(Dosya) Erdoğan yenildi, kartlar yeniden dağılıyor

25.04.2024 - 10:44

31 Mart seçimlerinin en keskin sonucu AKP'nin yaşadığı yenilgidir. Bu yenilginin işaretlerini göremeyen AKP'den daha AKP'ci kesimler, 14 Mayıs seçimlerinden önce, hatta çok daha öncesinde Erdoğan'ın "atı alan Üsküdar'ı geçti" dediği seçimde İstanbul'u kaybetmesinden beri 2002 model AKP ile 2016/2024 model AKP'yi bir ve aynı şey sanma tercihini yaptılar.

Artık hiçbir özel anlamı olmayan AKP'ye oy veren yoksullar analizlerine sığınanların, sol içinde sözü ciddiye alınan bazı isimlerin AKP'nin oy aldığı yoksullara yönelik tespitleri değişimin dinamiğini anlamaktan fersah fersah uzaktı.

31 Mart, 14 Mayıs'ta açığa çıkan eğilimlerin daha da keskinleşmesidir. 14 Mayıs seçimlerinde hala AKP'nin öncü işçilerden oy aldığını söyleyecek kadar gözünü AKP kamaştırmış olanların söylediğinin tersine yakalanması gereken asli dinamik şuydu: "AKP’nin yapısındaki değişim hem ulusalcı sosyalistler tarafından hem de zamanında AKP’nin yapısını kavrasalar da bu partinin baştan sona yaşadığı değişimi izlemekte zorlananlar tarafından hiçbir şekilde kavranamıyor. AKP apaçık bir metamorfoza uğradı." Bu metamorfozun seçim alanına ilk şiddetli yansıması 14 Mayıs'ta oldu. 14 Mayıs seçimlerinde Hüda Par’ın oyuyla birlikte 2002 dönemi oylarına gerileyen AKP seçimin en büyük kaybedeni oldu. İktidar partisinin Erdoğan’ın iktidar aparatına dönüşmesiyle çok oy alan parti vasfını korusa da 7 puanlık kayıpla en çok kaybeden parti olmasını önemsiz görenlerin 31 Mart seçimlerini anlaması da imkansız. Sonuçlar 2018’e göre 75 ilde oy kaybettiğine ve Orta Anadolu’daki kayıplarıyla birlikte AKP’nin 2002’de ilk girdiği seçimlerin bile gerisine düşmesi eğilimin yönüne işaret etmekteydi. Bu yön 31 Mart'ta gizlenemez hale geldi ve Erdoğan ağır bir yenilgi aldı.

Mevcut iktidar meşru değildir

Bu, 14-28 Mayıs seçimlerinin sonucunu yok sayan bir iddia değildir. Bu, tersine, 31 Mart yerel seçim kampanyası yapan iktidar bloku sözcülerinin, en başta da Erdoğan'ın açıklamalarını hatırlamanın doğal sonucudur. 31 Mart seçimlerini iktidarın, Türkiye'nin ve giderek AKP'nin bekası olarak kodlayan Erdoğan, seçim sonrasında iktidarın meşruluğunu yitirmesinin de sorumlusudur. Çünkü 31 Mart seçimlerini bir yerel seçim olmaktan çıkartan yine Erdoğan ve kabinesidir. Tüm bakanlar, İstanbul mitingine helikopterle iniş yapan Erdoğan, tüm devlet olanaklarını kullanarak yüklendiler yerel seçimlere. Yerel seçimlere genel seçim muamelesi yapanlar seçim sonuçlarının genelleştirilmesine ve iktidarın bir meşruiyet krizi içinde olduğu fikrine de katlanmak zorundalar.

Seçimlerin hemen ardından Bahçeli'nin Türkiye'yi 31 Mart seçimlerini kazananların yönetmediğini açıklaması, meşruluk konusunda kafasında tilkilerin dolaştığını gösteriyor. 

Öncelikle, AKP 14 Mayıs’ta 18 milyon 586 bin oyla birinci olmuştu. Yüzde 35,32 oy almıştı. Bu partinin, 31 Mart'ta 14 milyon 850 oya gerilemesi yani yüzde 32,42 oranında oy alması nasıl yıprandığının bir göstergesidir. AKP 3 milyon 736 bin oy kaybetmiştir. Bu gerçekten devasa bir erimedir.

Bir araştırtmanın ortaya koyduğu gibi "Bundan beş yıl önceki 31 Mart 2019 yerel seçiminde AKP 30 büyükşehir dışında kalan diğer 51 ilde, il genel meclisi üyelikleri için yapılan seçimlerde 4 milyon 371 bin oy alırken, bu kez 3 milyon 303 bin oyda kalmıştır. Bir milyonun üstüne çıkan bir kayıp söz konusudur. Birinciliği korusa da oran olarak yüzde 41,6’dan yüzde 32,1’e gelmiş bu 51 ilin toplamında AKP."

Öyle ki bu "51 ilin 23’ünde il genel meclislerinde birinci parti konumunda olan AKP, bu illerin ancak 10’unda merkez ilçe belediyelerini de kontrol edebiliyor." 

Bu eğilim, Konda'nın 14 Mayıs Cumhurbaşkanlığı seçiminin sonucuna dair analizinin işaret ettiği sürecin güçlenerek sürdüğünü gösteriyor. Konda Araştırma, 2023 seçimlerinin analizinde, “Toplam seçmen üzerinden bakıldığında; Ak Parti 24 Haziran oylarından 6,3 puan, 1 Kasım oylarından 12,1 puan kaybetmiştir” vurgusunun altını birkaç kez çizmişti. AKP iki metropol, İstanbul ve Ankara’da 2018’e göre 5,5, 1 Kasım 2015’e göre 11,7 ve 7 Haziran’a göre 2,5 puan oy kaybetmiş durumda. 8 metropol olarak kategorize edilen Antalya, Adana, Bursa, İzmir, Gaziantep, Konya, Kocaeli, Mersin bölgesinde ise 2018’e göre 5 puan, 1 Kasım 2015’e göre 10,5 puan, 7 Haziran 2015’e göre 2,6 puan kaybetmiş vaziyette. Konda, “AKP’nin 24 Haziran 2018’e göre en çok oy kaybettiği küme -7,4 puan ile 54 ilden olmuş, diğer kümelerde Ak Parti’nin oy kaybı, Türkiye genelindeki kaybının gerisinde kalıyor” açıklamasını yapmıştı.

Artık yoksullar AKP'den daha sert bir şekilde kopmaya, bu parti seçmen kitlesini, bazı gazetecilerin Yeniden Refah AKP'nin omurgasına neşter attı diyeceği kadar hızlı bir şekilde kaybetmeye başladı. İstanbul'da AKP kaleleri diye bilinen ilçeleri iktidar partisi beklemediği bir hızla kaybetti. 14 Mayıs seçimlerinde AKP 24 ilçede birinci, CHP 15 ilçede birinciydi. Son seçimlerde ise CHP 26 ilçede birinci, AKP ise 13 ilçeyi kazanabildi. 14 Mayıs seçimlerinden sonra AKP’nin seçimin en büyük kaybedeni olduğunun altını çizmiştik. Şimdi AKP, yıllardır kazandığı Beyoğlu belediyesini ve birçok yoksul ilçeyi kaybetti. Yoksulların AKP'den ne kadar hızlı koptuğunu görmeyenlerin ve AKP-MHP liderliğinin karanlık politikalarını eleştirenlere AKP liderliğiyle tabanını bir tutuyorsunuz diyen AKP aşıklarının görmediği gerçek budur.

AKP tabanı tarafından boykot edildi

14 Mayıs seçimine katılım yüzde 88,92 olmuştu. Bu oldukça yüksek bir oran. 31 Mart'ta ise yüksek katılım olan birçok ilde katılım oranı düşerken AKP buralarda ciddi yara aldı. Bir araştırmanın AKP'nin yüksek oy aldığı Gaziantep'te yaşadığı gerilemeyi özetlerken söylediği gibi, 14 Mayıs 2023’te Gaziantep’te katılım oranı yüzde 86,06 olmuştu. 31 Mart yerel seçiminde bu oran 70,76’ya gerilemiş. Geçen milletvekili seçiminde 508 bine yaklaşan AKP'nin oyları 31 Mart’ta il genel meclisinde 323 bine inmiştir. Yeniden Refah Partisi ise 100 bin dolayında oy artışı sağlamış.

Yıllardır çok basit bir aritmetik gerçeğin altını çiziyoruz: AKP'yi yenmenin yolu tabanının bir kesiminin AKP'yi desteklemekten vazgeçmesini sağlamaktır. Bu seçimlerde bu sağlandı. AKP'ye oy veren kitlelerin bir kesimi sandığa gitmeyerek, bir kesimi sandığa gidip YRP'ye ya da ana akım muhalefete oy vererek iktidar partisine sert bir tokat attı. Gerçekten de iki seçim arasında sandığa gidenlerin sayısı yaklaşık 5 milyon 800 bin kişi geriledi. AKP'nin omurgası sayılan 51 ilde "CHP, bu illerin seçmen tabanında MHP’nin gerisinde üçüncü parti konumuna düşmekteydi. CHP, geçen 31 Mart’ta bu kez ikinci parti konumuna çıkmıştır." 

Düşmanını seçme hakkı

Siyasi arenanın iki düşman kampa indirgendiği ve insanların önüne bu bloklaşmadan birisini tercih etmek üzere sandık kurulduğu her seferinde net bir tartışma yaşanıyor. 14 Mayıs seçimlerinde HDP'nin de cumhurbaşkanı adayı çıkartmadığı koşullarda Kılıçdaroğlu'na oy çağrısı yapan öncü işçiler ve devrimci sosyalistler, CHP'nin o zamanki genel başkanı müthiş bir siyasal alternatif olduğu için değil, siyasal dengelerde yaşanacak değişimin yaratacağı olanakları gördüğü için oy çağrısı yapmıştı. Birileri burnunu kapayarak CHP'ye oy çağrısı yaptıklarını iddia ettiklerinde komik duruma düşmüşlerdi. Gırtlağına kadar foseptik çukurunda yapılan politikada burnuna mandal takmak kimseyi kurtarmaz. Üstü başı pislik içinde olanların sadece kokudan rahatsız olması ilginç bir sterilizasyon mantığı elbette. Ama Türkiye'de politik alanda steril kalacağını düşünen bir "sol" damar daima olagelmiştir.

Kılıçdaroğlu'na sosyalistlerin yaptığı çağrı tıpkı Kürtlerin, LGBTİ+'ların, kadınların, işçilerin yaptığı oy çağrısında olduğu gibi kiminle hangi koşullarda mücadele edeceğine yönelik bir çağrıydı.

Bu seçimlerde karmaşık bir politik hat izleyen Kürt hareketi hem İmamoğlu'na hem kendi adaylarına çağrı yapmış oldu. İmamoğlu'na çağrı yapanlar bayıldıkları için değil, İmamoğlu'nun kazandığı ve AKP-MHP'nin toplamda yenildiği koşullarda mücadele etmenin çok daha kolay olduğunu düşündükleri için bunu yaptılar.

Kuşkusuz AKP'nin yenildiği ama DEM Parti'nin de 3'üncü büyük parti olduğu bir İstanbul seçim sonucu çok daha işlevsel olacaktı. Şimdi 5'inci sırada ve çok düşük bir oy oranıyla etkisi geçici de olsa bir ölçüde gerilemiş bir Kürt hareketiyle karşı karşıyayız.

Fakat açık olan şu: Yıllardır halka kan kusturan, göçmenleri bir pazarlık aparatı gibi kullanıp her ırkçının müdahalesine açık hâle getiren, tüm özgürlüklerin üzerinden silindir gibi geçmeye çalışan, KHK’larla yüz binlerce insanı aç ve işsiz bırakan, fakirden alıp zengine veren ekonomik politikaların altına imza atan iktidar bloku yenilmiştir. Emeklilerin ahını alan iktidar, emekli düşmanı politikaların hesabını vermiştir ve bu daha hesap verme sürecinin başlangıcıdır.

Bu iktidar, hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam etmek isteyecektir ama her önemli dönemeçte 31 Mart seçim yenilgisi kendisine hatırlatılacaktır. 

---

Umut İmamoğlu'nda değil mücadelede

AKP-MHP koalisyonuna ve Türk usulü başkanlık rejimine karşı biriken öfke herkesin tahminlerinin çok ötesindeydi. Anket şirketleri son bir haftada anketlerde görülen garipliklerden söz ediyorlar. İnsanlar sadece belediye yönetimlerinin değişmesini önemsedikleri için değil bu iktidardan kurtulmanın bir adımı olarak gördükleri için de belirgin tutumlar aldılar. AKP kendi tarafından sert bir şekilde protesto edilirken, MHP gerilerken, Kürtler, yoksullar ve işçiler iktidarı net bir şekilde cezalandırırken şimdi görülmesi gereken kartların yeniden dağıldığıdır.

14 Mayıs seçimlerinin hemen ardından Erdoğan'ı yenmenin mümkün olduğunu anlatıyoruz. Bunu iç politikada sürekli kriz ve yönetememe haline, dış politikada emperyal güçlerden bağımsızmış gibi davransa da açıkça dile getirilen bölgesel yayılmacı hırsların duvarlara çarpmasına, ne yaparsa yapsın Kürt halkının direncini kıramamasına, ekonomik krizi derinleştiren ve yoksulları daha da öfkelendiren ekonomi politikaları savunmasına ve nihayet Türk usulü başkanlık rejiminin iflasına dayandırıyorduk.

Önümüzdeki dönem tüm bu başlıklarda mücadele çok daha sertleşecek. Çünkü tüm bu alanlarda bu iktidar, bu kez kendi iç krizini de derinleştirerek çamura saplanacak. Mehmet Uçum-Bahçeli ve diğer önde gelen AKP'liler arasındaki tartışmalara daha sık tanık olacağız.

Bahçeli hemen, Erdoğan ise bir süre sonra aynı tas aynı hamam yöntemini benimsediklerini gösterdiler. Bahçeli gerekirse sandık demokrasisini bile iptal edebileceklerini ilan ederken Erdoğan demokratik hiçbir hamle içinde olmayacağını gösterdi. Hatta Irak ziyareti ve sert bir sınırötesi operasyona hazırlıklar, sıkışık durumdaki, ağır bir seçim yenilgisi almış iktidarın muhalefeti paralize etmek için değerlendireceği bir milliyetçi hizaya sokma aracı olarak da kullanılacak.

İktidar blokunun planları ne olursa olsun, 31 Mart seçim yenilgisiyle güç dengelerinde sert bir değişim yaşandığını devlet bürokrasileri, egemen sınıflar, tüm yargı alanı, hatta Erdoğan ve Bahçeli çok iyi biliyor. 

İktidar her şeye rağmen şu iki adımı atacak: Birincisi işçi sınıfına ağır bir ekonomik saldırı programı hayata geçirilecek, diğeri ise Kürt sorununda zaman zaman sert askeri çözümler ağırlık kazanacak. Bu alanlarda iktidar ne kadar sertleşirse sertleşsin 31 Mart, tüm ezilenlerin aklında yer edinmiş olacak. Bu iktidar blokunu yenmek mümkün, çünkü bir kere yenildiler.

İşte burada antikapitalist bir alternatifin inşa edilmesi çok önemli. Çünkü, muhalefet saflarında CHP etrafında kümelenme ve parlamenterist eğilimlere daha fazla sahip çıkma konusunda güçlü emareler var. CHP'nin sol olmadığını anlatmak, mecliste vekillik kazanmak için seçim ittifakları yerine sokakta işçi sınıfı ve Kürt yoksullarının mücadele ittifakını hedefleyen yeni birleşik cepheler yaratmak için kolları sıvamak zorundayız. Yoksulluğa, ırkçılığa, Gazze'deki soykırıma, Kürt sorununda askeri çözüme, göçmen düşmanlığına dur diyecek bir antikapitalist birleşik mücadele AKP tabanındaki kopuşu hızlandırıp kalıcılaştırmakla kalmayacak, umudun CHP ya da İmamoğlu'nda değil kendi mücadelelerimizde olduğunu da gösterecek.

Şenol Karakaş

(Sosyalist İşçi)



Bültene kayıt ol