Yazının başlığı "AKP’nin bitmek bilmeyen Batı basını fobisi ve Battal Gazi tarih algısı" da olabilirdi.
Yeni Şafak yazarı ve AKP'den milletvekili adayı Markar Esayan, "Seçimden önce mutlaka okunması gereken yazı..." başlıklı bir yazı yayınladı.
Yazının başlığı, insanda acilen okuma hissi uyandırıyor. Zira, başlıktan anladığımız, Sayın Esayan’ın çok önemli ve bilmediğimiz yeni bir şeyi açıklayacağı. Yazının ilk cümlesi, bu okuma ve öğrenme hevesimizi daha da kabartıyor: Esayan, tırnak içerisinde (dolayısı ile doğrudan ve birebir olduğunu düşündüğümüz) bir alıntı yapıyor ve şöyle diyor,
"Guardian'ın Türkiye başyazısının kilit cümlesi şuydu."Tam Batılılaşmamış, yoksul Müslümanların kendi ülkelerini yönetmelerine izin verilemez.”"
Bu, çok bomba bir ifade ve bu satırlar belki de bugüne kadar herhangi bir Batılı gazetede yayınlanmış en ağır sözleri içeriyor. Bu yazılanlar kabul edilemez elbette...
Ama işin özü çok başka...
Adı geçen The Guardian yazısında böyle bir cümle yok. Yukarıdaki Esayan alıntısı birebir tercüme değil, yazarın kendi yazısına gerekçe ve argüman oluşturmak için tamamı ile kendi uydurduğu bir yorum.
Bir Erdoğan analizi ve eleştirisi olan The Guardian'ın başyazısında aslen şöyle diyor:
"Erdoğan en yoğun desteği daha fakir, biraz daha az batılılaşmış ve biraz daha dini eğilimi olan kesimlerden, bir de Erdoğan'la ilişkiden fayda ve çıkar sağlayan büyük sermaye çevrelerinden alıyor."
Buradan, "Tam Batılılaşmamış, yoksul Müslümanların kendi ülkelerini yönetmelerine izin verilemez” diye bir 'kilit' cümle, istediğiniz kadar zorlayın, çıkmaz. Zaten yazının bütününde de böyle bir düşünce hakim değil.
Cümlenin sonundaki "Erdoğan'la ilişkiden fayda ve çıkar sağlayan büyük sermaye çevreleri" kısmına hiç değinmeyen Esayan, Guardian yazısı için 'kin' tanımlaması yapıyor ve şöyle diyor:
"Bu kin, mücadele yeni değil. Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımız Yenikapı mitinginde olayı ne kadar derinden kavradıklarını gösteren konuşmalar yaptılar. Büyük resim budur."
The Guardian'ın bu ifadesini ve yazının bütününü 'kin' olarak tanımlamak tam bir oy hokkabazlığı.
Üstelik The Guardian'ın yazısında "Mevcut TC Anayasası'nın kusursuz olmadığı, Erdoğan'ın yapmayı istediği değişikliklerin illa kötü şeyler anlamına gelmediği ancak Erdoğan'ın kişiliği nedeniyle bunların problemli olduğu" şeklinde ifadelere de yer veriliyor.
The Guardian'ın bu, çok kapsamlı olmayan kısa yazısında kimi eksiklikler ve yanlışlar bulunabilir. Kimi yerde konular biraz üstün körü geçilmiş olabilir. Türkiye ile ilgili ortalama bilgili bir Avrupa soluna ve Türkiye konusunda bir sürü çelişkileri olan Avrupa merkez-sağ demokratlara yönelik bu yazı, bir Erdoğan analizi ve eleştirisidir ve asla bir 'kin' yazısı değildir.
Aynı yazıda, Türkiye ekonomisinin hâlen güçlü olduğu ve tüm baskıcı tavrına rağmen hükümet şeklinin özgür ve demokratik olmasıyla Türkiye'nin diğer Müslüman ülkeler arasında az bulunan bir konumda olduğu ifade ediliyor.
Bu yazı bir işgal planı ve Türkiye hükümetine karşı bir darbe çağrısı değil.
AKP'nin seçimde en büyük oyu alacağı ve Erdoğan'ın istediği anayasa değişikliğini belki de referandum yoluyla da olsa hâlen yapabileceği anlatılan yazıda, toplumun geri kalan yüzde 50'sini oluşturan kesimlerle ve muhaliflerle bu yapılmak istenen değişikliklerin referandum sürecinde müzakere ve ikna yoluyla tartışılması öneriliyor.
Bu da çok korkulacak ve "Eyvah, dört bir yandan saldırıyorlar, AKP elden gidiyor" dedirtecek bir ifade değil.
Yazı "TC Anayasası reforma ihtiyaç duyabilir ama Sayın Erdoğan'ın da buna ihtiyacı var" diye sonlanıyor.
Bu bir küfür değil.
Ve sosyal ve ana akım medyada Markar Esayan’ın cümlesi The Guardian’a mal edilerek ‘saldırı altındayız’ hissi yaratılıyor.
Artık ‘Batı basını fobisi’ olan bir AKP var karşımızda, bir de Battal Gazi tarih algısı.
Kendi yorumunu birebir çeviri gibi sunan Esayan, bütün bunları atlayarak 1453 ve Fatih Sultan Mehmet üzerinden Osmanlı çoğulculuğunu, AKP'nin nasıl Batı'nın 600 yıllık kötü emellerine karşı geldiğini ve ülkeyi Batı'nın kontrolünden nasıl çıkardığını anlatıyor. HDP'yi bir Batı piyonu ve tetikçisi ilan ediyor ve AKP'ye oy istiyor.
Biraz, Battal Gazi filmlerinden kalma bir Batı anlayışı var galiba Sayın Esayan'ın. Biraz da oldukça kısıtlı bir tarih bilgisi.
"Batı önce kendisine rakip gördüğü Hıristiyanlığı çökertti. Batı toplumları cemaatlerinden inançlarından koparıldı, değerleri unutturuldu. Vicdanın yerini bürokrasi, müminin yerini atomize bencil ve mutsuz bireycilik aldı" diye yazıyor.
Hristiyanlığın çökertildiğini nereden çıkardı bilemiyoruz. Yok öyle bir durum. Bir de, daha iki gün önce gündemde değil miydi, hani Papa'nın mis gibi bir imparatorluğu, özel uçakları vs. vardı. Hangi Hristiyanlık çöktü? Nasıl çöktü? Ne zaman çöktü?
Sayın Esayan okuruna biraz saygı gösterse ve bu konuları biraz daha açsa belki hepimiz öğrenirdik.
‘’(Batı’da) vicdanın yerini bürokrasi, müminin yerini atomize bencil ve mutsuz bireycilik aldı’’ diyen Esayan, şarkiyetçi (oryantalist), ortalamanın altında bir Batı entelektüeli Ortadoğu ve Müslüman halklara nasıl bakarsa, Batı’ya da aynen öyle bakmış...
Yüz binlerce işçinin grevde olduğu, milyonlarca savaş karşıtının zamanında ‘’Müslüman ülkelere saldırmayın’’ diye kendi devletlerine karşı yürüdüğü, G8, G20, NATO konferanslarında eylemler yapan, barış yanlısı, çevreci, antikapitalistlerin yaşadığı, camilere ırkçı saldırılar olmasın diye kadın-erkek destek nöbetlerinin tutulduğu, antifaşist, antiemperyalistlerin seslerini yükselttiği, IMF ve AB kemer sıkma politikalarına karşı çıkan milyonlarca işçinin-öğrencinin olduğu, pazar ayinleriyle, Paskalyalarıyla, dini nikah ve törenleriyle sıradan ve normal insanların yaşadığı bir coğrafyayı ‘’vicdanın yerini bürokrasi, müminin yerini atomize bencil ve mutsuz bireycilik aldı’’ diye tanımlamak belki de oryantalist, ortalamanın altında, ırkçı-İslamofobik bir Batı entelektüelinden de daha basit ve ezberci şeyler söylemektir.
Gazze için Batı limanlarından içi bencil ve mutsuz olmayan bireyler ile dolu onlarca gemi yola çıkmıştı.
Batı'nın tarihi sadece bir devlet/Hristiyanlık tarihi değildir. 1453'ten bugüne Batı’da bir sürü reform, devrim, karşı devrim, savaş-barış vs. yaşandı. Batı kapitalizme geçiş yaptı. Ama, Doğu’yu tek başına din üzerinden anlatmak isteyenlerden sonra şimdi de Batı’yı din üzerinden anlatmak isteyenler çıktı... Çünkü yok birbirinden farkları. İşlerine, çıkarlarına böylesi daha uygun geliyor.
Batı'nın tarihi biraz da zengin-fakir, patron-işçi ilişkisi ve bunların mücadelesinin tarihidir. Ama Esayan'ın yazısında tarihin bu önemli aktörleri -iş belki de Soma'ya, ya da Bursa'daki grevdeki işçilere uzanacağı için- yer almamış.
Esayan, tarihi, George W. Bush’un Müslümanları gördüğü gibi görüyor. Geçmiş asırları ve günümüzü bir 'medeniyetler savaşı' olarak algılıyor. Bu tarih algısı kendine hizmet eden bir seçmecilik. Osmanlı-Batı ilişkisi üzerine yazdıkları da.
Esayan'ın yazdıkları gençliğimizdeki Vatandaşlık Bilgisi ve Milli Güvenlik derslerini hatırlattı: ‘’Bizim bizden başka dostumuz yok’’ paranoyası.
1453'lerden yola çıkan yazar, antiemperyalist duygulara seslenmek istiyor ama işin milliyetçilik, kapitalizm, zenginlik fakirlik, demokrasi gibi taraflarıyla hiçbir ilgisi ve derdi yok. O yüzden “Tam Batılılaşmamış ve yeteri kadar zenginleşip gevşememiş halktan’’ oy isterken tek umudu yine Batı fobisi oluyor.
Memet Uludağ
The Guardian yazısı: http://www.theguardian.com/commentisfree/2015/may/31/guardian-view-turkey-recep-tayyip-erdogan
Markar Esayan'ın yazısı: http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/markaresayan/secimden-once-mutlaka-okunmasi-gereken-yazi-2012210