’Mülteciler’ denince, işin ırkçılık ve göçmen düşmanlığı tarafında olanlar değil, sorunun asıl kaynağı ve çözümü ile ilgilenenlerin aklına gelen ilk şeyler savaşlar, çatışmalar ve sosyal sorunlar oluyor.
Zorunlu göçleri yaratan, milyonlarca insanı yerinden yurdundan eden ve mülteci olmaya zorlayan başka bir neden daha var: İklim değişikliği.
Yukarıdaki sebepler gibi, iklim değişikliği de dünyanın bugün hakim sistemi ve mevcut düzeni ile çok yakından ilgili. Bu sorun da insan eseri, daha doğrusu bir kısım insanların eseri.
Bir zamanlar ana akım medya, hükümetler ve patronlar tarafından bir ‘sol fantazi’ olarak gösterilen iklim değişimini anlamak için artık solcuların görüşlerine başvurmaya gerek yok. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK/UNHCR) durumun ne derece vahim olduğunu çok net bir şekilde açıklıyor:
‘’Dünyamızın iklimi pek çok bilimsel tahminden daha hızlı bir oranda değişiyor. Günümüzde, dünyanın değişik yerlerinde insan toplulukları bu değişimden çok olumsuz etkilenmekte ve evlerini yurtlarını terkedip göçmek etmek zorunda kalmaktalar. İklim değişiminin yaratacağı sonuçlar çok kötü ve yaygın olacaktır. Sınırlı olan içme suyu kaynakları giderek daha da azalmakta. Pek çok bitki türü, insanları besleyen tarımsal ve hayvansal ürünler, değişen ve giderek kötüleşen iklim koşullarında barınamayacak duruma gelmektedir. Beklenmedik kuraklıklar, normal dışı aşırı soğuk-sıcak dalgaları, mevsim normallerinin üzerinde yağışlar tüm dünyanın gıda üretimini tehdit etmektedir’’
Bugün dünyanın neresinde olursanız olun ırkçı çevrelere sorduğunuzda, istisnasız hepsi göçmen karşıtı ve mültecilere düşmandır. Bu çevreler kendi ülkelerinin sınırları kapatarak göçmenlerin gelmesini engellemek derdindeler.
Bu ırkçı çevreler belki kötü ve kalpsiz insanlardır ama işin aslı çok daha somut, birilerinin insanlık ve kalp kapasitesinden çok daha başka bir şey.
Birleşmiş Milletler (BM) ile devam edelim. Şöyle diyor BMMYK:
‘’İnsanlar iklim değişimine ayak uydurmaya çalışacaktır ama pek çoğu için yaşadığı yerleri terketmek bir zorunluluk haline gelecektir. İklim değişikliğinin yarattığı bu zorunlu göçler, doğal su, ürün ve gıda kaynaklarının azalması yeni toplumsal sıkıntıları ve çatışmaları doğuracaktır. BMMYK iklim değişimini mülteci sorununu yaratan ana nedenlerden biri olarak görmektedir’’.
İklim değişimi - artık kimsenin aksini iddia etmediği bir kesinlikle – devletlerin karşılıklı çıkar anlaşmazlıkları ve dev şirketlerin enerji üretimi ve tüketimi ile ilgili bir sorun. Dünyanın en büyük şirketleri kârlarını petrol ve karbona dayalı, çevreyi kirleten, iklimi bozan enerji kaynakları ile sağlıyorlar. Devletler ise, karşılıklı küresel rekabet ortamında kendi ulusal patronlarının kolay ve bilindik kâr etme yöntemlerini korumak için yeni ve çevreyi-iklimi koruyan yöntemlere geçmeyi kabul etmiyorlar.
Bu sistemin merkezinde olduğu olduğu günümüz dünya düzenine kapitalizm diyoruz.
On yıllardır konuşulan ama bir türlü durdurulamayan iklim değişiminin çözümsüzlüğü buradan geliyor. Demek ki sorunun nedeni kapitalizmde gizli.
Yine de biz solun fikirlerine başvurmayalım.
Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD), Dünya Bankası dahil 10 kurum tarafından hazırlanan Fakirlik ve İklim Değişimi (Poverty and Climate Change) adlı raporunda şöyle demiş:
‘’İklim değişimi çok ciddi bir sorun ve bunun sonuçları somut olarak ortada... İklim değişimi tüm dünyayı etkileyecek ancak bunun sonuçlarından ilk olarak ve en çok fakirler zarar görecek... İklim değişiminin acilen önüne geçilmelidir’’.
BM OECD ile hemfikir. Şöyle diyor:
‘’Sosyal, kültürel, politik alanlarda baskı altında olan insanlar ve hali hazirda fakirlik içerisinde yaşayan topluluklar iklim değişikliğinden kaynaklanan gıda azlığından ve felaketlerden en büyük zararı görecek kesimlerdir’’.
Irkçılar ülkelerinin sınırlarını göçmelere kapatmak istiyorlar.
Ama başka bir gizli yönleri daha var bu ırkçıların:
Kendi devletleri ile barışıklar. Devletlerinin iklim konusunda hiç bir adım atmamasını milli bir gururla savunuyorlar.
Kendi patronları ve bu patronların nasıl kâr yaptıkları, bu kârların kime neye maalolduğu ile ilgili bir sorunları ve sıkıntıları yok. ‘’Yeter ki bizden olsun...’’ diyorlar.
Milliyetçi gururları ile ‘’biz’’ ve ‘’onlar’’ diye her alanda bayrak yarıştırmaya dünden razılar. İsterse bu yarışın sonu dünyayı cehenneme çevirmek olsun.
Patronlar rekabet ve kâr yapıyor...
Kâr ve rekabet iklimi değiştiriyor...
Devletler kendi patronlarının kârlılığını korumak için ellerinden geleni yapıyor...
İklim değişikliği milyonlarca insanı tehdit ediyor, yüzbinlerce mültecileri yaratıyor...
Irkçılar ise bir yandan sınır, patron, devlet derdindeyken diğer yandan mültecilere saldırıyor...
İşte ahmaklıkları ve saçmalıkları buradan kaynaklanıyor.
Sol fantazi falan değil, BM, OECD, Dünya Bankası söylüyor: ‘’iklim değişikliği sınır, bölge tanımıyor, bir şey yapmalı...’’
Evet, bir şey yapmalı.
İklim değişikliğine, bunu yaratan kapitalizme ve bunun çatlak sesli borazanı ırkçılığa karşı bir şey yapmalı...
Hani, o iklim değişikliğinin ilk ve en çok etkileyeceği kesimler var ya, işte onlara işçi sınıfı deniyor. Dünyanın her yerinde bu pisliği işçi sınıfı temizleyecek. Yalan değil, yüzlerce pisliği temizledi işçi sınıfı bugüne kadar.
Mülteci, göçmen, yerli; Müslüman, Hristiyan; siyah, beyaz; kadın-erkek, LGBT, batılı, doğulu işçiler...
Boşu boşuna 1 Mayıs’ı kutlamadık dünyanın heryerinden iki gün önce. Geçmiş bazı pisliklerin temizlenmesinin bayramı, gelecekteki temizliğin toplu eylem planı...
Henüz ne iklim değişikliği durdrumak ne de ırkçılığı yok etmek için gecikmiş değiliz. Dünyanın heryerinden örgütlenmeliyiz.
Hani, üzüldüğüm, böyle giderse bir de bakmışız bizim ırkçılar mülteci oluvermiş...
Solcular değil, Dünya Bankası demiş: ‘’İklim değişikliği sınır tanımıyor’’.
İşçiler de sınır tanımıyor.
Memet Uludağ