basın açıklamalarından öğrenmekteyiz. İşin mutfağında olanları karar sürecine katmayan MEB sürekli yanlış kararlar alarak başarısız bir profil çizmektedir.

Teşekkür ederiz.

Röportaj: Şafak Ayhan



Bültene kayıt ol