Geçtiğimiz aylarda komplo teorilerinin, bazen solun içinde de, giderek artan bir sıklıkla ortaya çıktığını fark ettim.
Bana kalırsa bunun olmasının ciddi bir nedeni var. Dünya bir çalkantının içinde, toplum pek çok açıdan çöküyor; ekonomik kriz ya da krizler, iklim krizi, siyasi yabancılaşma krizi, skandalların yaygınlaşması, isyanlar vb.
Bu, pek çok insan için çok korkutucu bir durum ve eğer bugün İrlanda’da olduğu gibi, işçi sınıfı hareketi açık bir yol önermiyorsa, insanlar cevap ararken her türlü yöne bakabilirler. Bu, özellikle solun göreceli olarak zayıf olduğu bir ortamda, insanlar yeni radikalleşmişse geçerli bir durum.
Ancak bu fenomen ne kadar anlaşılır olsa da, komplo teorileri, hem dünyayı anlamanın hem de onu değiştirmenin önünde bir engel oluşturduğu için, bu aynı zamanda bir sorun. Bu nedenle, bu yazı dünyayı komplo teorileri üzerinden okumanın neden yanlış olduğunu inceleyecek.
Bunu, genel terimleri kullanarak, Marksist bir analiz ile komplo teorisi arasındaki ilkesel farkları açıklayarak, toplumun yapısının ve iktidarın nasıl işlediğinin anlaşılmasında ilkinin neden ikincisinden daha derin bir açıklama sunduğunu göstererek yapacağım.
Bu yöntemi tercih ettim, çünkü komplo teorisiyle uğraşırken ilgilenmeniz gereken bazı güçlükler var. Bunlardan biri, onlardan çok fazla olması; dolayısıyla bir teoriye inandırıcı bir cevap üretir üretmez, bir diğeri onun yerini almak için öne çıkıyor. Bir diğer güçlük ise, ne kadar saçma olursa olsun, bir komplo teorisini çürütmek için gereken çaba ve bilginin epeyce fazla olması. Örneğin, piramitleri uzaylıların yaptığı teorisini çürütmeyi bir deneyin. Üçüncü zorluk, Marksist bir analiz ile bir komplo teorisi arasındaki farkın, Marksistlerin komploların var olmadığını düşünmelerinden kaynaklanmaması. Aksine, telefon dinlemesi olayında ya da Irak savaşı konusunda halkın yanlış yönlendirilmesinde gördüğümüz gibi, siyasetçiler, işadamları, medya, polis vb zaman zaman komplolar kurarlar.
Öyleyse genel anlamda komplo teorileri ile Marksizm arasındaki asıl farklar nelerdir? Ben temelde dört önemli fark olduğunu düşünüyorum.
1. Komplo teorileri ‘özel’ ya da ‘gizli’ bilgiye dayanır. Buna karşın sosyalizm ve Marksizm konusu, çoğunlukla bilinen ve herkes tarafından ulaşabilen bilgilere dayandırılabilir (ve dayandırılmalıdır da). Açıkçası ‘Kapital’ , Troçki’nin ‘Rus Devrimi Tarihi’ veya Chris Harman’ın ‘Halkların Dünya Tarihi’ gibi kitaplar, çoğu ‘sıradan’ insanın bilmediği bilgiler içerir; fakat bu klasik eserleri diğerlerinden ayıran, ‘şaşırtıcı’ gerçekleri ifşa etmeleri değil, olguların yorumlanması ve onların arasında kurulan bağlantılardır. Bu önemlidir çünkü var olan sistemin radikal bir eleştirisi geniş kitlelere ulaşacak ve onları etkileyecekse, bu eleştiri, çalışan insanların deneyimleriyle bağlantı kurmak zorundadır. Marksizm, önemli bir anlamda işçi sınıfı deneyimlerinin ve o deneyimlerden çıkan sonuçların genelleştirilmesidir. Aynı nedenle, saklı kanıtları ortaya çıkarmak için saatler süren özel araştırmalara dayanan fikirlere kitlesel destek kazanılması da hiçbir zaman mümkün olmayacaktır. Bu durum, hiçbir açıdan komplo teorilerinin merkezi ya da temel bir karakteristiği olmasa bile, ilk olarak bakılabilecek yararlı bir göstergedir.
2. Marksistlerin ve komplo teorisyenlerinin, toplumun nasıl işlediği ve onu kimin işlettiği konusunda çok farklı görüşleri vardır. Çoğu komplo teorisinin merkezinde, çok az sayıda, gizli, seçkin ve hepsi birbiriyle iletişim hâlinde olan bir grup insan tarafından yönetilen, olmakta olan önemli her şeyi az ya da çok onların kontrol ettiği bir dünya düşüncesi yatar. Marksizm, toplumların toplam nüfusu içinde küçük bir azınlık olsa da, %1 diyelim, yine de geniş bir insan topluluğundan –İrlanda’da 40.000, Britanya’da yarım milyon kadar– oluşan egemen sınıflar tarafından yönetildiğini savunur. Dahası, onlar, başlarında egemen sınıfın üyelerinin bulunduğu hiyerarşik yapılar olan devlet aygıtlarının (ordu, polis, mahkemeler, hükümet organları vb) yardımıyla hükmederler. Komplo teoricisi bakış açısı, doğası gereği mantıksızdır çünkü bu kadar küçük bir grup, karmaşık modern bir toplumun yönetilmesi için gereken sayısız kararı alamaz, bu kararların alınmasını gözetleyemez bile. Eğer yapabilseydi bile, son derece istikrarsız olurdu ve kolayca devrilirdi. Gerçekte, büyük kapitalist ülkelerin rejimleri (özellikle Amerika Birleşik Devletleri), İkinci Dünya Savaşı’ndan beri dikkat çekecek derecede istikrarlı ve güvenlidir.
3. Komplo teorisyenlerinin iktidar yapısı anlayışını güçlendiren bir düşünce de, dünyayı yöneten grubun şahsi ilişki yoluyla kaynaşmış ‘sırdaş’lardan oluştuğudur. Marksist bakış açısının temelinde ise egemen sınıfı bir arada tutanın onların ortak çıkarları, özellikle işçileri sömürmekten olan ortak çıkarları olduğu fikri vardır. Bunu kavramak, durmaksızın gizli komplolar keşfetmeden de iş dünyasının ve hükümetin neden böyle davrandıklarını anlayabilmemizi sağlar. Her iki grup da kapitalizmin nesnel mantığıyla, yani rekabetçi sermaye birikiminin mantığıyla kısıtlanmıştır ve onlara bu mantık yön vermektedir. Komplo teorilerinde sistemin nesnel bir mantığı yoktur, bu durum da bize onun gelişiminin anlamak için en son komployu ortaya çıkarmak dışında bir seçenek bırakmaz.
4. Marx’ın ‘Kapital’de derin bir şekilde araştırdığı rekabetçi sermaye birikiminin mantığını kavramak, sadece egemen sınıfı neyin birleştirdiğini değil, onları neyin böldüğünü de anlamamızı sağlar. Bu sadece iki kapitalist için değil, iki kapitalist ülke için de geçerlidir. Dolayısıyla bu da, modern tarihte büyük rol oynayan yinelenen iç emperyalist çatışmaları ve savaşları anlamak için gereklidir. Komplo teorileri, egemenlerin birliğine (ve gücüne) devamlı olarak olduğundan fazla değer biçer. Üstelik, egemenleri krize sokan kapitalizmin nesnel çelişkilerinin herhangi bir analizinden (Marksist aşırı üretim ve kar oranlarının düşme teorileri gibi) yoksun olduklarından, komplo teorisyenleri maksada mahsus ekonomik kriz açıklamaları üretirler. Sanki hisse senedi değerlerinde trilyonların yok olduğu büyük bir durgunluğa girilmesi ve üretici etkinliğin düşmesi sistemin çıkarınaymış gibi, çoğunlukla fantastik, krizlerin kasti olduğu açıklamasına (çünkü önemli her şey gizli yöneticiler tarafından planlanmış olmalıdır) geri çekilmek zorunda kalırlar. Sistemin son tahlilde hiç kimsenin kontrolü altında olmadığını açıklayan Marksizm’in aksine, komplo teorileri genel olarak tarih boyunca egemenlerin elindeki kontrol gücünü çok büyük oranda abartırlar.
5. Komplo teorileri, tarihin birbirini izleyen gizli komplolar olduğuna dair bir inancın ötesinde kapsamlı bir tarihsel gelişim teorisine dayanmaz. Dolayısıyla onlar, sınıflı toplumun kökleri ve yükselişi, feodalizmden kapitalizme geçiş, sanayi devrimin nedenleri gibi kapsamlı sosyal ve tarihsel değişimleri sınıflandırmak ve açıklamak konusunda bir işe yaramazlar. Güncel durumlarla ilgili spesifik Marksist analizler tarihsel materyalizmi temel alır. Tarihsel Materyalizm, Geoffrey de St.Croix’in‘Antik Yunan Dünyasında Sınıf Mücadelesi’ E.P. Thompson’ın ‘İngiliz İşçi Sınıfının Oluşumu’, Christopher Hill’in ‘Dünya Altüst oldu’ ve güçlü bir sentez olan Chris Harman’ın ‘Halkların Dünya Tarihi’ gibi en iyi kalitede tarihsel çalışmaları mümkün kılan genel bir teoridir. Komplo teorilerinin bununla karşılaştırılabilecek itibara sahip hiçbir şeyi yoktur.
6. Komplo teorileri genel olarak insanları komplo hakkında bilgilendirmeye çalışmanın ötesinde dünyayı değiştirmek için pratik bir eylem stratejisi önermezler. Buna karşın Marksizm; Marx’ın sınıf mücadelesi teorisini temel alan, devrimci değişim için yüz altmış yıldır aralıksız olarak yürütülen kapsamlı stratejinin, pratiğini üzerinden şekillenmiştir. Bütün bu dönem boyunca Marx’ın sınıf mücadelesi teorisine, Rosa Luxemburg’un kitle grevi, Lev Troçki’nin sürekli devrim, Lenin’in devrimci parti ve Lenin ile Troçki’nin birleşik cephe teorileri ve daha pek çok başka katkı eklendi. Dolayısıyla, Marksizm’in komplo teorilerine kıyasla, kapitalizmin nihai çöküşünü sağlama perspektifi ve işçi sınıfının etkisini arttırabilmek için bugün ve yarın somut olarak ne yapılmasını gerektiğini söyleyebilme yeteneği gibi büyük avantajları vardır. Komplo teorileri bu güçten tamamen yoksunlardır.
7. Komplo teorisyenlerinin en tipik özelliklerinden biri, iş olayların resmi açıklamasıyla kendilerinin yaptığı açıklamayı kıyaslamaya gelince açıkça çifte standartlara sahip olmalarıdır. Bir olayın hükümet veya medya tarafından yapılan açıklamasının tutarsızlıklarını göstermeye veya ona kuşku düşürmeye çok çaba harcamanın, hiçbir ciddi kanıt veya ispat olmadan kendi yorumlarının ya da açıklamalarını haklı çıkaracağını düşünürler. Örneğin, pek çok komplo teorisyeni eğer resmi açıklamaların aksine geçtiğimiz hafta Dublin üzerinde bir UFO’nun uçtuğunu kabul ettirebilirlerse bu onlara güvenle (ama kanıt olmadan) bu UFO’ların Mars’tan gelmiş olabileceğini açıklama hakkı verirmiş düşüncesindeler gibi gözüküyor. Buna karşın Marksistler kesinlikle olayların standart burjuva izahatlarına karşı eleştirel olsalar da, kendi yorumlarını ortaya koymak için çok daha fazla çaba harcarlar. Marx’ın ‘Kapital’i yazarken ortaya koyduğu muazzam emek bunun bir örneği olsa da, Lenin’in ‘Emperyalizm: Kapitalizmin En Yüksek Aşaması’, Troçki’nin ‘Rus Devrim Tarihi’, Tony Cliff’in ‘Rusya’da Devlet Kapitalizmi’ ya da Chris Harman’ın ‘Zombi Kapitalizmi’ gibi söylenebilecek çokça eser vardı.
8. Sonuncu, fakat öncekiler kadar önemli olan bir nokta; çoğu komplo teorisinin merkezinde ırkçı, çoğunlukla antisemitist bir unsur vardır. Sıklıkla ülkeyi ya da dünyayı kontrol eden ‘gizli iç hükümet’in aslında (bazen Katolikler olsa da) Yahudilerin veya Siyonistlerin komplosu olduğu iddia edilir. Bunun bir işareti, Rothschild ailesi ve onların dünyadaki bankaların hepsine ya da çoğuna sahip oldukları veya onları kontrol ettikleri konusundaki tekerrür eden takıntıdır. Bu, dünyayı kontrol etmek için oluşturulan uluslararası Yahudi komplosu düşüncesinin, İsrail devletinin kuruluşuna ve Filistinlilerin ezilmesine yol açan bir siyasal hareket olarak Siyonizm’e yöneltilen Marksist ve sol eleştiriyle hiçbir ilgisi yoktur. O, bundan ziyade, uzun zamandır süren ve hem saçma hem de politik olarak tehlikeli olan ve tüm ilerici insanlar tarafından şiddetli bir şekilde reddedilmesi gereken rezil antisemitist önyargının bir ifadesidir.
Bir bütün olarak komplo teorisi yaklaşımıyla, Marksist yaklaşım arasındaki temel farklar bunlardır. En başta belirttiğimiz noktalara geri dönmek gerekirse, bugün komplo teorilerinin bu kadar popüler olması oldukça anlaşılabilir bir durum. Hatta Marksizm, insanların dünyaya kendi kontrolleri dışındaki gizli güçler tarafından hükmedildiğini düşünmesinin nedenini açıklamak konusunda oldukça yararlı olabilecek bir teoriyi de (yabancılaşma teorisi) kapsar. Marksizm aynı zamanda, gerçekten var olan komploları analiz etmek için de en uygun yapıyı oluşturur, çünkü onları kendi başlarına sistemin merkezi gücünü oluşturan bir şey olarak düşünmek yerine, kapitalist sistemin temel nesnel kuvvetleri ve çelişkileri içine yerleştirir. Buna karşın komplo teorileri, hem dünyayı anlamayı zorlaştırırlar hem de insanları direnişe geçme ve dünyayı değiştirme konusunda perspektifsiz bırakıp onları pasifleştirmeye eğilimlidirler.
John Molyneux
Perşembe, 23 Ocak 2014
Türkçe’ye Onur Devrim Üçbaş tarafından çevrilmiştir.