Yıl 2009'du. Başbakan Erdoğan, İsrail Cumhurbaşkanı Perez'e Davos'ta "one minute" çıkışı yapmıştı. Şeklen bile olsa, yerinde bir tavırdı bu.
Gazze'de apartheid-ırkçı İsrail katliamlarının yeniden yoğunlaştığı, binlerce sivilin katledildiği bir dönemdi o yıllar.
Benzeri zulüm ve baskı bugün hâlen devam ediyor. Birleşmiş Milletler (BM) 2020'de Gazze'nin bu gidişle yaşanılamaz bir yer olacağını söylüyor. Bu 2 milyon yeni mülteci demektir.
Avrupa Birliği (AB) İsrail'i her koşulda kolluyor ve destekliyor.
Sıradan insanları Davos'a almazlar. Zaten bir avuç zenginin ve aslen onlarla flört eden siyasilerin Davos'u değil, gerçek yaşamın suratımıza çarpan gerçeklikleri bizim derdimiz, Davos'ta söylenenlerin 6 yıl sonra gerçek yaşamda ne anlama geldiği ve kimin ne yaptığı.
...
Yıl 2015. Cumhurbaşkanı Erdoğan AB üst düzey yetkilileri ve siyasetçileri ile görüşmek üzere 4 Ekim'de Brüksel'e gidiyor. Görüşmelerde ana konulardan biri mülteci krizi olacak.
AB mülteciler konusunda Türkiye ve Erdoğan'ın yardımını istiyor.
Şimdilerde yeni bir dil yaratıldı Avrupa'da. "Yardıma ihtiyacı olan AB!"
Artık mülteciler değil AB yardıma muhtaç!
Erdoğan'ın ziyareti öncesi, Macaristan'ın aşırı sağ/ırkçı, Müslüman düşmanı, islamofobik, faşist örgütlere selam çakan ve mültecilere askerlerini saldırtan Başbakan'ı Viktor Orban Erdoğan'a dua-minnet ediyor. Bir kaç gün önce verdiği bir demeçte "Erdoğan olmazsa işimiz zor. Her pazar duacısı olalım da mülteciler konusunda bizim yardımımıza koşsun" demişti.
Gazzeli, Afgan, Iraklı, Suriyeli Müslüman mültecilerin, "İslamın ablukasındayız" diye sınırlarda tel örgülerle etrafını çeviren kin ve nefret dolu bir adam Macaristan Başbakanı. Hem mültecilere hem de Avrupa'nın sıradan insanlarına bir tehdit bu herif gibiler.
Ama, ne de olsa AB dualarla işlemiyor.
Medya'da, AB yetkililerinin Erdoğan'a önereceği 3 seçenekten konuşuluyor.
1. Türkiye'ye, mültecilerin Avrupa'ya geçmelerine engel olmak şartıyla, 1 Milyar Euro fon aktarmak.
Bu para ile Türkiye hükümetinin 2 milyon mülteciyi kendi sınırları içerisinde tutması isteniyor. Yani, Macaristan'ın ırkçı-insanlık dışı, tel örgülü, silahlı askerlerin nöbet tuttuğu sınırların Edirne'de Bodrum'da kurulması planlanıyor.
AB, insani-siyasi-tarihsel-politik sorumluluğunu 1 Milyar Euro ile taşerona devretmek istiyor.
Erdoğan'ın daha çok para isteyeceği konusunda yorumlar var.
Acaba herşeyin, insan canının bile bir fiyatı var mıdır? AB silahlanmaya, milyonlarca mülteci yaratan askeri müdahalelere trilyonlarca para harcarken, 1 Milyar Euro verip bütün sorumluluklarından, ırkçı-ukala bir hayırseverlik tavrıyla kurtulabilecek midir?
Peki, Türkiye'nin bu sinsi pazarlıkta tavrı ne olacaktır?
2. Türkiye vatandaşlarına vizesiz Avrupa'ya giriş halkı.
İnsan kanı-canı üzerinden at pazarlığı yapılıyor.
"AB çıkarlarını koru, seni kollayalım" taktiği uygulanıyor.
"Engel olduğun her mülteci için parası olan Türk'e Londra'nın, Paris'in kapılarını açalım" deniyor.
Ölü mülteci çocuklarının bedeni üzerinden turizm pazarlığına girişiliyor.
Bir de, asıl önemlisi de bu, yukarıdaki ilk maddenin kabulünü Türkiye'nin mültecilerle dayanışma duygusu taşıyan vicdanlı halklarına anlatmanın yolu yordamı yapılıyor.
Mültecilerin Türkiye'de çekeceği çilelerin şimdiden kılıfı uydurulmak isteniyor.
AB, "Mülteci gelmesin, Türk müşteri gelsin" istiyor.
Bu madde aslında AB-Türkiye arası yapılan, mültecilerin AB'den sınır dışı edilmesini kolaylaştıran 'Geri Kabul Anlaşması'nın bir parçası. Bu, yeni bir şey değil.
3. Türkiye'nin güvenli bölge ilan edilmesi.
Bunun anlamı şu: Türkiye'den geçerek AB'ye ulaşan veya Türkiyeli mültecilerin sığınma başvurularının otomatikman reddedilmesi ve geri iade edilmeleri.
Bu da çok sinsi ve kurnazca bir plan.
Almanya, Fransa Türkiye'nin güvenli bölge ilan edilmesine çok sıcak bakmıyor ama anlaşma sağlanırsa AB bir taşla üç kuş vurmuş olacak. Hem Avrupa'daki mültecileri Türkiye'ye deport edecek, hem de Türkiye'dekilerin önünü kesmiş olacak.
Bir de Türkiye'den Avrupa'ya iltica edenlerin başvurusu otomatik olarak reddedilecek.
Bir anda iki milyon mülteci için Türkiye'de kalmaktan başka bir yol kalmayacak. AB böylelikle tüm sorumluluklarından kurtulmuş olacak.
Türkiye'de bulunan mültecilerin mültecilik hakları karman çorman bir durumda. Resmen mülteci olarak tanınmıyorlar.
Önceleri 'misafirimiz' , 'mülteciler kardeşimiz' havalarındaki hükümet çoktandır tavır değiştirmiş durumda.
Mültecilerin koşulları çok kötü. Bir sürü çok ciddi sorunları var. Avrupa'ya gidişlerini yaratan nedenlerden biri de bugünkü koşulları. Mültecilerin seçenekleri 'Ya ölüm, ya da sokaklarda açlık-okulsuzuk-işsizlik' olmamalı. Yukarıdaki anlaşmalar sağlanırsa Türkiye'nin mültecilere tavrı daha da baskıcı ve sert olacaktır.
Mültecilere karşı Türkiye'de ciddi bir kurumsal ve toplumsal/siyasi ırkçılık var.
AB'nin ne olduğunu biliyorduk, tekrardan gördük.
İşin öbür tarafı ise şu: Erdoğan, dünya 5 değil de 28 AB üyesinden de oluşmaz deyip AB'yi mültecilere kapıyı açmaya mı zorlayacak yoksa taşeronluk için para-pul pazarlığı mı yapacak?
Acaba AB yetkililerine niçin mültecileri kabul etmek zorunda olduklarını mı anlatacak, yoksa Türkiye'de dönüp ileriki bir tarihte olması muhtemel vizesiz Avrupa seyahatinin 'müjdesini' verecek?
Irkçı, Müslüman-mülteci düşmanı Macaristan Başbakanı'nın umudu mu olacak yoksa hayal kırıklığımı?
Filistinli, Afgan, Iraklı, Suriyeli Mülteci 'kardeşlerinin' ağzı-dili mi olacak yoksa AB'nin ırkçı, insanlık dışı, tüm sorumluluktan kurtulmak üzere hazırlanmış politikalarının 'partneri' mi?
Yani, kısacası "one minute" mi diyecek "one milyon" mu?
Bence ikincisi.
2009'u unutmadık, 2015'leri de hatırlayacağız...
Memet Uludağ
@Memzers