Marksizm 2015'de 'İklim için Ben de Varım' konulu bir toplantıda konuşmacı olacağım.
1980'lerden beri, özellikle Afrika'da defalarca kere yaşanan ve milyonlarca insanın hayatını doğrudan etkileyen, zorunlu kitlesel göçleri yaratan, dahası, yüzbinlerce insanın ölümüne sebep olan kuraklık bugünlerde California ile tekrardan dünya gündemine oturdu. İklim değişikliğine bağlı olarak yaşanan normal dışı mevsim koşulları California eyaletinin yüzde 98'inde kuraklığa yol açmış durumda.
Öte yandan ülkenin doğusu son yılların en sert ve yağışlı kışını yaşadı.
Mısır, pirinç vb. ürünleri yetiştiren çiftçiler ellerindeki kalan su stoklarını tarım için kullanmak yerine satmaya başladılar. Yetiştirdikleri ürünlerden daha değerli bir meta haline gelen su çiftçilere daha fazla gelir getiriyor.
Şehirler ve tarım alanları kuraklık nedeniyle çok sınırlı olan su kaynakları için amansız bir rekabete girmiş durumda.
Su ne için kullanılırsa kullanılsın, kuraklık bir yandan su fiyatlarını yukarı çekerken diğer yandan gıda fiyatlarında ciddi bir artışı getirmekte. Her koşulda, bu durumdan en çok etkilenen kesimler ekonomik piramidin orta ve altında bulunan büyük çoğunluk, yani sıradan halk, işçi sınıfı ve fakirler. Bu kesimler susuzluk ile gıdasızlık arasında seçim yapmak zorunda olanlar.
Tek başına bu görüntü bile günümüz ve gelecek için bizleri bekleyen tehlikeyi ortaya koyuyor.
Dünyanın pek çok yerinde su kaynakları özelleştirilirken, insanların en temel ihtiyacı olan su, daha doğrusu susuzluk ve su kaynaklarının doğru düzgün ve demokratik olarak yönetilmemesi yaşamları tehdit ediyor.
Giderek kötüleşen iklim değişikliği bu sorunu yaratan temel nedenlerden biri ve bu gidişin insan eseri olduğu artık şüphe götürmez bir gerçek. Birleşmiş Milletler (BM) Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli bu durumu kabul eden açıklamalarda bulundu.
Ancak BM üyesi pek çok devletin bu konuda karnesi zayıf. Sayısını unuttuğumuz, defalarca kere düzenlenen 'küresel ısınma', 'iklim değişimi' vb. konulu devletlerarası zirveler büyük umutları büyük hayal kırıklığına dönüştürdü. Bilim insanları iklim değişikliği konusunda uyarılarını sürdürürken, devletler tarafından gerekli adımlar atılmadı.
Bunun nedeni belli. İklim, çevre, küresel ısınma gibi konular her gündeme geldiğinde, beraberinde 'ulusal çıkarlar', 'milli sanayi' gibi nedenlerle vetolar ve anlaşmazlıklara tanık oluyoruz. Temel neden, kapitalist uluslararası ilişkilerin ve rekabetin, küresel bir çözümü engellemesi. ABD, Çin, Hindistan, Suudi Arabistan, Avrupa Birliği ülkeleri, ve daha niceleri, son tahlilde, kendi milli sanayilerinin enerji ihtiyacını ve çıkarlarını korumaya girişiyor.
Ulusal sınırlar üzerinden yürüyen rekabet sistemi ile, yani rekabetçi kapitalizmle bu sorunların hiçbiri kökünden çözülemez. Aksine, su kaynaklarını yok eden, kirleten, karbon temelli enerji üretiminden vazgeçmeyen, çevreyi ve doğayı tahrip eden bir sistem çözümün değil sorunun bir parçasıdır.
Ekonomik eşitsizlik gibi, iklim değişikliğinin yarattığı doğal afetler, defalarca kere tanık olduğumuz gibi en çok fakirleri etkiliyor.
Sorunun tanımı olarak kapitalizmi ortaya koymak işin kolayına kaçmak değil olanı olduğu gibi göstermektir. Artık günümüz dünya düzeni kapitalizmin, uluslararası dev şirketlerin, çevreyi kirleten, iklim değişimine yol açan ekonomik politikaların ve bunları yöneten dünya liderlerinin saklanacak delikleri kalmadı.
Mart ayında Londra'da 20 bin kişi küresel ısınma ve iklim değişimine karşı yürüdü. Artık bu sorun sadece akademik-bilim-siyaset çevrelerinin değil, kitlelerin de önem verdiği ve yetkilileri sorumlu tuttukları bir sorun. Dünyanın dört bir yanında, işsizlik, zorunlu göç, açlık ve doğal afetlerle yıkılan yaşamlara yol açan bu soruna karşı kitlesel hareketler gelişmekte.
İklim değişikliği sınırlar tanımıyor. Bu hareketler de sınır tanımayarak gelişir ve küresel dayanışmayla büyürse gelecek için umudumuz var. Bunun için dünyanın her yerinde su aktivistlerine, iklim değişimine karşı mücadele edenlere, sendikalara, sivil toplum örgütlerine büyük görevler düşüyor.
İklim için biz de varız. Bu mücadele geleceğimizi tehdit eden bu sisteme karşı alternatifler üretilerek verilecek bir mücadeledir.
Gelin, Marksizm'de konuşalım, birbirimizden mücadele teorisini ve pratiklerini öğrenelim.
California'dan Çin'in pirinç tarlalarına, bu dünya bizim.
Memet Uludağ