İklim aktivisti Tuna Emren ile iklim krizini ve krize karşı neler yapılması gerektiğini konuştuk.
20-27 Eylül’de dünya çapında büyük bir iklim grevi yapıldı. Türkiye’de de İstanbul, Ankara, İzmir ve diğer kentlerde küresel eylemlerle eş zamanlı etkinlikler yapıldı. İklim mücadelesi dünyada çok ciddi bir dalga yaratmış durumda. Geçen seneki eylemlere 1,5 milyon insan katılmıştı, bu sene etkinliklere toplam 10 milyon kişi katıldı. Türkiye’de ilk defa nüfusun yüzde 70’i “küresel ısınma ciddi bir tehdittir” demeye başladı. Bilim yazarı Tuna Emren sorularımızı yanıtladı.
İklim değişikliğine karşı mücadelede bir umut var mı, iklim değişikliği engellenebilir mi?
Tuna Emren: İnsanlar bir araya gelir ve harekete geçerse, tarihte ilk defa başına gelen bu sınavdan geçme ihtimalimiz var. Bu konu, insanın kendi gelişimi için de önemli. Doğaya hasar verdik, dengeyi bozduk. Bütün bunları biz yaptık, bununla baş etmemiz gerekiyor.
İklim değişikliğinin fosil yakıt üretimine ve enerji tüketimine dayalı sistemle bağlantısı nedir. İklim değişikliğinin kökenleri nelerdir?
Tuna Emren: Fosil yakıtların kullanımı olağanüstü arttı ve dünyanın normal ısınma değerlerinin üzerine çıkmasına yol açtı. Bu insan kaynaklı bir problem, çözümü de mevcut. Sürdürülebilir, yenilenebilir enerji sistemleri, güneş ve rüzgar ile hayatımızı sürdürebiliriz. Alacağımız tedbirlerle küresel ısınmayı yavaşlatabiliriz. Şu anda 1,5 dereceyi göreceğimiz kesin, belki 2 dereceyi de göreceğiz, ama hiç değilse 3-4 dereceyi görmemeliyiz.
İklim değişikliğini durdurmanın önünde petrol, doğal gaz, kömür vb. fosil enerji şirketleri var. Bu şirketlere karşı neler yapabiliriz?
Tuna Emren: Fosil yakıt üreticilerine devletler yılda minimum 5 trilyon dolar sübvansiyon desteği veriyor. Bu sübvansiyonların içinde petrol, kömür aramalarına destekler, vergi muafiyetleri var. Bunun yüzde 10’u ile yenilenebilir enerji devrimini başlatabiliriz, yüzde 30’u ile küresel dönüşümü sağlayabiliriz. Bu sübvansiyonların durdurulmasını, kaynakların yenilenebilir enerji için harcanmasını istiyoruz.
İklim değişikliği en çok hangi kesimleri etkiliyor?
Tuna Emren: İklim değişikliği daha fazla yoksulları ve emekçileri vuruyor. Türkiye, Akdeniz havzasında, iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek bölgelerin başındayız.
İklim değişikliği tehlikesinin boyutlarını anlatabilir misiniz?
Tuna Emren: Dorian kasırgası Bahamalar’ı vurdu geçti, herkes şaşırdı, oysa şaşırılacak bir şey yok. Deniz suyu sıcaklığındaki 1 derecelik yükselme, rüzgarın hızını fizik yasaları gereği yüzde 7 artırır. Bu da rüzgar tahribatında yüzde 23’lük bir artışa neden olur. Dorian kasırgası sırasında aynen bu yaşandı. Isınan hava nemi tutarak kasırganın etkisini arttırdı. Deniz yüzeyi kabararak kasırgaya güç verdi, karaya yaklaştıkça deniz yüzeyi kabardığı için kasırganın içindeki su miktarı arttı, havadaki nem oranı yükseldi. Her şey o kadar müsait hale geldi ki, Dorian kasırgası sırasında kategori iki günde 2’den 5’e yükseldi. İşte bu iklim krizi.
Küresel ısınma arttıkça neler oluyor?
Tuna Emren: 2 derecelik ısınma önce okyanusları vuracak, okyanus eko sisteminin etkilenmesi demek zaten ısınmanın hızlanması demek. Isınan okyanuslar daha fazla karbon salmaya başlayacak. Okyanuslar karbon tutamayınca atmosfere karışan karbondioksit artacak. Toprağın karbon tutma oranı azaldıkça toprak çölleşecek, bitkilerin karbon salımı artacak. 2 dereceyi görmek demek, 3 dereceyi de hızla göreceğiz demektir. 3 dereceyi gördüğümüzde ki, biz buna 3,5 diyoruz, Amazon’un ve okyanusların karbon tutma oranı azalmış demektir. İşte karşımızdaki tablo bu. İnsan soyunun yok olması sorunu ile karşı karşıyayız.
Küresel ısınmada hedefler nelerdir?
Tuna Emren: 2030 hedefimiz 1,5 derecede durmak, ama 2 dereceye doğru hızla gidiyoruz. 2030’da ısınma muhtemelen 2,5 dereceye ulaşacak, belki yeterince tedbir alırsak 2050’de 2 derece hedefine ulaşabiliriz. Ama hiç bir şey yapmadan böyle devam edersek 2050’de ısınma 3-4 dereceye ulaşabilir.
İklim krizi insan yaşamını nasıl tahrip ediyor ?
Tuna Emren: Her yarım derecede iklim krizinin etkisi çok daha fazla oluyor. Mesela su krizi iki katına çıkıyor, iki kat insanı etkiliyor. İklim krizi ile mücadele için elimizde basit bir çözüm var, ama korkunç bir tablo da var.
Paris Anlaşması’nın iklim mücadelesi için önemi nedir?
Tuna Emren: Paris anlaşmasının en büyük zaaflarından birisi şu: Türkiye ve diğer ülkeler kendi taahhütlerini kendileri verdiler, bütün ülkeler önce karbon salımını artıran hedefler koydular, sonra bundan yapacakları indirimleri taahhüt olarak sundular. Bu karbon salınım hedefleri ile küresel düzeyde 2 derece bile tutturulamaz.
İklim hareketini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Gençler bu hareketi çok bilinçli olarak yürütüyorlar. Söylenmesi gerekeni çok açık biçimde söylüyorlar. Bugüne kadar gördüğümüz jenerasyonlardan çok farklılar. Sistemin bozuk tarafına çomak sokmaları gerekirse sokuyorlar, tereddüt etmiyorlar. Bu neslin ortaya çıkardığı bu hareketin bu kadar büyümüş olması beni hem şaşırtıyor hem de sevindiriyor. Daha fazlasını da başaracaklarına inanıyorum.
İklim hareketinin talepleri nelerdir, neler olmalıdır?
Tuna Emren: Öncelikle gerçeklerin açıklanmasını talep ediyoruz. Birilerinin doğruyu söylemesi gerekiyor. Kimse söylemiyorsa çıkıp biz söyleriz. Benim yaptığım da aslında buydu. Önce bir makale okudum, geleceğin ne kadar karanlık olduğunu gördüm, ardından IPCC raporunu okudum, sosyo ekonomik dönüşüm geçirmemiz gerektiğini anladım.
IPCC raporu önümüzde, isteyen herkes erişebilir. Ama rapordaki gerçekleri normal sıradan insanın yaşantısına uyarlamak zorundayız. İnsanlar “iklim krizi ile karşıyayız” dediğimizde hala şaşırıyorlar. Halbuki biz uzun bir süredir iklim krizinin var olduğunu biliyoruz. Hükümetlerden, medyadan gerçekleri açıklamasını bekliyoruz. İnsan ve diğer canlı türlerinin ihtiyaçlarını merkeze alan bir üretim modelini inşa etmeyi esas almalıyız, çare bu. Hiç bir şey yapmazsak yokoluşa doğru gideceğiz. Ya da mücadele edeceğiz ve gidişatı değiştireceğiz.