‘Şok ve Dehşet’ askeri doktrini 1996 yılında, ABD Savunma Bakanlığı tarafından finanse edilen Ulusal Savunma Üniversitesi’nde geliştirilen bir teori. Bu teorinin temeli, hızlı bir şekilde, ezici, şaşırtıcı, olağanüstü ve gösterişli güç kullanarak düşmanın algıları ile oynamak ve savaşma isteğini ortadan kaldırmak.
Bu teoriye ‘Hollywoodvari bir savaş fantazisi’ diyebiliriz ama ne yazık ki bu doktrin pratikte uygulamaya kondu. 20 Mart 2003 tarihinde, saat 02:30 civarında başlayan Irak işgalinin askeri yöntemi bu olmuştu. 1 Mayıs 2003’te George W. Bush, USS Abraham Lincoln savaş gemisinde yaptığı konuşmayla savaşın askeri evresinin bittiğini ve yeni bir Irak’ın kurulması sürecinin başladığını söylediğinde, aslında ‘Şok ve Dehşet’ teorisinin de başarısızlığını ilan etmiş oldu. Zira ABD ve müttefikleri ne kadar ihtişamlı bir güç gösterisinde bulunursa bulunsunlar, ‘düşmanın’ algıları teslim alınamamış ve savaşma gücü ortadan kaldırılamamıştı. Geçelim 2005, 2007-8 ve 2010 dönemlerinde Sünni ve Şiiler’in, kimi zaman ayrı ayrı, kimi zaman da ortak işgal karşıtı eylemlerini, 2015’e geldiğimizde ABD kendini bir kere daha yeni bir pisliğinin içinde bulmuş durumda. Dünyanın en büyük büyükelçilik binası ve derin askeri teorileri Irak’ı ‘zapt etmeye’ ve ‘uysallaştırmaya’ yetmedi.
Şimdilerde Irak’ta yöntem olarak son derece vahşi, tüm ülkeyi kana bulayabilecek çılgınlıkta, daha bir kendine güveni olan ve daha iddialı yeni bir düşman var: IŞİD.
Bu düşman sadece ABD’yi yeni bir yarım-porsiyon askeri müdahaleye çekmekle kalmadı, ABD üretimi ‘Şok ve Dehşet’ teorisini de farklı alanlarda propoganda amaçlı olarak uygulamaya koydu. IŞİD bugün Batı’ toplumlarının algısı ve refleksleriyle oynayabiliyor. Daha en başından yayınladıkları videolar ile bir yandan anlık olarak Avrupa’nın Ortadoğu gündemini belirlerken diğer yandan da kendine çekmeye çalıştığı, sistemle sıkıntısı olan kimi Avrupa’lı Müslüman gençlere kahramanlık propogandası yapabiliyor. ABD öncülüğünde başlatılan hava saldırıları IŞİD’e kimi bölgelerde askeri olarak geri adım attırmakla beraber yeni propoganda malzemeleri de verdi.
Bugünlerde IŞİD Avrupa’nın pek çok merkez solcusunu da sağcısını da avcunun içine almış durumda. Sağcısı iyice islamofobikleşip, ırkçılığı yeni ve tehlikeli boyutlara taşırken, solcusu ise bir yandan bölgenin karmaşıklığını anlama çabasında. Diğer yandan ise emperyalizmi, savaş karşıtlığını, islamofobiyi vs. gözardı etme eğiliminde. Bugün Avrupa’nın geleneksel olarak özgürlükçü, ırkçılık karşıtı, demokrat, militarizme ve askeri müdahalelere -sözde bile olsa- soğuk duran merkez solunda yenilenen bir emperyalizm eleştirisi göremiyoruz. Herkes IŞİD’in vahşi videolarının peşine takılmış durumda ve her yeni video ile yeni bir tartışma dalgası yayılmakta. Giderek azalan politik analizlerin yerini sansasyonel haberler ve yorumlar doldurmakta. Avrupa’nın ana akım medyası bayram ediyor. Bütün bunlar şimdilik hem dışarda hem de içerde IŞİD’in işine yarıyor.
IŞİD askeri bir sorun değil. Karşısında ABD ve İngiltere gibi dünyanın en büyük güçleri var ve eninde sonunda, bu süreçte binlerce sivil ölse de, yenilecektir. ABD’nin IŞİD’i yenmek gibi bir sorunundan ziyade, IŞİD sonrasında Irak’ta ve bölgede kimleri kendine dost bulacağı sorunu vardır.
Savaş karşıtı, anti-emperyalist, demokrat ve sosyalistlerin sorunu ise, bir yandan IŞİD’in vahşetini kınayıp, sonu çıkmaz sokak olan bu oluşumu siyasi olarak çürütürken, diğer yandan da anti-emperyalizmin sesini yükseltmektir.
Bugün AB hükümetleri Pakistan’ın kan davası mantığı ile Taliban üyesi mahkumları idam etmesini, Ürdün’ün IŞİD’e karşı çetevari bir yöntemle, intikam için, elindeki tutsakları infazını, ABD ve müttefik bombalarıyla ölen sivilleri konuşmuyor. Zira IŞİD’in videoları var, onlar gündemi doldurmaya yetiyor. Tüm islamofobik saldırılar IŞİD üzerinden gelişiyor.
IŞİD yerle bir edilebilir ama bu gibi şeyleri geriletmek biraz daha zor.
O nedenle bir yandan insan yakmayı sonuna kadar kınarken, diğer yandan o savaş uçağı pilotunun attığı bombaların yerdekilere ne yaptığını da anımsamak ve anımsatmak zorundayız. Ürdün Kralının, kendi ülkesinde demokratik gösterileri zorbalıkla bastıran, Batı’lı dostları için kullanışlı bir yandaş ve bir müşteri olduğu göstermeliyiz.
Irkçı akımlar, Pegida, İngiltere Savunma Ligi’nde (EDL) oylarını artıran faşist ırkçı partiler, Le Pen, İngiltere Bağımsızlık Partisi’ne (UKIP) ve bunlara karşı karnı giderek yumuşaklaşan merkez sağa ve sola karşı mücadele ancak bu şekilde başarılı olabilir.
Memet Uludağ