Memet Uludağ

Memet Uludağ son yazıları

Memet Uludağ tüm yazıları

03.01.2015 - 12:45

Barış Atay'a mektup

Barış Atay,

Bir tweet attınız, 'yandaş' medya sizi saldıgan, 'laik' medya ise kurban ilan etti. Üçüncü sınıf bir Hollywood filmi gibi. İçerik yok ama bol efektli, mutlak iyi ile karanlık kötünün amansız savaşı... Arada da olan figüranlara oldu.

Bir tweet attınız ve ince bir mesaj verdiğinizi düşündünüz. Aslında tweetiniz ne ince bir mesaj veriyordu ne de zekice bir orijinalliği vardı. Sosyal medyada görmeye çok alıştığımız, tartışma ve analizden uzak ‘fotoşop siyaseti’ gibiydi. Bir fotoğraf binlerce yanlış anlatmayı ve yanlış anlaşılmayı yarattı.

Attığınız tweet ile siz istediğiniz kadar ‘’başka bir şey söylemek istedim’’ deyiniz, tanımadığınız insanların özelini ortalığa saçtınız ve daha da önemlisi çok sembolik olan ‘çarşaflı kadın’ fotoğrafı üzerinden ‘çağdaşlık’ iddiasında olan kimi zihinlerde ezberlenmiş ve yanlış yönlendirilmiş ucuz bir öfkenin yeniden dillendirilmesine fırsat verdiniz. Attığınız tweet, ne yazık ki o fotoğraftaki kadının yararına değildi. Aksine, o kadına kendini size daha da uzak hissettirecek bir tweet idi bu. Oysa ki kadının hakkını savunduğunuzu söylüyorsunuz. Fransa’nın ‘zorla çarşaf giydiriliyor’ iddiası ile peçeli kadınların yasayla sokakta dolaşmasını engellemesi ve sözde hakkını savunduğu bu kadınları iddiaya göre ‘zorla giydirildikleri bu çarşaf yüzünden’ suçlu ilan etmesi gibi bir durum bu.

Mesele, ne yaptığınız kadar, nasıl yaptığınız da. Parmakla işaret ederek olmuyor galiba bu işler.

Bir ırkçılık türü olarak islamofobi, bugün belki de dünyada en yaygın ve en moda kin ve nefret söylemidir. Almanya'da geçen hafta gördüğümüz PEGIDA hareketi ve Müslümanlara karşı sokağa çıkan 17 bin gösterici, bunun en son örneklerindendir. İslamofobi özellikle Batı'da hem uluslararası hem de ulusal siyasetin içine girmiştir. Sorduğunuzda bu harekete sempatiyle bakanların bazıları da ‘kadın hakkı ve özgürlüğü’ diyor ama bu aklı karışıklık, onları ırkçı olmaktan kurtarmıyor.

Bir insan siyahları sevmeyebilir, dünyanın herhangi bir halkına kin ve nefret besleyebilir ya da dindar olmayıp Müslümanlık ile ilgili bir sürü tepkisi olabilir. O bunları dillendirmeyi hak görürse, elbette birilerinin de bu söylenenleri tanımlama hakkı olacaktır.

Dile getirdiğiniz düşünceler için size yakıştırılan tanımları kendinize layık görmeyip 'yanlış anlaşıldığınızı' söyleseniz de, kendinizi aklamak yerine söylediklerinizin aslında ne ifade ettiğini düşünürseniz, eminim herşey daha da bir netlik kazanacaktır. Bu netlik sizi 'yandaş' ve 'laik' çevreler arasında kadın üzerinden oynatılan bu sığ oyunda 'kaba bir saldırgan' ve 'çakma bir kurban' rolünü oynama külfetinden kurtaracaktır.

İslamofobi deyince akla ilk olarak Avrupa ve genel anlamda 'Batı' geliyor. Siz sanırım Almanya doğumlusunuz ve eminim çok yakından biliyorsunuzdur tüm bu gelişmeleri. Ama aslında eksik bir coğrafi tanımlama bu. Pakistan, Türkiye gibi nüfusun büyük çoğunluğunun Müslüman olduğu ülkelerde de varolan bir İslamofobiyi görüyoruz. Elbette her coğrafyanın, her ülkenin koşulları ve dinamikleri kendine özgü ama bu ülkeler, evrensel bir takım etkenlerden de bağımsız değil. Bu Müslüman ülkelerdeki İslamofobi, Almanya sokaklarında olduğu gibi bir takım 'çetelerin' doğrudan liderliğinde değil, tarihsel-resmi bir süreçten geliyor. Pek çok yönü ile kurumsal bir geçmişi var Müslüman ülkelerdeki İslamofobinin. O nedenle bunun analizi, tartışması ve bundan çıkarılması gereken dersler daha da bir karmaşık. O nedenle Müslüman ülkelerde semboller ve imalar daha da bir gerçek oluyor, daha da bir önem kazanıyor.

Türkiye'nin siyasi tarihi de bu konuda pek çok örnekle dolu ve bu tartışmalar AKP iktidarı ile hem daha bir görünür hâle geldi hem de daha bir kaçınılmaz oldu. Bu konulara girersek yazı uzar gider ama Türkiye’de laiklerin -ki İslamofobi kendini biraz da bu şekliyle gösteriyor- temel bazı yanlışları var: AKP'ye olan karşıtlığı ve AKP iktidarı ile yaptıkları mücadeleyi, dindar, yani Müslüman karşıtlığı ve mücadelesine dönüştürmek; bu 'siyasi' kavganın Müslüman vatandaşlar üzerinden verileceğini sanmak ve bunu yaparken de İslam'ın ve Müslüman halkların Türkiye'ye 12 yıl önce ilk kez AKP iktidarı ile gelmediğini hatırlamamak. Daha da vahimi, laiklik-devlet-din-fikir-inanış-demokrasi ve özgürlük sorunsallarının bu ülkenin 91 yıldır gündeminde olduğunu unutmak. Bir hafıza kaybı olarak, ta 1950'lerden beri bu Müslümanların dönem dönem büyük bir çoğunluk olarak laik iktidarlara oy verdiğini, yani öteki dünya ile ilgili dini duygularıyla değil, bu dünya ile ilgili umutları ve beklentileri gereği, verilen vaadlere göre de oy kullandıklarını görmezlikten gelmek.

Sayın Atay,

Bir tweet attınız, 'yandaş' medya sizi saldıgan, 'laik' medya ise 'kurban' ilan etti. Üçüncü sınıf bir Hollywood filmi gibi. Içerik yok ama bol efektli, mutlak iyi ile karanlık kötünün amansız savaşı. Arada da olan figüranlara oldu... Dilerim bundan sonra size biçilen bu rolün ötesinde, gerçek tartışmanın ve daha olgun siyasi bir analizin parçası olursunuz. Zira sizi kurban ilan eden 'laik' medya da,  düşman ilan eden 'yandaş' medya da özel efektlerin ötesine geçemedi. Ne kadın özgürlüğü (ama her anlamda) ne de nefret-kin söylemi üzerinde duruldu. Mesela kadına biçilen 'evinin kadınlığı ve annelik' kariyerinin niye AKP iktidarının, niye içinde yaşadığımız ekonomik model olan kapitalizmin bile işine gelmeyeceği tartışılıp bu siyasi ve gündem şaşırtıcı safsatalar doğru düzgün yok edilmedi. Aslında attığınız tweetle belki de sizin önce bir saldırgan sonra da bir kurban olduğunuz fark edilemedi.

Bir takım AKP’liler ‘’kadına ev ve annelik kariyeri dayatalım’’ derken, asıl sorulması gereken sorunun bunun ‘13 milyon yardıma muhtaç vatandaşın olduğu bir ülkede kaç milyon daha yardıma muhtaç yaratacağı’ olduğu unutuldu.

Evet attığınız tweet islamofobik, size ‘’ayağını denk al’’ şekilinde verilen yanıtlar ise düpedüz saldırgandı. Kullandığınız fotoğraf, istediği kadar gerçek dünyanın bir imajı olsun, bugün artık bir kin ve nefretin sembolü hâline geldi. Bu tip fotoğraflar artık hiç bir yeni analiz ve düşünce üretmiyor, sadece ve sadece ezberlenmiş duyguları ve geçmişten hatırlanan küfürleri gündeme yeniden getiriyor.

Pegida'ların, kadın bedeninde iktidar kuranların, özgürlükleri yok sayan, kin ve nefret dili üzerinden erk sahibi olanların, kılık kıyafetin her türlüsünü devlet eliyle dayatanların dünyasında bu işin ortası yok galiba. Kadınların hakkını, önce kadınların yanında durarak, ve bir takım olmazsa olmaz ilkelerle savunacağız. Kadınları bizim özgürlükçü hayırseverliğimize mahkûm ‘kurbanlar’ olarak değil, mücadele yoldaşımız olarak görmeye başlayacağız. Kadının kurtuluşunu, kafamızdaki bize öğretilen doğmatik din-laiklik karmaşası üzerinden yaparsak yanılırız, tarihsel-toplumsal bir analiz ve algı ile yapmaya başlamalıyız. Bir de kadının yaşadığı her ne kötülük varsa bunun gerçek nedenleri ile yüzleşebilmeliyiz.

O fotoğraftaki kadınının bir kenara itilmesine mi kızdınız? Öncelikle o kadını, madem kimse önemsemiyor, siz önemseyiniz, ezber bozunuz ve bırakın ne giydiğini, fotoğrafta nerede olduğunu, anneliği için tebrik ediniz. İşte o zaman tweetlediğiniz fotoğraftaki kadını değil, anlatmaya çalıştığınız sorun olur sizi takip edenlerin zihinlerin odağı. Ancak bu ezberleri bozarak bir yere varılır. Aksi hâlde olan o fotoğraftaki kadına olur ve bunun üzerinden eski ve yeni egemenler daha da bir prim yapar.

Biz o kadını görüyoruz. Sıra sizde...

Saygılar.

Memet Uludağ


Bültene kayıt ol