Su alarmı, hemen şimdi!

08.01.2021 - 10:02

İklim krizi geçtiğimiz yıl koronavirüs salgınının gölgesi altında kalsa da giderek yıkıcılaşıyor.

Türkiye’de yüzde 96’ya varan yağış kayıpları ve aşırı sıcaklar içme sularını tükenme noktasına getirdi. 2020’de Türkiye’de 93 aşırı sıcaklık rekorunun yanında geçtiğimiz Mayıs’tan bu yana tüm ayların ortalama sıcaklıklarının her biri son 40 yılının ay ortalamasında rekor kırdı. Küresel ısınma sıcak hava dalgalarının da sayısını, şiddetini ve süresini artırıyor. Türkiye’nin en çok yağış alması gereken Ekim, Kasım, Aralık ayları felaketin özeti; yağışlar son 10 yılın en düşük seviyesinin bile yarısına ancak ulaşıyor. Su ve onun tetikleyeceği gıda krizi kapıda.

‘Metropoller susuzluktan çökme eşiğine gidiyor’

İstanbul’da barajların doluluk oranı alarm veriyor. 2020 yılı İstanbul’un son 65 yılda en az yağış aldığı yıl oldu. İSKİ verilerine göre İstanbul’daki barajların doluluk oranı son 10 yılın en düşük seviyesinin neredeyse yarısına; yüzde 19.35’e kadar düştü. Geçtiğimiz tüm yağmur sezonunu yağışsız kapatan kentte Ocak ayının ortasına kadar da yağış beklenmiyor. Kalan suyun 50-55 gün yeteceği düşünülüyor, sonrası için bir ‘B’ planı yok. Zor günler yerini daha zor günlere bırakabilir.

Ankara’da da durum farksız. ASKİ verilerine göre barajlar 20.7 seviyesine inmiş durumda, günlük su kullanımının ancak beşte biri kadar su birikiyor. Kalan suyun Ankara’ya 110 gün yeteceği söyleniyor. İzmir ise krizi diğer metropollere göre daha az hissediyor olsa da geçtiğimiz sene bu dönemlerde yüzde 57 olan doluluk oranları yüzde 37 seviyesine düştü. Su krizinin yakında orada da büyüyeceğini öngörmek zor değil.

‘Su krizisi sadece metropollerde değil’

Trakya’da yağış kaybı hiç görülmemiş düzeyde, yüzde 96’ya kadar ulaşıyor. Meriç nehrinin debisi iki yıl önce aynı döneme göre 4 kat azaldı. Nehrin ortasındaki kum adaları gün geçtikçe büyüyor. Tunca’nın durumu Meriç’ten beter; nehrin debisi 16’dan 2 metreküpe düşmüş. Edirne’nin içme suyunu sağlayan Kayalıköy Barajı Kasım ayı sonunda tamamen kurudu. Ardından şehre Süloğlu Barajından su sağlanmaya başlandı. Bu geçiş sırasında kente 36 saat su verilmedi. Su sıkıntısının tarım üzerindeki korkunç etkisini Kırklareli Ziraat Odası Başkanı Aralık ayında söyle dile getirmişti: “Şu anda bile buğdayın kaybı yüzde 50’leri buldu.”

Meke Gölü, Dipsiz Göl ve hatta Türkiye’nin en büyük 12. gölü olan Eber Gölü kurudu. En büyük göllerden olan Eğirdir Gölü, Burdur Gölü de tehlike altındakilerden. Ekim ayında Türkiye Tabiatını Koruma Derneği’nin raporuna göre Türkiye’de son 60 yılda 70’ten fazla göl kurudu. 

Türkiye su kıtlığı riskinde 164 ülke arasında 32’nci sırada. İklim krizi durdurulmazsa Türkiye’de yağış daha da azalacak, sıcak hava dalgaları şiddetlenecek ve uzayacak, kuraklık artacak, su krizleri korkunçlaşacak, aşırı hava olayları artacak ve şiddetlenecek. Krizin şiddetli etkileri bunlarla sınırlı değil; su ve toprak kalitesi düşecek, tarımsal üretim ve kalite düşecek, gıda güvenliği krize girecek. Su krizi hepimizi Covid-19 salgınına karşı daha kırılgan hale getirirken, yeni salgınları da beraberinde getirecek. Bu söylediklerim uzun zamanlarda değil oldukça yakın bir gelecekte gerçekleşme ihtimaline sahip üstelik. 

‘Umudumuz sokaklarda’

Su krizinden özellikle yoksullar, göçmenler, kadınlar ve çocuklar gibi dezavantajlı grupların etkileneceğini öngörmek zor değil. Ama Oxfam’ın Eylül ayında yayınladığı “Karbon Eşitsizliğiyle Yüzleşme” raporu gösteriyor ki dünya nüfusunun en zengin yüzde 1’i, 25 yıllık dönemde insanlığın en yoksul yarısını oluşturan 3,1 milyar insanın iki katından fazla karbon saldı. Mevcut sistem ve onların karar vericileri 30 yılı aşkın süredir hiçbir şey yapmıyorlar. Her yıl atmosfere bir önceki yıldan fazla karbon salımı gerçekleşiyor ve bu artarak devam edecek gibi görünüyor.

Örneğin en fazla karbon salımı yapanlar listesinde 15’inci sırada olan Türkiye’de hedefler 2023’e kadar kömür üretimini yüzde 30 artırmak, kömürle çalışan termik santrallerde üretilen elektrik enerjisini yüzde 25 artırmak, doğalgaz ile çalışan termik santrallerde üretilen elektrik enerjisini yüzde 30 artırmak yönünde. Dünyada da durum Türkiye’den farklı değil. Görüyoruz ki icat bile edilmemiş karbon yutma teknolojileri anlatan, hedef rakamlar verse de verdikleri dişe dokunmaz, düşük hedeflere bile ulaşacak icraatları olmayan karar vericiler yalan söylemeye, oyalamaya, sermayedarlara hizmet etmeye devam ediyorlar. Krizin sorumluları servetlerine servet katarken milyarlarca insan sermayedarlar ve karar vericiler tarafından ölüme sürükleniyor. Bu yok oluş krizinin ortasında mücadeleyi erteleyebileceğimiz bir dakikamız bile yok. 

Krizi durdurmak, krizin faturasını sorumlularına kesmek ve kriz mağdurlarını ortadan kaldırmak için tek çaremiz 2019’da milyonlar halinde indiğimiz sokakları bırakmamak ve mücadeleyi büyütmek. Bütün adaletsizlikleri ve krizleri yaratan kapitalizmi yıkmak, kâr değil insan odaklı yeni bir düzen oluşturmak zorundayız. Tüm adaletsizlikleri ortadan kaldıracak başka bir dünya yaratmaktan başka çözüm yolu yok. Yüzde 1’in egemenliğini yıkmak için sokaklarda olmalı, işyerlerini bloke etmeli, sistemin tüm işleyişini durdurmalıyız.

Onur Korkmaz 

(Sosyalist İşçi)



Bültene kayıt ol