Covid-19 iklim krizini durdurabilecek mi?

10.05.2020 - 14:50

Korona günlerinde azalan emisyon miktarları iklim krizini engellemede yeterli olur mu, iklim krizini durdurma konusunda bize umut verebilir mi?

Koronavirüsün yayılma hızını yavaşlatmak için neredeyse dünyanın yüzde 90’ında bir şekilde sosyal izolasyon uygulanıyor. İnsanların birbirleri ile temaslarını minimuma indirmek üzere alınan tedbirler; özel araçların kullanımını, toplu taşımayı, uçuş sayılarını radikal bir biçimde azalttı. Bunların sonucunda da küresel emisyon miktarlarındaki azalıştan bahsedilmeye başlandı. Carbon Brief’in verilerine göre küresel karbondioksit emisyonları yüzde 5,5 oranında düştü. Bu düşüş miktarının 2008 ekonomik krizinden ve İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kaydedilen en büyük düşüş olabileceği söyleniyor. Peki, korona günlerinde azalan bu emisyon miktarları iklim krizini engellemede yeterli olur mu, iklim krizini durdurma konusunda bize umut verebilir mi?

Emisyonlar hâlâ yüzde 95

Öncelikle emisyon oranlarındaki bu düşüşün çok olağanüstü koşullarda gerçekleştiğini unutmamak gerekiyor. Ama bu olağanüstü koşullara rağmen hâlâ normal bir yılda salınan emisyonların yüzde 95’inin salımına devam ediliyor. Bu nasıl oluyor, dünya karantinadayken emisyonlar nereden kaynaklanıyor? Aslında bu cevabını bilmediğimiz bir soru değil. Uluslararası Enerji Ajansı (IEA)’na göre ulaşım sektörü, küresel karbon emisyonlarının yüzde 20’sini oluşturuyor. Bütün ulaşım araçları tamamen elektrikli, sıfır karbon emisyonlu hale getirilse bile emisyon miktarlarında yüzde 20 düşüş olabilecek, yüzde 80 oranında karbon emisyonu salımına devam edilecek. Yüzde 20 oranında düşüş elbet önemli ama kesinlikle yeterli değil. Ayrıca bu olağanüstü koşullarda yaşanan emisyon miktarlarındaki düşüş şunu da gösterdi: İklim krizini durdurmak için bireysel karbon ayakizini azaltmaya odaklanmak anlatıldığı ölçüde sonuçlar doğurmuyor, daha fazla yapısal sorunlarla mücadele etmek, fosil yakıt kullanımına son vermek gerekiyor. 

Yüzde 5,5 emisyon düşüşü yeterli mi?

Şimdiye kadar atmosferdeki sera gazları nedeniyle ortalama sıcaklık 1 derece arttı. 1,5 derecelik bir artış yaşanması halinde ise bilim insanlarının yaşanacak olumsuz radikal değişiklikler hakkında sayısız rapor ve uyarıları var. IPCC’nin 2018 yılında yayınlanan “1,5 derecelik Küresel ısınma” başlıklı raporunda küresel sıcaklık artışını, 1,5 derece ile sınırlandırmak için fosil yakıtlardan kaynaklanan sera gazı emisyonunu 2030’a kadar yarıya indirmek, 2050 yılına kadar ise net sıfır düzeye indirmek gerekiyor. 

Korona günlerinde yaşanan yüzde 5,5’luk düşüş IPCC’nin belirlediği yıllık emisyon azaltım hedeflerinin altında. Kısacası bu düşüş miktarı yeterli değil. Üstelik bu oranda düşüşün tek bir yıl değil, her yıl yapılması gerekiyor. Ama bundan daha önemli olan üç şey var. Birincisi bu düşüşü sağlayan şeyin küresel ölçekte yaşanan salgının ani bir biçimde yarattığı koşullar sonucu oluşmuş olması. IPCC’nin belirlediği hedeflere ulaşmak için enerjiden ulaşıma, endüstriden tarıma çok geniş bir alanda çok radikal değişiklikleri planlı bir şekilde uygulamak gerekiyor. Korona salgını olmasaydı böyle bir düşüşü görmeyeceğimiz kesindi. Bunu kesin olarak söyleyebiliyor olmamız, bizi aynı zamanda ikinci önemli noktaya getiriyor. Otuz yılı aşkındır bilinen iklim değişikliği konusunda hükümetlerin şimdiye kadar elle tutulur bir adım atmamaları, üstüne üstlük imza attıkları Paris Anlaşması’na sundukları emisyon azaltım hedefi gibi bir hedeflerinin hiç olmayışı. 

BM Çevre Programı (UNEP)’nın 2019 yılında yayınladığı bir rapor, 2030 yılına kadar ülkelerin planlanan fosil yakıt üretimi ile küresel ısınmayı 1,5 ya da 2 derecede tutmak için gerekli olan küresel üretim miktarını incelemiş. Ve çıkan sonuç dehşet verici. Ülkelerin üretim planları içinde fosil yakıtlar hala merkezi bir konumda. Isınmayı 1,5 ya da 2 derecede sınırlandırmak için fosil yakıtların kullanımını azaltmak gerekiyor. Oysa raporun gösterdiği gibi hükümetler 2030 yılına kadar, yaptıkları üretim planlarını hayata geçirirlerse ısınmayı 2 derecede tutmak için gerekli olandan yüzde 50, ısınmayı 1,5 derecede tutmak için gerekli olandan ise yüzde 120 daha fazla fosil yakıt kullanmayı planlıyorlar. 

Fosil yakıtçıların salgın bahanesi

Üçüncü önemli nokta ise salgının yol açtığı ekonomik durgunluğu aşmak için fosil yakıt kullanımının artacağı ve iklim krizini durdurmak için belirlenen hedeflerin bile rafa kaldırılacağının sinyallerinin verilmesi.  

Bazı ülkeler çevre standartlarına yönelik kuralları gevşetme kararı verdi. Çin otomotiv sektörüne yönelik emisyon düzenlemesini gevşetti. ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA) şirketlerin çevresel kurallara uyulduğunu gösteren raporlama faaliyetlerini ek maliyet yarattığı gerekçesiyle askıya aldı. AB tarım komiseri pandemi nedeniyle “Tarladan Sofraya” stratejisinin ertelenebileceğini dile getirdi. Ve ABD Başkanı Donald Trump ham petrolde vadeli fiyatların tarihte ilk defa eksiye geçmesinin ardından, bu düşüşün ABD’de en az etkiyle atlatılabilmesi için önlemler alındığını belirterek Twitter’dan şu açıklamayı yaptı: “ABD’nin büyük petrol ve doğalgaz sektörünü asla yüzüstü bırakmayacağız. Enerji bakanı ve hazine bakanına bu sektördeki önemli şirketlerin ve işlerin güvence altına alınması için ek fon sağlayacak bir plan hazırlamaları talimatını verdim.” Türkiye’de de salgın döneminde, çevresel yıkımlara yol açacak projelere onay verildi. Afşin’e yapılacak üçüncü termik santral projesi, ÇED olumlu kararı verilen projelerden biri.  

İklim krizi durmuyor

Her yıl bir önceki yılın sıcaklık rekorları kırılıyor.2020 yılı da en sıcak yıl olma yolunda ilerliyor. Tarihsel gelişimini fosil yakıtlar üzerinde inşa eden ve sürekli büyümek zorunda olan kapitalist sistem içinde iklim krizine kalıcı bir çözüm bulmak imkânsız. Şimdi hükümetler korona salgının yarattığı ekonomik durgunluğu aşma bahanesi ile fosil yakıt şirketlerini desteklemelerini meşru göstermeye çalışacaklar. Bu doğrultuda atacakları her adım gezegendeki canlı yaşamının ölüm fermanı olacak.

Nuran Yüce

(Sosyalist İşçi)



Bültene kayıt ol