Şehirlerde betonlaşma... Ormanların yokedilmesi... Göllerin kurtulması... Çağla Oflas, iktidarın çevre politikalarını yazdı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan yurt çapında ağaç dikme törenlerinde, 11 milyon ağaç dikmekle övünüp, Gezi Parkı’nın yıkılıp, yerine AVM yapılmasına karşı sokağa çıkan milyonlarca insanı “ağaç bahanesiyle şehirlerimizi talan etmekle” suçladı. Aynı günlerde Sapanca’nın Kırkpınar Mahallesi yakınlarında yapılması istenen teleferik projesinde çam ağaçları güvenlik kuvvetleri tarafından kesilirken, şirketin güvenlik görevlisi de teleferik projesine karşı mücadele eden yerel halka “kafanıza sıkarım” diyordu. Şirket güvenlik görevlisinin bu cüreti nereden aldığı hepimizin malumu.
AKP-MHP koalisyonu ekonomik krizden çıkmak, emekçilerin elinde kalan son kırıntıları almak için bir dizi saldırı gerçekleştirirken, tarımsal ve ormanlık alanların tamamını da şirketleri yağmasına açmış vaziyette. Ağaçlarına, suyuna, toprağına sahip çıkmak için mücadele eden çevre aktivistleri ve yerel halk yağma ve talan politikalarını engellemeye yönelik bir tehdit unsuru olarak görülmekte. Bu nedenle yöneticiler her fırsatta çevre aktivistlerini de hedef göstermekte. Oysa ülke toprakları üzerinde son birkaç yıldır yaşanan ağaç katliamlarına üstün körü bakmak bile ağaçları kesenlerin, doğayı katledenlerin şirketler ve onları koruyan hükümet olduğunu kanıtlamaya yeter.
Milyonlarca ağaç katledildi
Kaz dağlarından altın madeni çıkartmak için yürütülen çalışmada şimdiye kadar 200 binden fazla ağaç katledildi. Üstelik altının çıkarılması için kullanılacak yaklaşık 20 bin ton siyanürün proje sonunda ortaya çıkacak arsenik ve ağır metallerin etkisiyle, toprak, su ve doğal yaşam yok olabilir. Katliamı durdurmak üzere on binlerce insan Kaz dağlarına giderken, yetkililer ve iktidar yanlısı kalemler, kesilen ağaç sayısının 13 bin civarında olduğunu, yapılan çalışmanın Kaz dağları bölgesinde yer almadığını, maden şirketinin ruhsatının çok eskiden verildiğini söylediler. Ama tüm bu açıklamalar Türkiye’nin akciğeri olan Kaz dağlarının sermayeye nasıl peşkeş çekildiği gerçekliğinin üzerini örtemedi.
Kuzey Ormanları Savunması tarafından yapılan açıklamalara göre 3. Havalimanı çalışmaları kapsamında 2012 yılından 2019’a kadar havalimanı projesi sahası içinde en az 8 milyon, 3. Havalimanı çevresinde havalimanı inşaatı için açılmış taş ocakları için kesilen ağaç sayısı 1,2 milyon ve havalimanına giriş sağlayan Kuzey Marmara Otoyolu için kesilen ağaç sayısının en az 3,7 milyon olmak üzere toplamda 13 milyon ağaç kesildi. Sadece ağaçlar değil, 6500 hektarlık alanda yaşayan tüm canlılar, hayvanlar, yok edildi. 3. Havalimanı ve Kuzey Marmara Otoyolu inşaatında her türlü güvenceden yoksun çalışmak zorunda bırakılan yüzlerce işçi de yaşamlarını kaybetti.
Şehirler şantiye alanı
Hükümet ülkeyi zümrüt yeşiline döndüreceğini iddia etmekte. Oysa iktidarın 15 yıllık icraatı yeşili sadece dolarda sevdiğini ortaya koymakta. 2001 krizi üzerine iktidara gelen AKP hükümeti, emekçilerin hak gaspına yönelik kapsamlı düzenlemeler gerçekleştirirken, hızlı ekonomik büyümeyi sağlamak için inşaat sektörünün önünü açtı. İktidar, 1990’lı yıllardan itibaren yerel yönetimlerde inşaat sektörüyle kurduğu güçlü ilişkileri iktidar olduktan sonra da kurumsallaştırdı. Kamu İhale Yasası’nda 30’dan fazla değişiklik yapan AKP, sayısız imar düzenlemesiyle yeni rant alanları yarattı ve paylaştı. İstanbul ve Bursa başta olmak üzere şehirler şantiye alanına dönüşürken, betonlaşan şehirler griye döndü. İktidarla kurulan güç ilişkileri sonucunda Kiler, Torunlar, Sinpaş, Saf gibi kurumlar GYO’lar arasında sivrilirken, büyük ölçekli projelerde ve TOKİ ihalelerinde Limak, Ağaoğlu, Varyap, Kalyon, Gap, Cengiz İnşaat gibi firmalar hızla yükselişe geçtiler.
Bu inşaat firmaları yaptıkları onlarca HES ve işlettikleri maden ocakları ile büyük kârları cebe indirirken, ormanları, sit alanlarını, tarım arazilerini, akarsuları, Hasankeyf gibi birçok medeniyetten izler taşıyan tarihi kentleri yok ettiler.
***
Göller kuruyor
2018 yılın son aylarında toparlanan veriler büyük bir su sorunun yaşandığını gösteriyor. Uydu görüntüleri Burdur Gölü, Acıgöl, Akşehir Gölü, Eber Gölü, Suğla Gölü, Tuz Gölü ve Mekke Gölü’nde su seviyesinde büyük düşüşler yaşandığını gösteriyor. Bu göller arasında Mekke Gölü bütünüyle kururken, diğer göller su azlığından giderek küçülüyor.
Yeraltı su kaynakları da acımasızca kullanılıyor ve sürdürülebilir bir su tüketimi yaklaşımı ne önceki hükümetlerde ne de AKP hükümetlerinde söz konusu oldu. Uzmanlar, Türkiye yeraltı su kullanımının yaklaşık yüzde 40’ını sağlayan Konya Kapalı Havzası’nda bütün göllerin risk altında olduğunu söylüyorlar. Bölgede kaynaktan su çekmek için açılan 135 bin kuyunun 100 bininin kaçak olduğu tahmin ediliyor.
Dipsiz Göl gibi bir tarihi-doğal mirası define için yok eden zihniyet, kuşkusuz suyun bu kullanım biçiminin, kaçak kuyulara göz yumulmasının da sorumlusudur. İklim değişikliğini ve kuraklığı güçlendiren politikaların uygulanması ve göllerin kuruması gibi vahim gelişmelerin sorumlusu da aynı şekilde siyasal iktidardır.
Çağla Oflas
(Sosyalist İşçi)