Kanadalı kanser uzmanı Amy Anne Lubik'e Kanada'daki iklim mücadelesini ve çılgın projelere karşı gelişen protestoları sorduk. Lubik, aynı zamanda yerel çevre savunularında yer alan, iklim adaleti için mücadele veren bir iklim aktivisti.
Röportaj şöyle:
Karşı çıktığınız boru hatlarının çevreye zararları ve iklim değişikliğiyle alakası nedir?
Kanada’da başlıca dört boru hattı projesi var: Alberta’nın petrol yataklarından Britanya Kolumbiyası’nın kuzey kıyısına Kuzey Geçidi (Enbridge), Alberta’dan Britanya Kolumbiyası’nın güney kıyısına Transmountain boru hattı (Kinder Morgan), Alberta’dan Teksas’a Keystone XL (TransCanada) ve Alberta’dan Batı kıyısındaki New Brunswick’e Energy East (TransCanada). Ben Batı kıyısında yaşıyorum, yani Britanya Kolumbiyası’nda civarımda bir tanesi, haliyle ona karşı önceliğim var. Çeşitli ölçülerde bu boru hatlarının bolca zararı bulunmakta.
Örneğin, Kuzey Geçidi’nin, içinde sadece Büyükayı Yağmur Ormanları’nda yaşayan Kermode ayısı gibi nesli tükenmek üzere olan hayvanların yaşam alanlarının bulunduğu el değmemiş topraklardan geçmesi öneriliyor. Bu boru hatları kırılabilir, habitat kirletebilir, bu canlıların yiyecek ve barınak bulmasını ve yeniden üremesini daha da zorlaştıracaktır. Benzer bir durum Britanya Kolumbiyası’nda yeniden nüfusunu artıran balina gibi deniz memelileri için de geçerli. Doğal yaşam alanları, benzin taşımacılığı için gerekli olan tanker trafiği tarafından taciz ediliyor. Benzer şekilde, protestocuların Burnaby Dağı’nda kamp kurarak karşı çıktığı TransMountain boru hattının kamunun kullanımındaki park ve çayırların içinden geçmesi planlanıyor.
Endişelerimizden birisi de, elbette ki, bitüm sızıntısı; bu sadece petrol değil, daha da fenası. Bitüm, kanserojen ve nerotoksin olarak bilinen, benzene gibi zehirlik kimyasallarla bütünleşen katran benzeri bir madde. Boru hattı kırıldığında bu atığı temizlemek çoğu zaman imkansız ve yakın zamanda anlaşıldı ki, bitüm suya karıştığında aşağı çöküyor. Bir petrol sızıntısının ekosistemimize etkileri yıkıcı olacaktır, büyük çaplı bir sızıntı canlıların daha çabuk hastalanmasına, etkilerini daha hızlı göstermesine ve ilerlemesine sebep olacaktır. İlaveten, birçok boru hattı, balıkçılığın, yerli kültürünün ve ulusal kimliğinin önemli bir parçası olan somonların göç hattında bulunuyor. Malum, ekonomik gelirler, turizmden ziyade, doğal parklar, ormanlar, dağlar, akarsu ve göllerin tasarrufundan kaynaklanıyor.
Tüm bu projeler için en büyük itirazımız elbette ki iklim değişikliğiyle alakalı. Biliminsanları (%97’si) iklim değişikliğinin esas sebebinin insanlık ve başta fosil yakıtların kullanımı olduğunda hemfikir. İklim değişikliği çeşitli şekillerde Kanada üzerindeki etkisini göstermeye başladı, aşırı sıcaklık olaylarının insan sağlığını etkilemesinden, bağımlı olduğumuz gelişmiş bölgelerdeki kuraklık sebebiyle sebze fiyatlarının artışına sebep oldu; fakat en ciddi etkiler, bizim sahip olduğumuz altyapıya sahip olmayan Afrika ve Filipinler gibi savunmasız alanlarda hissedilmeye başlandı.
Muson ve tayfunlar gibi olağanüstü hava koşulları sebebiyle dünyanın birçok yerinde binlerce insan hayatını kaybetti, bu afetlerin yarattığı salgınlarla sıtma gibi hastalıklar yüzünden hasta oldu, bunun yanı sıra insanlar, ekim alanlarının yaşadığı tahribat nedeniyle gıdaya erişim ve mali konularda büyük sıkıntılar çektiler. Bu yüzden, boru hatlarına muhalefet ederken dünyanın her yerindeki insanlar için duyduğumuz endişeyi de belirtmemiz gerekiyor.
Alberta’daki petrol yatakları için düşünülen bu boru hattı projeleri petrol üretimini artırıyor ve rafine edilmemiş bitümün Kanada haricindeki dış pazara daha fazla yayılmasına sebep oluyor. Kanada CO2 salımını 2020 yılında %17’ye düşüreceğinin sözünü verdi, bu gayet makul bi tavır, fakat petrol yatakları bu kadar yoğun kullanıldıkça bunun gerçekleşmesi mümkün olmayacak ve ABD ve Asya’nın daha fazla bitüm üretmesine, CO2 salımını küresel ölçekte düşürmek adına ters etki yaratmasına sebep olacak.
Haberlerde, Kanadalı eylemcilerin kaya gazı için hidrolik çatlatma yöntemine (fracking) karşı geldiğini izliyoruz. Bu yöntem Türkiye’de pek bilinmiyor. Bu konuda bizi bilgilendirir misiniz?
Hidrolik çatlatmada temek fikir, öncelikle yer yüzünü bir makinayla ve toksik kimyasalların olduğu bir çamurla derinlemesine delerek bir kuyu açmak. Bu çamur tekrar yükselerek yeraltı sularını ve havayı kirletiyor. Kuyu açıldıktan sonra, çeşitli kimyasallar, silisli kum (insan sağlığına zararlı etkileriyle biliniyor) ve sudan oluşan bir karışım, doğalgaz yahut petrolü serbest bırakmak için derine pompalanıyor, bu ürünler yukarı çıkarken bu kimyasallar ve bazen doğal tepkimelerle oluşan toksin ve radyoaktif maddeler toprağa sızıyor. Biliminsanları, uzun vadede hidrolik çatlatma yönteminin sonuçları hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığımız konusunda sayfalar dolusu yazı yazdı.
Bilimsel literatürden istifade ederek doğalgaz işlemlerini ve sağlığa etkisini araştırdım bir sene önce ve bilimsel çalışmaların ezici çoğunluğunu, kayda değer zaman geçmedikçe bu doğal gaz çıkarma yönteminin etkilerini kestiremeyeceğimizi söylüyordu. Muhtemelen su havzalarındaki, kaçınılmaz bir biçimde insan eli ile gerçekleştirilen aşırı kirliliği görebiliriz. Sadece akiferlere (suyu depolayabilen ve taşıyabilen jeolojik yapı) yapılan derin sondajlar değil, su depolarının yanlış kullanılmasıyla, uygunsuz bir biçimde tahrip edilmesiyle, yeraltı sularının ve akarsuların kirlenmesiyle de bu kirlilik artış gösteriyor. Hidrolik çatlatmada kullanınlan kimyasalların %30’u epeyce kanserojen ve yaklaşık %90’ı göze, deriye, duyu ve solunum organlarına zararlı.
Tanımlanabilen (toplam kimyasalın yarısından azı) kimyasalların yaklaşık yarısı suda eriyen geri kalanı da uçucu maddeler ve kolayca havaya karışabiliyor. Bu epey kaygı veren bir durum. Bu bileşiklerin çoğu, polisiklik aromatik hidrokarbon. Yani kanserojen olduğu gibi aynı zamanda içsalgı bezlerinin işleyişini engelleyen benzen, tolüen, etilbenzen, ksilen ailesinden. İçsalgı bezlerinin işlerini aksatanlar, hormon sistemi gibi davranabilir yahut onu durdurabilir ve kanser riskini artırabilir, aklı ve metabolizmayı olumsuz şekilde etkileyebilir. Bu kimyasallar, trilyonda bir ihtimalle hormonlarla aynı ölçüde faaliyet gösterebilir. Colorado’da ölçülen yeraltı sularını ve hidrolik çatlatma atığındaki seviye, testosteron ve östrojen alıcılarını etkileyecek boyuttaydı, bu insanlara ve diğer canlılara etkisinin çok yıkıcı olduğu anlamına geliyor.
Hidrolik çatlatma yapılan bölgelerde havada yapılan ölçümler veri alınarak, bu kimyasallara ilişkin hazırlanan bazı çalışmalar, çocuklarda zeka geriliği ve otizmin daha sık görüldüğü üzerineydi. Doğum öncesine dair yapılan diğer çalışmalar ise hidrolik çatlatmada kullanılan kimyasalların kalp ve sinir yolu gelişimine zarar verdiğini ortaya koydu. ABD’de Dr. Theo Colborn ve tanınmış biliminsanları tarafından kurulan Endokrin Düzensizliği Merkezi, sitelerinde yayınlanan bu konudaki birçok değerlendirme süreci makalesinde, doğalgaz üretimi hakkında uyarılarda bulunuyor. Onbinlerce biliminsanını temsil eden Endokrin Topluluğu, yakın zamanda içsalgı bezlerinin işleyişini engelleyen maddelere karşı ihtiyatlı olunmasına dair bir makale yayınladı. Zira bu maddeler birikerek sağlığa etkiliyor ve bu maddelerin bir araya geldiklerinde nasıl çalıştığını gerçekten bilmiyoruz, örneğin benzen ve tolüen birbirlerinin toksik etkisini artırabilir.
Hepsinin ötesinde, tarım arazileri yahut ormanların yakınındaki yüksek yoğunluklu metan, bitkilerin üremesine zarar verebilir, bunun yanı sıra, iklim değişikliği konusunda kaçak metan gazı ya da gaz üretim endüstrisi, sera gazı salımı bakımından kömür yakmaktan daha etkili olabilir.
Peki, Kanada hükümetinin taleplerinize cevabı ve genel olarak enerji politikası nedir?
Kanada yönetimi federal (Kanada çapında), bölgesel ve yerel yönetimlerle parçalara ayrılmış şekilde. Bölgesel yönetimler kendi kaynaklarını ve enerjisini bulmaktan mesul. Federal hükümet ise bölgeler arası meseleler, uluslararası ticaret ve çevre konusunda yetkili.
Örneğin boru hatlarında, proje tasarlandığında, ulusal enerji heyeti (NEB), şeffaflığı, açıklığı, ulaşılabilirliği tartışma konusu olsa da, umumi toplantılar düzenler, bu toplantılara gelen ya da hakkında yazılar yazan insanların ve şirketlerin büyük çoğunluğu projelere muhalefet etse de, henüz bu heyetin boru hatlarını onaylamaması gibi bir durum yaşanmadı. Mesela Britanya Kolumbiyası’ndaki Kinder Morgan boru hattı için yapılan toplantılara, boru hatlarından doğrudan etkilendiklerini kanıtlamak isteyen ya da projeler hakkında hayati bilgilere sahip insanların katılımına izin verilmedi. Ya da toplantıların bu içeriği itiraz edenlerin arzuladığı gibi olmadı. Aynı zamanda, iklim değişimi doğrudan bizleri etkiliyor olsa da, projeleri desteklememe sebebimizin iklim değişikliği olduğunu tartışmamıza izin verilmedi.
Britanya Kolumbiyası’nın bölgesel hükümeti, şayet dünyanın en ileri çevreci şartlara sahip olmazsa Kuzey Geçidi boru hattına karşı çıkacağını duyurdu; buna rağmen projeyi uygulayan şirkete elinden geldiğince hoşgörülü davranıyor. Hükümet, epeyce toplumsal tepki gören Kinder Morgan projesindeki son gelişmelere karşı da sessizliğini koruyor. Britanya Kolumbiyası, hava kirliliğini engellemek ya da en azından dengelemek için karbon vergisi sistemine sahip; fakat bu program devletin hasılatıyla alakalı ve yeşil girişimleri teşvike yardımcı değil.
Kaya gazı çıkarma konusunda, Britanya Kolumbiyası hükümeti bunu topluma ekonomik bir can simidi olarak sundu, fakat endüstriye ne kadar zamanda geçeceği, vergilerin nasıl uygulanacağı, düşünüldüğü kadar büyük bir pazara sahip olup olmadığı muallakta. Bu konudaki toplumsal diyalog, iklim değişikliği ve çevre kirliliğine ilişkin değil. Fakat yakın zamanda yapılan bir araştırma gösteriyor ki, Kanadalıların büyük çoğunluğu, şayet güvenli olduğu ispatlanmazsa kaya gazı çıkarma projelerinin ertelenmesini istiyor. Üç Kanada bölgesi (Quebec, Nova Scotia ve Newfoundland) kaya gazı çıkarılmasını yasakladı. Federal yönetim gaz konusunda büyümeden yana, fakat muhalefet partileri bölgesel yönetimlerin kaya gazını yasaklama hakkına saygı duyuyor.
Federal Hükümet esas olarak bize bu endüstrilerin güçlü bir ekonomi için gerekli olduğunu söylüyor, ama bu endüstrilerin uzun vadede getirdiği harcamalar ve sağlık problemlerine bakıldığında, doğal felaketlerin arttığını düşündüğümüzde bu çok geçerli görünmüyor. Hükümetin eski binalarda ve evlerde harcanan enerjinin geri dönüştürüldüğü bir ekonomik iyileştirme programı vardı, ancak popüleritesine rağmen program iptal edildi. Kanada’nın ülke çapında bir karbon vergisi yok. Doğrusu, başbakanımız petrol ve gaz endüstrisini düzenlemeyi ‘çılgınlık’ olarak nitelendiriyor. Kanada yenilenebilir enerji için ödenek sağlıyor, ama bunlar Kanada’daki petrol endüstrisine yapılan yatırımlarla karşılaştırıldığında çok cılız kalıyorlar ki Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) da içinde bulunduğu bazı eleştiri odaklarına göre bu miktar yıllık 34 milyar dolar.
Hükümet kademelerinin ayrıca Kanada’nın yerli halkı ile birlikte çalışması gerekiyor. Bir çoğunun işlediği arazi Kanada kurulurken yerleşimciler tarafından ellerinden alındı. Britanya Kolumbiyası’ndaki bir çok yerli ulus hükümete veya boru hattı/petrol/gaz şirketlerine, topraklarını yok ettikleri gerekçesiyle, projelerini durdurmak üzere dava açıyorlar.
İlginç bir şekilde, kent yönetimleri yerel yenilenebilir enerji kaynaklarının ve inşaatların verimli hatta pasif enerji binalarının teşvik edilmesiyle enerji politikaları üzerinde bir parça etki yaratabilirler. Toplu taşıma gibi programların fosil yakıt tüketimini düşüreceği gibi. Britanya Kolumbiyası’ndaki kent yönetimleri kaya gazına ve hatta boru hattı karşı muhalefette başı çekiyorar. Bu konular onların yetki alanında olmamasına rağmen, farkındalığı ve konu hakkında bilgilenmeyi arttırıyor ve bu da toplumsal katılımı arttırıyor. Kent yönetimleri halkın sesi oluyor, son seçimlerde birçok belediye başkanı çevresel açıdan tehlike arz eden projelere açıkça muhalefet etti ve yeninden kazandı.
İklim değişikliğine karşı mücadele ederken iklim aktivistlerinin ne gibi mücadele yollarına ihtiyaçları var?
Devletin herhangi bir kademesinde müttefikimiz olabilecek kişilerle, ilerici düşünce kuruluşlarıyla, özellikle gerçek veri ve bilgi sahibi olan bilim insanlarıyla birlikte çalışmalıyız. Mevcut hükümet bilim insanlarını dinlemiyor ve doğrusu, birçok bilimsel araştırma alanının ödenekleri kesildikçe bilim insanlarının daha fazla sesi çıkıyor. Öte yandan, bu taban örgülenmelerinin sesi karar vericilerin üzerindeki baskıyı devam ettirmek için yaşamsal bir boyuta sahip. Halkı bu konular hakkında bilgilendirmek için örgütlenmeli ve ilgisizliği gidermek için çalışmalıyız. Ayrıca belirmeye başlayan örgüt ve parti çizgileri arasında hep birlikte çalışmalıyız. Yasal mücadele için fon bulmak adına birlikte çabalayan örgütler var.
İnsanların genellikle yeterli vakte ve nakte sahip olmadıklarını hissedebileceği kadar meşgul bir dünyada yaşıyoruz ya da insanlar, kimsenin onları dinlemeyeceğini, bir değişim gerçekleştiremeyeceklerini düşünüyorlar. Ancak insanları bizi dinleyecek ve iklim değişikliğine karşı mücadelede küresel liderliği üstlenecek bir hükümete oy vermek için sokağa çıkarmak gerekiyor.
Karşı çıkmak yetmez, alternatif çözümler sunmalıyız. Birçok şehirde küçük işletmeler yeşil enerji şirketlerini sadece karbon ayakizlerini azaltmak için değil; insanları yeni bir sektör olan temiz teknoloji ve enerji alanında eğiterek onları yoksulluktan çıkarmak adına da tercih ediyorlar.
2014 Uluslararası İklim Değişikliği Paneli raporları, Lima’daki iklim zirvelerinin sonuçları ortada. Paris 2015 zirvesinde gerçek değişimler yapmak ve salımların azaltılması adına yasal düzenlemelerin konulması için STÖ’ler ve dünya üzerindeki devletlerin beraber çalışmaya mecbur olduğunu düşünüyoruz. Eğer petrol ve gaz endüstrisini düzenlemeye ve temiz enerji kaynaklarına geçişe başlamazsak, bu Kanada üzerinde aşırı etkilere yol açar.
Burada Kanada için ek bir problem var. Birçok uluslararası şirket, girişimcileri ülkenin menfaati ayaklarına dolanmasın diye koruyan bedava ticaret anlaşmaları kapsamında Kanada’nın kaynaklarını satın alıyorlar (eğer çevre yasaları ayaklarına dolanmazsa). Bu anlaşmalar, büyük şirketlerin devlete karşı dava açmalarına izin veriyor. Ben kişisel olarak, birçok ülkeyi etkileyen ve salımlara, iklim değişkliğine karşı verilen mücadelenin altını oyan bu anlaşmaların en zararlı yanlarının, Paris Zirvesi’nde ortaya serilebileceğini umuyorum. Sera gazı salımında başı çeken bir ülkenin ferdi olarak, münasip olanın, zengin ülkelerin, gelişmekte olan ülkelere yardım edileceği ve iklim değişikliğinin topraklarına ve insanlarına zararlarının onarılacağı bir sistemle gelmesi olabilir. Tek endişem, devletlerin bencil ekonomilerinden bolca bahsetmeleri, sağlık konusunda işbirliğine yanaşmamaları ve geriye kalan kısa zamanda dünyayı kurtarmak hakkında tartışmaları.