ABD Başkanı Joe Biden’ın 20 Ocak’ta göreve başlar başlamaz ilk imzaladığı kararnamaler ve direktifler içerisinde iklim değişimine dair önemli maddeler vardı.
En önemlisi Paris İklim Anlaşması’na geri dönmesiydi, bir diğeri de Keystonel XL boru hattı projesinin iptal edilmesiydi.
Bu başlangıca rağmen iklim hareketi bunlarla yetinmeyeceklerini gösterdi. Sanders ve Ocasio-Cortez gibi Demokratik Sosyalistlerin kampanyası ile hazırlanan ve Biden’ın karşı olduğu Yeşil Yeni Anlaşma Amerikan halkının ve aktivistlerin zihninde de çıtayı oldukça yükseltmiş durumda. Zaten seçimlerden önce NPR, PBS Newshour ve Marist ortaklığında yapılan bir anket çalışmasına göre Yeni Yeşil Anlaşma’ya Amerikan halkının %60’ı destek veriyordu.
Bunun bir sonucu olarak hareket sadece Paris İklim Anlaşması’na imza atılmasının yetmeyeceğini derhal somut adımlar atılması gerektiğini söylüyordu. Bu amaçla Biden’ın daha ilk gününde 350, Sunrise Movement ve birçok iklim aktivisti ilk 100 günde atılması gereken radikal adımların açıklanmasını talep ettiler. Hatta birçok eyalette küçük sokak eylemleri dahi düzenlendi.
Pazartesi günü sürpriz bir gelişmeyle Senato’da artık çoğunluk durumundaki Demokratik Parti grubu lideri Chuck Schumer, Biden’ın “iklim acil durumu” ilan etmesi çağrısı yaptı. Schumer, Trump’ın benzer bir acil durum ilanını güvenlik gerekçesiyle ilan ederek Meksika duvarını inşa ettiğini hatırlattı ve acil durum ilan edilirse atılması gereken acil adımlar Kongre onayı sürecine gerek olmaksızın hızla uygulamaya geçirilebilecek dedi. Beklenmedik bir anda ve beklenmedik bir kişiden gelen bu çağrı hareket içerisinde coşkuyla karşılandı.
Çarşamba günü ise Biden bir dizi iklim kararnamesi ve direktifi çıkardı. Aktivistlerin ‘İklim Günü’ olarak isimlendirmelerine yol açan kararları şu şekilde sıralamak mümkün:
- Yerli aktivist Deb Haaland’ın atandığı İçişleri Bakanlığı’nın federal yani devlet arazilerindeki ve okyanuslardaki yeni fosil yakıt işletim sözleşmelerini durdurması, daha önce izin verilmiş olanların da yeniden değerlendirilmesi,
- Fosil yakıtlara sağlanan devlet desteğinin azaltılması,
- Yoksul ve azınlıkların yaşadığı bölgeleri kirlilikten korumaya yönelik tedbirlerin güçlendirilmesi,
- Hükümet envanterindeki tüm araçların elektrikli araçlarla değiştirilmesi,
- İklim değişikliği konusunda oluşturulan yeni makamlar ve yönetim içerisindeki kurumlar arası bir iklim görev gücünün oluşturulması,
- İklim değişimiyle mücadelenin "ABD dış politikası ve ulusal güvenliğinin ana unsurlarından biri" olarak tanımlanması.
Biden’ın 22 Nisan Dünya Günü’nde uluslararası bir iklim zirvesi düzenleyerek ABD’nin 2050’ye kadar sıfır karbon hedefi doğrultusunda somut emisyon azaltım programını ilan etmesi bekleniyor.
Elbette Biden’ın bu kararları fosil yakıt endüstrisinin tepkisini çekti. Batılı eyaletlerdeki fosil yakıt şirketlerini temsil eden Batı Enerji İttifakı başkanı Kathleen Sgamma, uygulamalara kaşı dava açacaklarını belirtti ve "Çevreci sol, enerji ve çevre meseleleri söz konusu olduğunda Beyaz Saray'da gündeme liderlik ediyor" diyerek yaşanacak olan mücadelenin sinyalini vermiş oldu.
Oklahoma Petrol İttifakı başkanı Brook Simmons da “Bu daha başlangıç. Daha da kötüleşecek. Petrol ve doğalgaz fiyatları yükseliyor, faturalar ve tüketici fiyatları ile yakıt maliyetleri de’’ açıklamasında bulundu.
Fosil yakıt lobilerinin hem Kongre içerisinde hem bürokrasi içerisinde girişecekleri engelleme faaliyetlerine karşı Biden’ın bu süreci hızlandıracak bir iklim acil durumu ilanı faydalı olacaksa da kimin kazanacağını esas olarak işçilerin ve aktivistlerin mücadelesi gösterecek. 19 Mart’taki küresel iklim grevi ve 22 Nisan’daki Dünya Günü eylemleri bu nedenle oldukça önemli birer köşe taşı durumunda.