Charlie Hebdo yeni yıla fırtınalı bir başlangıç yaptı. "Göçmenler" başlıklı karikatürde Aylan Kurdi'nin kıyıya vuran cesedi bir balon içinde görünüyor ve ‘’Küçük Aylan büyüseydi ne olurdu?’’ diye soruluyor. Kadınları kovalayan mülteci adamların altında "Almanya'da tacizci" diye yazıyor.
Charlie Hebdo'nun ırkçılığı çok tartışıldı ama sorduğu soru pek dikkate alınmadı.
Evet, küçük Aylan büyüdüğünde ne olurdu?
Yanıtını hiçbir zaman bilemeyeceğimiz bir soru bu.
Aylan’ın büyüyünce ne olacağı, ne olma ihtimali, biraz kendine ama daha da çok, nasıl bir dünyada büyüyeceğine ve büyüdüğünde nasıl bir dünyada yaşayacağına bağlı olacaktı galiba.
O yüzden, bu sorunun yanıtını verebilmek için küçük çocuğun cansız bedeninden yola çıkıp bizlerin nasıl bir dünyayı düşlediğimiz sorusuna geçmeliyiz.
İşte tam da bu noktada, bu zor soruyla boğuşurken, Aylan’ın cansız bedeni bizim için acınası ve yabancılaşmış bir şey olmaktan çıkıp çok daha başka anlamlara bürünüyor. İtiraf edelim, hergün, onlarca, Aylan olma ihtimali çok yüksek çocuk geçiyor önümüzden. Sürekli bir acıma duygusuyla yabancılaşıyoruz bu gerçekliğe, ötekileştiriyoruz belki de biraz, ta ki kendimize nasıl bir dünyayı düşlediğimiz sorusunu sorana kadar.
Küçük Aylan büyüdüğünde ne olurdu acaba?
Ne bu soru ne de yanıtı Charlie Hebdo’nun tekelinde.
Aylan’ın bu soruya vereceğimiz yanıtı doğrulama ya da yanlışlama gibi bir şansı yok artık. Ama yanıtını bildiğimiz, Charlie Hebdo’nun sorusundan çok daha öncelikli ve acil başka bir soru var. Bu sorunun yanıtı gelecekte değil, burada, bugünde ve doğrudan bizimle ilgili:
Aylan niçin büyüyemeyecek?
Aylan için artık çok geç olsa bile, bu soruya vereceğimiz yanıt, hem bugün yaşayan başka Aylanlar için çok önemli hem de bu çocukların büyüdüklerinde ne olacaklarına dair tahminlerimize yol gösteriyor.
Aylan büyüdüğünde - büyümesine izin verilseydi - ne olurdu, Avrupa’lı kadınları taciz eden göçmen bir erkek mi?
Kim bilir? Charlie Hebdo biliyormu bu sorunun yanıtını?
Galiba bu soru öyle ‘hiciv yaptım oldu’ deyip geçiştirilecek bir soru değil...
Aylan acaba güvenli ve normal bir ortamda mı büyürdü, yoksa bir mülteci olarak herhangi bir mülteci kampında mı geçerdi yılları? Unutulmuş, gözden uzak, yılda bir devlet istatistiklerine rakam olan bir çocukluğu mu olurdu, yoksa doya doya yaşadığı bir çocukluğu mu?
İrlanda’da bebeklik yaşından 11 yaşına kadar uzun yıllar mülteci merkezlerinde büyüyen çocuklar var. Yaşları ilerliyor ama zamanları durmuş gibi.
Eşitlik ve adalet hissiyle mi büyürdü Aylan, yoksa sürekli olarak ayrımcılığa ve ırkçılığa maruz kaldığı bir ortamda mı? Çocukluk anıları mutluluk dolu yıllar mı olurdu, yoksa küçücük yüreğini sürekli olarak titreten korku ve endişeler mi? Genç bir göçmen olarak yaşadığı yerdeki her sorun için suçlanır mıydı?
İrlanda’da mülteci çocuklar üzerinde yapılan araştırmalar, bu çocukların çok erken yaşta stres, endişe ve en acısı, gelecek korkusu yaşadığını gösteriyor. Avrupa'nın pek çok ülkesinde olan bir durum bu.
Aylan dilini, dinini istediği gibi yaşayabildiği, istediği gibi giyinebildiği bir ortamda mı yetişirdi, yoksa annesinin başörtüsü, babasının sakalı alay konusu olur, bu yüzden sokakta dayak mı yerdi?
Avrupa’da en derin ve yaygın ırkçılık türü islamofobi ve bundan en çok etkilenenler kadınlar ve çocuklar.
Sorular bunlarla da bitmiyor...
Tüm çocukların hakettiği gibi, yaygın, ücretsiz ve kaliteli bir eğitimden mi geçerdi Aylan, yoksa göçmenlik statüsü, dini, dili nedeniyle ayrımcılığa mı uğrardı? Belki de bugün olduğu gibi devletler zenginlerin batık bankalarını kurtarmak için eğitimden kesintilere gider ardından da bu kesintileri bahane ederek yerli çocukların okullarda göçmenlere göre önceliği olduğunu ilan ederdi.
İrlanda’da pek çok okul kilise denetiminde. Eğitimde büyük kesintilere gidildi ve kimi bölgelerde vaftiz edilmemiş, yani Hıristiyan olmayan çocuklara okullarda yer verilmiyor. Sığınmacıların yüksek öğrenim hakkı yok.
Aylan’ın, tüm çocukların hak ettiği gibi, güvenli ve rahat bir evi mi olurdu, yoksa IMF kesintileri yapılan Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, sosyal konut fonlarında kesintiye giden devletler evsizlik sorunu için Aylan ve mülteci ailesini mi suçlardı?
İrlanda’da 200 bin yarı bitmiş veya tamamen yapılmış ve çürümeye terk edilmiş boş ev var. 4,5 milyon nüfuslu ülkede sokaklarda yatanların sayısı giderek artıyor. 90 bin kişi, devlet sosyal konut yapımını durdurduğu için yıllardır konut bekliyor. Ne zaman konut krizi konuşulsa hükümet, ırkçı çevreler hedefe mülteciler koyuyor. Slogan hep aynı: Evler mültecilere veriliyor...
Aylan’ın babasının, annesinin insanca koşullarda çalıştığı, yaşanılabilir maaşlar kazandıkları işleri mi olurdu, yoksa kemer sıkma politikalarıyla işsizliği arttıran hükümet politikalarının ve ırkçıların günah keçisi olarak mı büyürdü bu çocuk?
İrlanda’da mültecilerin çalışma hakkı yok. Tüm Avrupa’da olduğu gibi işsizlik büyük bir sorun ve hükümetler, ırkçı siyasi çevreler her fırsatta göçmenleri ve mültecileri hedefe koyuyor. En ırkçı saldırılar hep işsizlik üzerinden yapılıyor.
Aylan sağlıklı bir çocuk olarak, beslenmesi yeterli ve her türlü sağlık hizmetinin gerektiği gibi karşılandığı, sağlığın bir hak olduğu bir ortamda mı büyürdü, yoksa ‘parana göre sağlık’ sistemiyle işleyen ticarileşmiş bir ortamda mı?
Milyonlarca çocuk fakirlik sınırında yaşıyor. İrlanda’da 39 bin çocuk hergün okula aç gidiyor. Devlet hastanelerinde en küçük ameliyatlar için bile aylarca sıra bekliyor insanlar. Tabi paran varsa durum başka...
Küçük Aylan dünyanın dörtbir tarafında yıkım, katliam ve savaşları izleyerek mi büyürdü, yoksa bunlar çocukluk zamanlarının unutulmaya yüz tutmuş anıları mı olurdu? Büyüdüğünde, artık unuttuğu, o doğduğu yerleri ziyarete gidebilir miydi?
Peki Aylan, babasının anlattıklarından bildiği, bir zamanlar lastik bir botla ‘kaçak’ olarak yola çıktığı Ege’nin o altın kumlu sahiline gelip mavi suların tadını çıkarabilir miydi? Yoksa, belki de, babası gibi işsiz, geleceğe dair umudu olmayan, çevresine yabancı, fakir bir adam mı olurdu?
Aylan neoliberalizmin kâr, daha çok kâr diye milyonlarca insanı evsiz, işsiz bıraktığı, uzaklarda biryerlerde ise milyonlarca insana bomba yağdırdığı bir dünyada mı büyürdü, yoksa kâr değil, insan için bir dünyada mı?
Belki de Aylan böyle bir dünyanın, yani "kârdan önce insan" diyen bir dünyanın kurulması için çabalayan genç bir adam olurdu.
...
Charlie Hebdo çok tartışıldı. Sonu gelmez bu tartışmaların. Bana göre sadece ırkçı değil, emperyalizm savunucusu, şımarık, beş para etmez ve sıkıştığında ‘bizim yaptığımızı anlamıyorsunuz’ diyecek kadar siyasi ukalalığı olan bir dergi.
Ama geçiniz Charlie Hebdo’yu.
Aylan’ın büyüyünce tacizci olup olmayacağını sormak, bunun üzerine hiciv yapmak yerine yukarıdaki sorulara yanıtlar aramak hem daha zor, hem de daha da eğlenceli galiba. Belki de bu iş daha hayati bir çaba. Charlie Hebdo’nun dünyasında bu soruların yanıtı nedir bilemeyiz, ama bizler için bunların bazıları ölüm-kalım meselesi, diğerleri ise Aylan’larla bizim kaderimizi birleştiriyor.
Charlie Hebdo’nun elitçi ‘ifade özgürlüğü’ tartışmaları gibi değil bu soruların yanıtlarını aramak. Sesi soluğu kesilmiş Aylan’ın ‘yaşama - büyüme hakkı’ karşısına ‘ama benim ifade özgürlüm’ diye bas bas bağırarak çıkmaya da benzemiyor bu sorulara yanıt aramak.
Evet, belki de Aylan serseri bir tacizci olacaktı. Her mülteci milyarder Steve Jobs olacak değil ya...
Her türlü pisliği, savaşları, işgalleri, eşitsizliği, fakirliği, ırkçılığı; çocukların göz göre öldürüldüğü katliamlarıyla, milyonlarca insanın aç dolaştığı, binlercesinin evsiz olduğu, binlercesinin ise denizlerde boğulduğu serseri ve tacizci bir dünya var karşımızda...
Birilerinin çıkarı için, birilerinin rahatı ve refahı için çoğunluk olan biz sıradan insanları sürekli taciz eden bir dünya bu.
Bizim deli gibi çalıştığımız ama tepemizdekilerin keyfini sürdüğü bir dünya.
Savaşlarında öldüğümüz, çocuklarımızın öldüğü, binlercemizi mülteci, kendi yurdunda sürgün yapan bir dünya...
Binlerce Aylan’a, lüks yatların keyif çattığı mavi sularda, lastik bir bot ve ölümden başka bir şey sunmayan bir dünya...
Evet, belki de Aylan serseri bir tacizci olacaktı... Kimbilir. Olsaydı cezasını çekmeliydi sonuna kadar.
Ya da, bu serseri tacizci dünya azıcık izin verseydi, belki de ‘’dünyanın tüm işçileri birleşin’’ diyerek sıvayacaktı kolları yeni bir dünya için...
Bu tacizci dünyaya cezasını kesmek için.
...
Bugün için bu soruların yanıtı zor ve çözümler sadece bir umut olabilir ama şurası bir gerçek: Charlie Hebdo’nun karikatürlerine Charlie Hebdo ve dostları gülüyor, Avrupa'nın sıradan insanları ve işçi sınıfları değil.
Bir başka soru ise elbette Charlie Hebdo'nun bu umut edilen Aylan'ların dünyasında nerede duracağı?
Sahi, başka bir dünyada, Charlie Hebdo ne olurdu, kaç adet satardı? (Fransız hükümetinin yardımıyla değil, kendi eliyle kaç adet satardı?)
Aylan, acaba şansı olsaydı, alır mıydı Charlie Hebdo?
Yanıtını bilemeyeceğiz...
Memet Uludağ
@Memzers