‘Kanal İstanbul’ AKP’nin rant ve çevre yıkımı projesidir

09.01.2020 - 15:19

Kanal İstanbul, bir rant projesidir. Fizibilitesi dahi yapılmadan ortaya atılan bu proje hatalıdır, iptal edilmelidir.

Kanal İstanbul Projesi en başta canlıların yaşam kaynağı olan su havzalarının ve ormanların yok edilmesine neden olacak. Marmara ve Karadeniz’de geri dönüşü mümkün olmayan kirlenmelere sebep olacak. Kanal çevresinde tuzlanma nedeniyle sular içilmez, topraklar ekilmez olacak. Sulak alanlar, kumul, mera ve fundalıklar ile bunların barındırdığı bitki ve hayvan türleri yok olacak. 

Süveyş, Panama gibi kanalların amacı mesafeyi kısaltmaktır, ancak İstanbul’da yapılması düşünülen Kanal, mesafe açısından bir avantaj yaratmayacak. Kanal’ın, gemi kazalarını önlemek için yapıldığı iddia ediliyor, ancak gemi kazalarının artmasına neden olacak. Sonuçta bu projede;

- Denizler ve karasal ekosistem geri dönülemez zararlar görecek

- Tarım ve orman alanları yok olacak

- Hafriyat ve inşaatlar, yeni taş ocakları açılmasına ve hava kirliliğine yol açacak.

- Barajlar ve su havzaları tuzlanacak, yok olacak

- Marmara ve İstanbul’a kötü kokular yayılacak

- Deprem konusunda riskler artacak

- Ulaşımda yeni problemler ortaya çıkacak

- Tarihsel varlıklar zarar görecek

- Gemilerin geçiş güvenliği konusunda riskler artacak

- İnşaatında çalışan işçiler ölecek

Güzergâh seçiminde asıl kriter rant oldu

Güzergâh; proje ortaya atıldığından beri hiç bir zaman bilimsel olarak ele alınmadı, aslında güzergâha en baştan karar verilmiş gibi. Çünkü güzergâhtaki arsalar epey süre önce el değiştirmeye başlamış durumda.

Güzergâhı meşrulaştırmak için, nasıl seçildiği anlaşılamayan 5 farklı güzergâh daha ortaya atıldı. Bazı üniversitelerden ve kamu kurumlardan bu seçenekler içinden güzergâh seçimi yapılması istendi, ama aslında açık bir yönlendirme yapıldı. En baştan ortaya atılan güzergâh hiç değişmedi.

Tarım ve orman alanları yok olacak

Kanal İstanbul Projesi, Üçüncü Boğaz Köprüsü, Kuzey Marmara Otoyolu ve Bağlantı Yolları ve Üçüncü Hava Limanı ile birlikte toplam 42 bin hektar (420 km2) alanı kapsamaktadır. Tarımsal üretimin yoğun olduğu bir bölgede yürütülmekte olan bu projeler, şimdiden 12 bin hektar tarım alanını ve 2 bin hektar çayır-mera alanını yok etti, kalan bölüm de Kanal projesi ile kaybedilecek.

Proje, bölgede bugüne kadar yaşamakta olan tüm flora ve faunayı (balıkları, endemik olan ve olmayan bitkileri, böcekleri, yabanılları, göçmen olan ve olmayan kuşları) yaşam alanlarından koparacak. Proje nedeniyle yaklaşık 100 km2 büyüklüğünde, üçte biri meşe ve kayın karışımı doğal orman yok olacak. 

Su havzaları tuzlanacak, barajlar yok olacak

Küçükçekmece Gölü kanala dönüşecek, Sazlıdere Barajı ve bazı dereler tümüyle yok olacak. Küçükçekmece Lagün havzasındaki karasal alanın tamamı, kuzeydeki sulak alanlar ve orman alanları yapılaşmaya açılacak. 

Kanal açılarak su verildikten sonra kırık ve çatlaklardan Terkos gölüne ve Istranca dağlarındaki barajlara tuzlu suyun girişim yapması, su kaynaklarının elden çıkmasına neden olacak. Terkos gölünün yıllık 140 Milyon m3, Istranca dağlarından gelen 235 Milyon m3 ve Sazlıdere Barajından temin edilen 52 Milyon m3 olmak üzere toplam 427 Milyon m3 içme suyunun (İstanbul için temin edilen suyun yüzde 30’u) elden çıkması ile İstanbul bir anda susuzlukla karşı karşıya kalacak.

Kanal, Marmara ve İstanbul’da çürük yumurta kokusuna sebep olacak

İstanbul Boğazının Karadeniz çıkışında su Marmara çıkışına göre 30 cm. daha yüksektir, böylece her gün 600 milyon m3 su Karadeniz’den Marmara’ya akar. Aynı anda altta ters yönde akıntılar da oluşur, su seviyesi dengelenir.

Karadeniz’in tuzluluk oranı, Marmara’ya göre düşüktür, çünkü Karadeniz’e büyük debili nehirler akmaktadır. Mevcut durumda Marmara’nın üst 25 metresi Karadeniz suyudur, bu su 3 ayda bir yenilenir. Marmara’nın altı ise çok tuzlu Akdeniz’den gelen sudur, 7 yılda bir yenilenir. 

Kanal İstanbul’un açılması ile ikinci bir musluk açılmış gibi olacağından, Karadeniz ve Marmara arasındaki su seviyesi farkı 20 veya 10 cm’ye düşecek. Karadeniz’den akan suyun yerine alt akıntılarla Marmara’dan tuzlu su gelecek, bu da Karadeniz’in tuzluluk oranını artıracak.

Ama asıl sorun Marmara’da oluşacak. Karadeniz’den gelen ve besince zengin olan bu fazla su, Marmara’da bakterilerin artmasına yol açacak. Bakterilerin artması, Hidrojen sülfür gazının kötü koku (çürük yumurta gibi kokar) olarak tüm Marmara ve İstanbul’a yayılmasına neden olacak. 

Denizler ve karasal ekosistem bozulacak

Proje alanında en az 4,5 milyar ton hafriyat yapılacak. Kazıdan çıkacak hafriyatın Karadeniz’e dökülmesi, Karadeniz ve Marmara kıyı topografyasını, hava kalitesini, deniz suyu kalitesini, deniz biyolojisini geri dönüşsüz bir biçimde değiştirecek. 

Karadeniz’in kıyı coğrafyası bütünüyle bozulacak, Marmara Denizi ve Karadeniz kirlenecek. Proje deniz ekosistemine, Karadeniz-Marmara dengesine ve iklime önemli etki yapacak, yer altındaki doğal tatlı su depoları ve karasal eko sistem tuzlanacak.

Hafriyat, hava kirliliğine yol açacak

Kazı ve taşıma sırasında açığa çıkan partiküller 5 yıl boyunca havada asılı kalacak. Hava kirliliği katlanarak artacak ve yöredeki tüm canlılarda solunum problemleri ortaya çıkacak.

Proje kapsamında kullanılacak olan yaklaşık 90 milyon m3 kum ve kireçtaşı temini için, Trakya’nın birçok yerinde kum ve taş ocakları açılacak, ormanlar, tarım alanları, dereler ve yer altı suları zarar görecek.

Ulaşım düzeni bozulacak

Hat boyunca inşa edilecek köprüler, yollar, bağlantı yolları, vs. Kanal güzergâhının yanı sıra, İstanbul'un doğal yaşam alanı olan ve bu özelliği ile korunması gerekli olan Kuzey Batısı, ulaşım projelerinin baskısı altında yeni yerleşim alanına dönüşecek. 

Kanal üzerine en az 10 adet geçiş yapılması gerekecek, pek çok noktada, insanların ulaşım ihtiyacı kısıtlanmış olacak.

Tarihsel kalıntılar yok olacak

Kanal İstanbul Proje alanında güncel envanterlere göre, 1. 2. ve 3. Derece Arkeolojik Sit Alanları ve 62 adet tescilli kültür varlığı bulunuyor, proje ile bunlar kaybedilmiş olacak. Küçükçekmece Lagün Havzasında yer alan Yarımburgaz Mağarası, Fikirtepe ve Pendik yerleşimleri ile birlikte, MÖ 6500 - 5500’lü yıllara, Neolitik - Kalkolitik döneme kadar uzanmaktadır. Küçükçekmece Lagün Havzasında yer alan Bathonea, önemli bir arkeolojik alandır. Kültürel ve tarihsel mirasımız olan bu alanlar da Proje nedeniyle kaybedilecek.

Kanal’da gemilerin geçiş güvenliğinin sağlanması daha zor olacak

İstanbul Kanalı’nın en temel gerekçelerinden birisi olarak, İstanbul Boğazı’nın çevresinde yaşayan insanların olası tehlikelerden korunması, gösterilmektedir. Ancak ortalama genişliği 1 km olan İstanbul Boğazında güvenliğin sağlanması, genişliği 250 metre olan Kanal’da sağlanmasından daha kolaydır. Kanal’da seyreden, son derece kısıtlı ve sınırlı manevra imkânlarına sahip tankerler, yaşam alanları üzerinde öngörülemeyecek tehditler oluşturacak.

Kanal İstanbul bir rant projesidir

Erdoğan’ın dediğine göre, deprem riski olan yerlerde yaşayanlar Kanal İstanbul’un etrafında kurulacak iki yeni kente aktarılacakmış. Ayda 2.300 TL asgari ücret alan, güvenliksiz ve sağlıksız konutlarda yaşayan emekçiler bu kentlere mi taşınacaklar?  Bunun böyle olmadığının pekâlâ farkındayız. İki kent  emekçiler için değil, yerli ve yabancı sermaye çevreleri için, rant için inşa edilecek.

Karlılık oranlarının düştüğü kapitalizmin durgunluk sürecine girdiği koşullarda dünyada olduğu gibi Türkiye’de de inşaat sektörü üzerinden büyüme stratejisi, ekonomide temel bir rol oynuyor.

Kanal İstanbul, yap-işlet-devret modeliyle yapılacak. Bu model, cebimizden tek kuruş çıkmayacağı anlamına gelmiyor. Böyle olmadığını diğer projelerden biliyoruz. Yap-işlet modeli veya kamu-özel işbirliği modeli ile yapılan birçok  köprü ve otoyol projesinde dövize endeksli yüksek devlet garantileri söz konusu. Geçmeyen geminin parasını biz vergilerimizle ödeyeceğiz.

Kanal İstanbul’un maliyeti muhtemelen 40 milyar dolar olacak. Kanal maliyetiyle asgari ücretle çalışan 10 milyon insanın yaşamları iyileştirilebilir. Emeklik hakları gasp edilen 1 milyon EYT’li emeklik haklarına kavuşturulabilir.

Projede, işçiler canları pahasına çalıştırılacak

Ekonomik ve ekolojik kayıpların dışında, bu inşaatlarda işçiler her türlü güvenceden yoksun canları pahasına çalışmaktalar. Türkiye iş cinayetlerinde  Avrupa’da birinci, dünyada 3. sırada  yer alıyor. Bu kazaların yüzde 25’i inşaat sektöründe gerçekleşiyor. 400 işçinin iş kazalarında hayatını kaybettiği İstanbul Hava Limanında, işçiler çalışma koşullarının berbatlığı nedeniyle defalarca ayaklandılar. Son yıllarda insanların yığış yığış yaşadığı, gelir uçurumunun giderek arttığı, derin bir sefaletin yaşandığı kentlerde Hong-Kong’dan Paris’e, Tahrir’den San Diego’ya kadar milyonlarca işçinin isyanına tanık oluyoruz. Burada da benzer koşulların olgunlaşmakta olduğundan şüphemiz olmasın.

Sonuç olarak

Kanal İstanbul, Libya’ya asker gönderilmesi ve asgari ücret saldırılarının üst üste gelmesi bir tesadüf değildir. İnsanca bir asgari ücret talebiyle, “Kanal da istemiyoruz, Libya’ya asker gönderilmesini de istemiyoruz” taleplerini birleştirebilen bir mücadele verdiğimizde kazanmamız mümkün olabilir.

AKP, yerel seçimler sonrası hızla aşınmakta olan yerli milli hikâyelerine yeni bir açılım sağlamak istiyor. Ama bunun mümkün olmadığı ortada. İktidarın pek çok sorunlu politikasını destekleyebilen muhalefet, bugün Kanal İstanbul’a karşı. 

Bizler, gerçek bir muhalefet için antikapitalist bir odak yaratmalıyız. Kadınların mücadelesine destek veren, göçmenlerle dayanışan, Kürt meselesinde barış ve çözüm isteyen, iklim krizine karşı önlem alınmasını isteyen, işçilerin, yoksulların haklarını savunan bir antikapitalist blok, Kanal İstanbul’u da durdurabilir. 

(Sosyalist İşçi)



Bültene kayıt ol