Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan istisnasız her alanda söz söylüyor, talimatlar veriyor ve tehditler savuruyor. Sadece Cumhurbaşkanı olduğu Türkiye’yi sanki kendisinin oyun alanı gibi görüyor, her istediğini yapabileceğini düşünüyor. Birbiri ardına felaketlere yol açacak nitelikte Kanal İstanbul projesi için geçtiğimiz günlerde yine “Olacak! Kanal İstanbul’u yapacağız. Kim ne derse desin” diyerek, yapımının hızlandırılması talimatı vermiş.
“Çılgın proje” değil, delilik
Karadeniz ile Marmara denizini bir su kanalı ile birleştirme fikrinin tarihi Roma İmparatorluğu’na kadar uzanıyor.1990’da “İstanbul Kanalı’nı Düşünüyorum” başlıklı makale ile 1994’te ise Bülent Ecevit tarafından “İstanbul Kanalı Projesi” adıyla kamuoyu ile paylaşılmıştı. Hıncal Uluç 2010 yılında “ Bin proje düşün deseler ve bin gün düşünsem aklıma gelmezdi” ifadelerini kullandığı yazısında “Başbakan’dan bir çılgın proje” diye bahsettiği de yine kanal projesiydi. Fikri başbakana ait olmayan çılgınlıktan daha çok deliliği hak eden kanal projesi de o günden beri çılgın proje olarak anılıyor.
2011 seçim vaatleri arasında dile getirilen projenin yeri şimdiye kadar üç kez değiştirildi. Neden değişti? Yanıtı yok. Çünkü bu proje sanal. Tayyip Erdoğan başbakan olduğu sırada İstanbul semalarında dolaşırken ilk yer belirlemesini yapmıştı. Bu güne kadar hükümet tarafından sadece maketleri yapılan bu proje, ekolojik, sosyal herhangi bir maliyet çalışması yapılmadığı için sanaldır. Sanal projenin gerçek hali ise sadece İstanbul için değil çok geniş bir coğrafyaya yıkım getirecek.
Orman ve su kaybı
Kanal İstanbul için belirlenen güzergâhı neresi olursa olsun, bu ölçekte ve iddiada bir proje, bir yıkımlar silsilesine yol açacak. İstanbul'un 240 bin hektar ormanlık alanı şehrin kuzey bölümünde yer alıyor. Birbiri ile bağlantılı inşa edilen Kuzey Marmara otoyolu, 3. havalimanı ve kanal projesi bu ormanlık alanı yok edecek. Orman deyip geçmeyin, bu ormanların yüzü suyu hürmetine biz İstanbullular bir nebze nefes alabiliyoruz. Bu nedenle bu ormanlar için şehrin akciğerleri deniliyor, kuzeyden esen rüzgârlar sayesinde kentin hava kalitesi ve doğal olarak bizlerin yaşam kalitesi sağlanıyor. Bu ormanlar aynı zamanda İstanbul'un su varlıklarını besliyor, onlara ev sahipliği yapıyor.
Terkos, Büyük Çekmece, Alibeyköy ve Sazlıdere ile İstanbul'un su varlıklarının %40’ı bu bölgede yer alıyor. İklim değişikliği üzerine yapılan araştırmalarda: İstanbul'un kuzeyinde yaz ve sonbahar yağış miktarlarında 1,5 mm/gün'e varan bir azalma ile yıllık en yüksek sıcaklıkların yaklaşık 2,6 OC artacağı söyleniyor. Bunun anlamı ise su varlıkları önümüzdeki birkaç on yıl içinde iyice azalacak. Bu tür projeler ile ormanlık alanlar yok edilirse bu süreç daha da hızlandırılmış olacak. Ayrıca bu projeler nedeniyle 70'e yakın göl gölet koruma kapsamından çıkarılabilmek için statüleri su birikintisi haline getirildi. İnşatların molozları ile dolduruldu.
Kanal İstanbul'un ekosistem, iklim ve insanlar üzerinde oluşturacağı tahribatı şimdiden ölçmeye imkân yok. Birbirinden farklı karakterdeki denizleri birbirine bağlamak, Karadeniz ve Marmara ekosistemlerini kaçınılmaz olarak etkileyecek. Bu gidişatın sonunun felaket olduğu kesin. Elde ettikleri makamların gücüyle gözleri dönmüş, sayıların büyüklüğüne tapar hale gelmiş olanlar, boğaza alternatif ve ondan çok daha güzelini yapacağız iddiası ile hepimizin suyunu, havasını, besinini etkileyecek bir yıkım projesini hayata geçirmeye çalışıyorlar. Bu deliliğe izin vermemek gerek.
Nuran Yüce
(Sosyalist İşçi)