Su Hakkı kampanyası, 2016 yılının iklim ve suya dair haberlerini derledi.
Dosya şöyleydi:
Görüldüğü gibi 2016 yılı sadece ekonomik kriz, savaş ve çatışmalar ile hatırlanacak bir yıl değil. Aynı zamanda ekolojik krizin de derinleştiği bir yıl oldu. Ama 2016 iklim ve suyun panoramasında başka gelişmeler de yaşandı. Dünyanın her bir yanında bu gidişata karşı direnen, mücadele eden ve birbirleri ile dayanışan hareketler de vardı. Önümüzdeki hafta 2016 yılında verilen bu mücadelelerin haberlerini derlediğimiz bir yazıyı da sizlerle paylaşacağız. Su Hakkı Kampanyası olarak bu hareketlerden ilham alarak yeni yılın barış dolu bir yıl olmasını diliyoruz.
2016’da iklim değişikliği
Küresel ısınma her geçen yıl etkisini giderek şiddetlendiriyor. 2016 yılı ise geçen yılın rekor denilen sıcaklıklarını geride bıraktı. Bilim insanları arka arkaya Mart, Nisan ve Mayıs ayları için tarihin en sıcak aylarının yaşandığını söylediler. ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesi Kurumu (NOAA) tarafından Mayıs ayında yapılan açıklama ise Nisan ayının 1901-2000 yılları ortalamasını rekor seviyede geçtiğini duyurdu. Bilim insanları daha önce 2012, 2014 ve 2015 yılları için de dünyanın en sıcak yılı olduğu açıklamasında bulunmuşlardı. NOAA %99 ihtimalle 2016 yılının tarihin en sıcak yılı olacağını duyurmuştu. Dünyanın farklı bölgelerinde tarihin en kuvvetli El Niño hava olayı, aşırı kuraklık ve aşırı yağışlardan dolayı on milyonlarca insan olumsuz etkilendi.
El Niño güçlendi
Son 35 yılın en güçlü El Niño hava olayı Mayıs sonunda sona erdi. Neden olduğu ani ve aşırı yağışlarla da sel felaketlerine yol açtı. Güney Asya’da pirinç ve kahve üretimi gibi en önemli ekonomik geçim faaliyetleri ciddi zarar gördü. Hindistan’nın güney eyaletlerinde su krizi trenlerle su taşınarak ve olağanüstü tedbirler alınarak aşılmaya çalışıldı yine de hayatları altüst olan yüzlerce köylü intihar etti. Afrika’nın güney ülkelerinde topraklar ekilemediği için milyonlarca insan köyleri terk etti. Açlık ve susuzluk krizi nedeniyle Birleşmiş Milletler (BM) acil yardım çağrısı yaptı. Sonuçta El Niño BM yetkilerinin açıklamalarına göre geride yaklaşık 100 milyon kişiyi gıda kıtlığı ile baş başa bırakarak son buldu.
El Nino ve bıraktığı yağışın haritası. Wet- yağışlı, Dry- kurak
Buzulların erimesi
Kasım ayı sonunda Kuzey kutbunda tarihin ikinci en düşük sıcaklığı kaydedildi. Uzmanlar buzullardaki hızlı erimenin hem küresel ısınmayı daha da tetikleyeceğini (buzullar güneş ışınlarını uzaya geri yansıtarak gezegenin ısınmasını engelliyor) hem de deniz sıcaklıklarını ve akıntılarını değiştirerek sonuçları öngörülemez değişimlere yol açacağını söylüyorlar. Ayrıca buzulların erimesi sonucu buzulların altında kalan topraklar ortaya çıkacak ve bu topraklar daha fazla güneş ışığını emerek küresel ısınmayı arttırıcı bir etkide bulunacak. Uzmanlar bu erimenin bir devrilme noktasına doğru gittiği uyarısında bulunuyorlar. Devrilme noktası buzulların geri dönüşü olmayan şekilde erimesi anlamına geliyor.
Ağustos ayında Geophysical Research Letters adlı dergide yayınlanan son araştırma sonuçlarına göre ise Grönland’daki buzulların her gün 110 milyon olimpik havuzu dolduracak miktarda buzulun eridiği açıklanmıştı. 2011-2014 yılları boyunca uydu aracılığıyla buzulların kalınlığındaki değişimi inceleyen bilim insanları yılda 270 gigatonluk buzulun eridiğini belirtmişlerdi. Buzulların erimesindeki ana nedenin küresel ısınma olduğunu belirten bilim insanları, acil önlem alınmazsa okyanus seviyelerinin yükselmeye devam edeceğini ve Miami gibi okyanus kıyısı şehirlerin bundan büyük zarar göreceğini belirtiyor.
Tayfunlar kuvvetleniyor
Filipinler'de tayfun felaketi
Nature Geoscience dergisinde yayınlanan bir araştırma sonucuna göre küresel ısınmanın bir sonucu olarak artan deniz sıcaklıkları son 40 yılda Asya’da yaşanan tayfunların şiddetini %50 oranında arttırdı. Artan deniz suyu sıcaklıkları büyümekte olan fırtınalara daha fazla enerji veriyor ve böylece şiddeti artıyor. Bu tayfunlar Asya ülkelerinde büyük tahribata ve can kaybına neden oluyor. Örneğin 2013 yılında Filipinlerde yaşanan tayfunda 6300 kişi yaşamını yitirmiş ve 11 milyon kişi olumsuz etkilenmişti. Bilim insanları şiddeti artan tayfunlara karşı daha fazla tedbir almak gerektiğini söylemekle birlikte iklim değişikliği durdurulmadıkça ulusal çözümlerin yıkımın şiddetini bir nebze azaltmaktan öteye geçemeyeceğini de ekliyorlar.
Dünyanın su varlıklarındaki radikal değişimler yaşanıyor
Dünyanın su varlıklarındaki değişimi göstermek için Hollanda’da faaliyet gösteren Deltares Research Institute tarafından yapılan araştırmanın sonuçları Ağustos ayında Nature Climate Change dergisinde yayınlandı. Araştırma için uydu yardımıyla dünya yüzeyindeki son 30 yılda yaşanan değişim tarandı. Buna göre 30 yıl öncesinde toprak olarak görülen yerlerin 115,000 km karesi su varlıklarıyla kaplanırken, 30 yıl önce sudan oluşan bölgelerin 173,000 km karesi kurudu veya dolduruldu. En büyük değişim Tibet Platosu ve Aral Gölü’nde yaşandı. Dağlardaki buzulların küresel ısınma nedeniyle eridiği Tibet Platosu su alanlarının en fazla arttığı bölge olurken, eskiden dünyanın 4. büyük gölü olan Aral Gölü aşırı su kullanımı ile %90 oranda kuruyarak en fazla kuraklaşan bölge oldu.
Kuruyan Aral Gölü
Artan su alanlarının önemli bir kısmını son 30 yılda onlarca kat artan baraj suları oluşturuyor. Amazonlar’da sayısı 250’yi aşan barajlar bu durumun nedeni. Araştırmanın en ilginç sonuçlarından biri sahil bölgelerindeki değişimle ilgili. Su seviyelerindeki artış nedeniyle kaybedilen topraklar 20.100 km kare olarak gözükürken, kıyıların doldurulması sonucu 33.700 km kare toprak kazanıldığı ortaya çıkıyor. Yani küresel ısınma sonucu kaybedilen topraktan daha fazlası kıyıların doldurulması sonucu elde ediliyor. Ancak doldurulan bu alanlar da su seviyeleri arttıkça büyük oranda yeniden sular altında kalacak. Bilim insanları Dubai’deki deniz kıyısına yapılan inşaatları ve Çin’in Sarı Nehir’den Hong Kong’a kadar yaptığı yapılaşmayı bu duruma örnek olarak gösteriyorlar.
Kıtaların iklim karnesi
Afrika son 35 yılın en kurak dönemini yaşanıyor
Son 35 yılın en kurak dönemini geçiren Afrika kıtasında Ağustos’taki hasat döneminin verimsiz geçmesi sonucu milyonlarca insan açlık tehdidi ile karşı karşıya kaldı. Kuraklığın 39 milyon insanı etkilediği söylenirken Malawi, Mozambique, Zimbabwe ve Madagascar gibi ülkelerde 28 milyon insanın acil gıda yardımına ihtiyaç duyduğu belirtildi. Halkın yiyecek bulamamaktan dolayı hayvanlarını kestiği ya da sattığı, bir sonraki ekim için ayırdıkları tohumları yemek durumunda kaldıkları söyleniyordu. Eğer uluslararası kuruluşlardan acil yardım gelmezse hayvanların ve tohumların yenmesi sonucu ekonomik durum önümüzdeki dönemde daha da kötüye gidecek. BM’nin bölgeye yardımları sürüyor olmakla birlikte yetkililer dünyanın diğer bölgelerinde yaşanan acil durumlar nedeniyle (Suriye iç savaşı gibi) yardımların geciktiğini söylüyorlar.
Zimbabve'de kuraklık
Üstelik küresel iklim değişikliği Afrika’da sıtma hastalığını da tehlikeli boyutlara taşıyabilir. Malaria Journal dergisinde yayınlanan bir araştırmaya göre 2080 yılına kadar Afrika’da barajların yakınlarında yaşayanların sayısının 25 milyona yaklaşacak. Bu bölgelerde sıtma hastalığının sınırlı bir etkisi olmasına rağmen bilim insanları küresel ısınma sonucu bu bölgelerin de risk altına gireceğini söylüyorlar. Sıtma, durgun yani akmayan sularda üreyen sivrisinekler tarafından taşınan bir hastalık ve baraj kenarlarındaki sığ birikintiler sivrisinekler için uygun üreme alanları oluşturuyor. Küresel ısınma sonucu barajlardaki suların sığlaşması risk alanını arttıracak. Sahra altı Afrika’da her yıl 400.000 kişi (çoğunluğu çocuklar ve bebekler olmak üzere) sıtmadan dolayı yaşamını yitiriyor.
İklim değişikliği aynı zamanda suya erişimin kısıtlanması demek. Örneğin kuraklığın vurduğu Güney Afrika Eylül ayında su kullanımında kısıntıya gitmek durumunda kaldı. Ülkenin dokuz eyaletinin sekizi kuraklık felaketi yaşadıklarını ilan ettiler. Ülkedeki birçok barajda su seviyelerinde ciddi düşüş var. Ülkenin başkenti Johanesburg’da hanelere aylık 6 ton su ücretsiz veriliyor. Bunun üzerinde kullanım ise artan oranlarda fiyatlandırılarak su tasarrufu yapılmaya çalışılıyor. Kuraklık yüzünden tarım arazileri ortadan kalkıyor. Örneğin Nijerya kuraklık nedeniyle topraklarının %64’ünü kaybetti. Ülkenin ekonomik durgunluğa girmesinin yanı sıra yaşanan bu gelişme 35 milyon insanın hayatını tehlikeye atıyor. Ülkede ekonominin kötüye gitmesi sonucu faaliyet göstermeyen birçok madenin etrafında biriken binlerce atık yığını ise var olan su varlıklarını kirleterek riskin boyutlarını arttırıyor.
Kuruyan Çad Gölü. Mavi- göl suyu, Açık renk- gölün ilk sınırı, Yeşil- bitki örtüsü
Kuraklık ve susuzluk yüzünden ihtilaflar da artıyor. Boko Haram’ın (Cihatçı milisler) Afrika’daki yükselişi sonucu 2014’ten beri kuzeydoğu Nijerya, Kamerun, Çad ve Nijer’den 2,4 milyon insan evlerini terk etmek zorunda kalmıştı. Göç alan bölgelerden biri de Çad Gölü çevresi. Göl 1960 yılından beri 20 kat küçülmüş durumda. Kurumaya devam eden göl çevresindeki ekosistemi ve toplulukları olumsuz etkiliyor. Yetkililer yok olan yaşam alanları ve ekonomi sonucu Boko Haram’ın destekçi bulabileceği koşulların ortaya çıktığını söylüyor. Arap Baharı’nın başladığı ülke olan Tunus’ta da su kıtlığı nedeniyle eylemler oldu.
İklim değişikliği aşırı yağışları da beraberinden getiriyor. Temmuz ayında Nijer’de Birleşmiş Milletler’in açıklamalarına göre sel nedeniyle 11 kişi hayatını kaybederken 30.000 kişi de evsiz kaldı. Son 50 yılın en büyük kuraklığını yaşayan Etiyopya’da Mayıs ayında nüfusun %10’u yani 10 milyon kişi gıda yetersizliği ve açlık tehdidi altında yaşıyor. Aylarca yağış yağmadığı için susuzluğun yaşandığı ülkede aşırı yağışlar nedeniyle sel felaketleri yaşandı. Sel felaketinin 200.000 insanı göçe zorladığı söyleniyor.
Güney Amerika’da kuraklıktan dolayı olağanüstü haller
Güney Amerika ülkelerinde yaşanan kuraklıklar nedeniyle ilan edilen olağanüstü haller 2016’ya damga vurdu. Bolivya’da yaşanan kuraklık nedeniyle barajlardaki su seviyelerinin radikal düşüşü devleti olağanüstü tedbirler almaya yöneltti. Bolivya Başkanı Evo Morales su krizi nedeniyle Kasım ayında olağanüstü hal ilan ettiklerini açıkladı. Bolivya’da barajlardaki suyun neredeyse tamamen bitmiş olması sonucu La Paz gibi büyük kentlerde ciddi bir su krizi yaşanıyor. Bazı yerlere üç günde bir su verilirken bazı yerlerde haftalardır su yok ve insanlar tankerlerden su alabilmek için uzun kuyruklarda bekliyorlar. İlan edilen olağanüstü hal tedbirleri arasında okulların birkaç hafta tatile çıkarılması da var. Son on yılın en büyük kuraklığını yaşayan Peru’da yine Kasım ayında çıkan orman yangını on bir bölgeyi etkiledi. Yangında 12 bin hektar yeşil alan yandı, beş doğal koruma bölgesi etkilenirken iki kişi yaşamını kaybetti. Peru’da Mayıs ayında su kirliliği nedeniyle olağanüstü hal ilan edilmişti. Bu kararın alınmasının nedeni yasa dışı altın madenciliği sonucu çevreye yayılan civaydı. Dünyanın birçok çokuluslu altın şirketi bölgedeki nehirlerden altın elde etmek için civa kullanıyor ve Amazon nehirlerine yılda 40 ton civa bırakıyor. Civa yayılmasından etkilenen Madre de Dios bölgesinde nüfusun %41’inin (50 bin kişi) aşırı oranda civaya maruz kaldığı açıklandı. Peru’da Şubat ayında da devlete ait petrol şirketinin ana petrol boru hattında yaşanan sızıntı sonrasında, Amazon bölgesine en az 3.000 varil ham petrol nehre karışmıştı. Amazon havzasını paylaşan 9 ülke ekonomik kalkınma amacıyla havzada dev barajlar dikiyor, baraj yapımı için kamulaştırılan arazilerde de maden şirketlerinin çalışmasına izin veriliyor.
Bolivya’da kuraklık nedeniyle olağanüstü hal ilan edildi
Venezuela’da son 40 yılın en ağır kuraklığı yaşandığı için kamu işçilerinin haftada 2 gün çalışması kararı alındı. Aşırı kuraklıkla boğuşan Venezuela enerji tasarrufu sağlamak için Nisan ve Mayıs aylarında hafta sonu tatilini 3 güne çıkarmıştı. Brezilya’da daha Mart ayında kuraklığın bu yıl 35 milyon insanın hayatını tehdit edeceğini öngörerek kuraklıkla mücadele etmek üzere özel bir birim kurdu. Bir yanda kuraklık yaşanırken bir yandan da sel felaketleri yaşandı ülkede. Mart ayında Brezilya’nın en zengin ve en kalabalık şehri Sao Paulo’da yaşanan sel felaketinde en az 20 kişi hayatını kaybetti.
Kuzey Amerika’nın küresel iklimle imtihanı
Kanada’da katran kumullarının (yerin neredeyse yüzeyinde kumla karışık bir biçimde bulunan “bitumin” maddesinden petrol üretiliyor. Bu bitumin maddesinin bulunduğu yerlere verilen isim) yaygın olduğu bölgede 1 Mayıs tarihinde başlayan dev yangın 2 hafta boyunca yandı. Uzmanlar bu dev yangının küresel ısınmanın en somut sonuçlarından biriydi. Bilim insanları önce Mart ayı için tarihte kaydedilen en sıcak Mart ayı açıklamasında bulunmuştu, sonra Nisan ayı için de en sıcak Nisan ayı açıklaması yapıldı. Kanada’da kışın alışılmadık ölçüde ılık geçmesi ve baharın sıcak geçiyor olması yangının ana nedeni olarak gösteriliyor. Yangın nedeniyle 88.000 kişi evlerini terk etmek zorunda kaldı, 204.000 hektarlık alan kül oldu.
Kanada’da orman yangınları
ABD’nin Kaliforniya eyaleti de bu yaz tarihinin en büyük kuraklıklarından birini yaşadı. Diğer eyaletlerde de tarihin en büyük sel felaketleri yaşandı. Texas, Louisiana ve Mississippi’de Mart ayında yükselen nehir suları binlerce evi yutan bir sele dönüştü. Louisiana’da yaklaşık 5000 konut hasar gördü. 3.300 kişinin görevliler tarafından kurtarıldığı söylendi. Louisiana ve Texas arasındaki Sabine nehri 1882 yılından bu yana en büyük taşmayı yaşadı.
Asya kuraklıkla seller arasında savruldu
Asya Kalkınma Bankası’nın yayınladığı rapora göre su varlıklarındaki azalma bu şekilde devam ederse 2050 yılına kadar kıtada 3,4 milyar insan su stresi altında yaşamak durumunda kalabilir. Hızlı sanayileşme enerjiye ve suya olan talebi arttırırken, kentleşme, nüfus artışı ve artan nüfusu doyurmak için arttırılması gereken tarımsal sulama için su kullanımı ile çatışmaya neden oluyor. Su varlıkları hem aşırı kullanım ve kirlenme, hem de küresel ısınma nedeniyle giderek azalıyor.
Dünyanın en büyük ekonomisi olma yolunda ilerleyen Çin çölleşme tehlikesini de aynı anda yaşıyor. Ülkede dokunulmamış ormanların oranı sadece %2’ye inmiş durumda. 1950’lerden beri çoraklaşan araziler ülke topraklarının %25’ine yaklaştı. Özellikle Gobi Çölü her yıl 3600 kilometrekare toprağı daha içine alarak genişliyor. Yaklaşık 400 milyon kişi verimsizleşen topraklar nedeniyle ekonomik sıkıntı yaşıyor. Tüm bu yaşananlar sadece Çin’i değil tüm bölgeyi olumsuz etkiliyor. Artan kuraklıkla birlikte tüm bölgede su varlıkları azalırken, bir yandan da Çin’in kurduğu barajlar diğer ülkelere gitmesi gereken su miktarını indiriyor. Ayrıca dünyanın en büyük ikinci çölü olan Gobi Çölü’nün kum fırtınaları birçok ülkede ölümlere yol açıyor, ekilebilir arazileri daraltıyor, ürünleri yok ediyor, zehirli maddeleri ve bakterileri yayıyor.
Çin’de kuraklığın yanısıra Temmuz ayında sel felaketi yaşandı
emmuz ayında Çin’de ülkenin kuzey ve doğusunda bulunan Hıbey, Hınan ve Şanşi eyaletlerinde hafta başından bu yana süren şiddetli yağışlar sonucu meydana gelen sel ve heyelanlarda 200’e yakın kişi hayatını kaybetti, 111 kişi kayboldu. Şiddetli yağışların etkili olduğu bölgelerde 9 milyona yakın kişi olumsuz etkilendi, 400 bine yakın kişi güvenli bölgelere tahliye edildi, 100 bine yakın evde hasar oluştu. Bazı bölgelerde aşırı yağışlar, iletişim ve elektrik hatlarında kesinti yaşanmasının yanı sıra altyapı ve yolları kullanılamaz hale getirdi. Diğer yandan ülke genelinde, 1,5 milyon hektarın üzerinde ekili tarım arazisi zarar görürken, yağışlara bağlı doğrudan ekonomik kayıp 3 milyar dolara ulaştı.
Çin’de kentlerde su ve hıfzıssıhha hizmetlerinden de büyük problemler yaşandı. Yarım milyar insanın yaşadığı 400 büyük şehirde su kıtlığı yaşandı. Bu şehirlerin büyük kısmının su kaynaklarının 15 yıl içerisinde tamamen tükeneceği söyleniyor.
Çin’den sonra dünyanın ikinci en büyük nüfusa sahip olan ülkesi olan Hindistan da kuraklıktan etkileniyor. Hindistan’ın Karnataka eyaleti yaz aylarında 1972 yılından beri yaşadığı en büyük kuraklığa şahit oldu. Nüfusun dörtte birini etkileyen kuraklık, ormanlık arazilerinde azalan su kaynakları nedeniyle fil ve kaplanlar ormanın dışına doğru göç edip, ölümler ve salgın hastalıklarla karşılaşmasına neden oldu. Temmuz ayında başlayan Muson yağmurları son iki yıldır Hindistan’da yeteri kadar yağış bırakmadı. Güneydeki eyaletlerde baş gösteren susuzluk nedeniyle bazı şehirlere trenle su taşınıyor. Kuraklık nedeniyle birçok kömür santrali enerji üretimini durdurdu. Santrallerin çalışması için gereken suyu bulamadıkları için santraller kapatılıyor. Ayrıca hidroelektrik santrallerinde geçen yıla oranla %20 oranda daha az enerji üretilebiliyor.
Küresel ısınmanın ikili etkisi bir yanda aşırı kuraklık öbür yanda ise kısa zamanda düşen aşırı yağışlara neden oluyor. Yazın gerçekleşen sel felaketinde 300 kişi yaşamını yitirirken 100 binden fazla kişi de evlerinden tahliye edilerek kamplara yerleştirildi. Tarım arazileri sular altında kaldı, evler yıkıldı, hayvanlar telef oldu, iletişim ve elektrik hatları kesildi. Temmuz-Eylül aylarındaki yağışların kısa zamanda aşırı yağış bırakması tarımı da olumsuz etkiledi.
Haziran ayında Sri Lanka’da gerçekleşen aşırı yağışlar sonucu yaşanan sel felaketinde de 10 kişi ölürken 99 kişi kayboldu, 302.000 insan da olumsuz etkilendi. Kamboçya ise Tayland gibi son 50 yılın en büyük kuraklığını yaşadı. Çin’in dev barajları güney ülkelerine giden sularda azalmaya neden olduğu gibi küresel ısınmaya bağlı olarak değişen hava olayları sonucu ülkede sıcaklık Nisan ayında 41 dereceye kadar yükseldi. Su sıkıntısı yaşayan şehirlere kilometrelerce uzaklıktaki nehirlerden su taşındı. Buna rağmen her yıl Nisan ayında turistler için yapılan su savaşı etkinliğini iptal etmedi.
Ortadoğu’da savaş, ihtilaf ve susuzluk birlikte ilerliyor
Suriye devrimin bir iç savaşa dönmesi sonucu özellikle NATO, Rusya ve Baas rejimi uçakları tarafından vurulan kentlerin su altyapı sistemlerini yok ediyor. Bombalar çok sayıda ölüme neden olduğu gibi canlı kurtulmayı başaranlar ise su sıkıntısı yaşıyorlar. Suriye’de savaşan taraflar enerji ve su kaynaklarını stratejik hedefler olarak görüyor. Suriye’de yaşanan göç hareketinin nedenleri arasında suya erişim imkânının ortadan kalkması da gösteriliyor. Ülke genelinde suya erişim %50 oranında azalmış durumda. Savaş ve susuzluk nedeniyle yaklaşık 4,5 milyon kişi çevre ülkelere göç etmiş. Lübnan gibi küçük bir ülkeye 1,6 milyon Suriyelinin göç etmiş olması ülke nüfusunu bir anda %30 artırmış duruma ve bu nüfus artışı özellikle ülkenin su kapasitesini oldukça zorluyor. Son 900 yılın en kurak döneminin yaşandığı bölgede ekonomik kriz, ekolojik kriz ve savaş iç içe geçmiş durumda.
İran ise bu yazı arka arkaya gerçekleşen orman yangınları, rekor kıran sıcaklıklar ve kum fırtınaları ile geçirdi. Ülkenin en büyük sekizinci şehrinin de bulunduğu Kum eyaletinde yer alan Namak nehri neredeyse tamamen kurudu. Nehir üzerine yapılan onlarca barajın nehrin kurumasında önemli bir payı var. Bunun sonucunda bölgede kum fırtınaları başladı. Başkent Tahran’a yakın olan Kum eyaleti Tahran’ı da olumsuz etkiliyor. Güneydoğu’da yer alan Sistan-Baluşestan eyaletinde kuraklık etkisini daha fazla gösteriyor. Bölgedeki göller kururken sınır komşusu olduğu Afganistan ve Pakistan’dan gelen nehirlerin kuraklık sebebiyle azalan su seviyeleri binlerce insanı topraklarını terk etmeye zorladı. Bölgede her yıl yaşanan “120 gün rüzgârları” ise bu yıl 160 güne çıktı ve kum fırtınasına dönüştü. Eskiden yel değirmenleri ile rüzgârlardan faydalanan yerli halk bu kum fırtınalarından olumsuz etkileniyor. Ülkenin Güneybatı’sındaki Bandar Mahshahr eyaletinde ise sıcaklık rekoru kırıldığı duyuruldu.
Gazze’de su için bekleyen çocuklar
Abluka altındaki Gazze’de bir insanın ortalama günlük su kullanımı 79 litre. Bu sayı bazı yerlerde 20 litreye kadar düşebiliyor. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre en az günlük su ihtiyacı kişi başı 100 litre. İsrail’de ise kişi başı 300 litre su tüketiliyor. Gazze’de Dünya Sağlık Örgütü kriterlerinde temiz su çekilebilen kuyuların oranı Gazze’nin tamamındaki kuyuların sadece %6,5’ini oluşturuyor. Bu sıkıntının temel nedeni özellikle 2014 yılında İsrail’in gerçekleştirdiği şiddetli saldırılar. Savaş hem akiferlerin kirlenmesine neden oluyor hem de su ve elektrik altyapısını yok ediyor. Bugün hala Gazze’de 120.000 kişi su hizmetlerine ulaşamıyor ve halkın %23’ü ise kanalizasyon sistemlerine bağlanamamış durumda. Filistin’in su varlıklarının ortak yönetilmesi iddiası ile kurulan Ortak Su Komitesi tamamen İsrail güdümünde hareket eden bir kuruma dönüştü. Bu kurum sadece son dört yılda Filistinlilerin C bölgesi projelerinin %98,5’ini reddetti ve 2016’da 50 kadar su ve hıfzıssıhha yapısını ise izinsiz yapıldığı iddiası ile yıktı.
Yemen’de devrimin başladı 2011 yılından sonra bir iç savaş başlamıştı. Hala sürmekte olan iç savaşta yüz binlerce çocuk beslenme yetersizliğinden, milyonlarca insan ise temel sağlık ve su hizmetlerine erişememekten mağdur. Savaş, hastahaneleri, okulları ve ülkenin altyapısını yok ediyor. İşsizlik ve yoksulluk temel sağlık hizmetlerine erişimi engelliyor. Sivil halk temiz suya erişimde büyük sıkıntı yaşıyor ve sonucunda salgın hastalıklar artıyor.
Avrupa’da sel felaketi
Fransa’da sokakları sel bastı
Haziran ayında Ukrayna’dan Fransa’ya kadar tüm Orta Avrupa’yı etkisi altına alan aşırı yağışlar ve sel felaketlerinde toplam 18 kişi yaşamını yitirdi. Aşırı yağışlar ve seller Romanya, Belçika, Almanya ve Fransa gibi ülkelerde ölümlere yol açarken on binlerce kişi evlerini terk etmek zorunda kaldı. Paris şehrinin içinden geçen meşhur Sen Nehri yağışlar nedeniyle bir gecede 6 metre yükseldi. Dünyanın en önemli sanat müzesi olan Louvre Müzesi’nin en alt katlarında yer alan yaklaşık 250.000 eser ise tedbir amaçlı başka katlara taşındı. Paris’te 17 bin eve elektrik hizmeti sağlanamadı. Fransa genelinde yaşanan sel felaketlerinde toplam 4 kişi öldü, 42 kişi ise yaralandı. Fransa’ya geçtiğimiz Mayıs içerisinde düşen yağmur miktarı 1873 yılında kaydedilen rekor seviyeyi aşmıştı. Sen Nehri’ndeki taşma rekoru ise 1910 yılında yaşandı. Nehir o yıl normal seviyesinin 8,62 metre üzerine çıkmıştı.
(www.suhakki.org)