Günümüzde herhangi bir yerde Rus Devrimi tartışıldığında, devrimin genellikle bugünün dünyasına hitap etmeyen, ciddiye alınmayacak bir başarısızlık olduğu belirtilir. Sally Campbell ise bunun gerçekten uzak bir argüman olduğunu, insanlar baskıya ve sömürüye karşı savaşmaya niyetli olduğu sürece Rusya'dan çıkarmamız gereken dersler olduğunu savunuyor:
Bir İngiliz orta öğrenim öğrencisinin, Tarih derslerinde Rus Devrimi'yle ilgili anlatılanlarla ilgili tecrübelerini bana aktarmasıyla, bizzat mezun olduktan sonraki 25 yıllık süreçte anlatılanların şaşırtıcı şekilde değiştiğini öğrendim. Öğrenciler derslerde halen ve haddinden fazla şekilde Rasputin'in Romanov Hanedanı üyelerinin kulağına fısıldadığı varsayılan sözlerin ne kadar etkili olduğunu duymaktayken, işçilerin ve geniş kitlelerin 1917 eylemlerindeki rollerinin aktarılmasına haddinden az değiniliyor.
Sovyetler Birliği'nin dağıldığı, Doğu Bloğu'nun başarısızlığının, somut şekilde sosyalizmin başarısızlığına kanıt olduğunun söylenegeldiği yıldan birkaç sene sonra ben de bir öğrenciydim. [Orada anlatılanlara göre] Rus Devrimi en iyi senaryoya göre, kötü sonuçlar veren bir deneymiş, en kötü senaryoya göre, kaçınılmaz şekilde diktatörlüğe ve çalışma kamplarının kurulmasına yol açmış bir darbeymiş.
Ne var ki, devrim başarısız kabul edilmiş olsa da, en azından yakın tarihle ilişkilendirilmesi ve yeteri kadar bilinmesinin faydalı olacağına kanaat getirildi.
Günümüzde bir gence, uzun zaman önce tarihe karışmış imparatorluk Rusya'sının üst kademesinde dönen mistik vakaların anlatılıyor olması, apaçık bir şekilde gerçek dünyada yaşananlardan hayli farkı şeyleri duyuyor olduğu anlamına geliyor. Devrim onlara inanılmaz derecede uzak geliyor olsa gerek.
Üstelik bu bahsettiğim geniş kesimlerce kabul edilmiş bir görüş. Sheila Fitzpatrick bu durumu, bu yılın başlarında London Review of Books dergisinde şu şekilde değerlendirmiş: "Devrim üzerine yazılan yeni kitaplar silsilesinde, çok az kitap tutarlılığını sürdürmek adına sağlam iddialar ortaya atmakta iken, geri kalan ezici çoğunluk ise ilahiyat üzerine yazılmış kitap havasına sahip. Bu yeni fikir birliğini işaret etmek için, Tony Brenton'ın 'muhtemelen tarihin en muazzam açmazlarından bir diğeri, aynı İnka İmparatorluğu'nda olduğu gibi" sözlerini örnek verebilirim."
Bu takdirde, devrimin geleceğe bıraktığı en ufak bir miras var mı? Bir asır önce vuku bulmuş olaylar zinciriyle boğuşmanın ya da olup bitmiş süreci ve bunda rol oynamış güçlerin tam olarak ne olduğunu anlamaya çalışmanın, tarihe olan merak dışında herhangi bir sebebi var mı?
Başarısızlık
Cevaplarımıza başarısızlık konusunu irdeleyerek başlayalım. Ocak 2017'de Oxfam dünyanın en zengin 8 insanının, gezegendeki en fakir 3.6 milyar insanın sahip olduğu kadar bir servete sahip olduğunu açıkladı, -ki bu dünya nüfusunun yarısı kadar etmekte.
Dünyanın en zengin ülkelerinden biri olan Birleşik krallıkta ise resmi tahminler ortalama gelire sahip bir işçinin 2021 yılında 2008'de kazandığından daha az kazanacağını gösteriyor.
Bu satırları yazıyorken, Birleşik Krallık Başbakanı Theresa May, adil yasalar ve ekonomik düzenlemeler üzerine kurulmuş bir serbest piyasa ekonomisinin, kolektif toplum eylemenin şimdiye dek ürettiği en muazzam düzen olduğunu iddia eden bir konuşma yapıyor. Şöyle devam ediyor, "Şüphesiz bir şekilde, ülkede yaşayan her bir bireyin yaşam standardını yükseltmek için en iyi ve elbette tek sürdürülebilir sistem budur."
Ülkenin en zengin muhitinde yer alan Grenfell Kulesi'nde çıkan yangından, orada ölen 80 fakir insanın ölümünden ve geride kalan yüzlerce insanı ihmal ederek, gider masraflarını azaltmak için yerinden yurdundan ettikten tam 3 ay sonra bu sözcükleri etmek, basitçe mide bulandırıcı.
Daha küresel bir ölçekte bakıldığında, tüm dünya Karayipler ve Güneydoğu Asya'daki olağanüstü hava koşullarının nasıl can aldığına seyirci kalıyor. Donald Trump gibileri ise halen iklim değişikliğinde insan parmağı olduğu gerçeğini inkar ediyor.
Aynı zamanda, ABD başkanı, Kuzey Kore lideri Kim Jong-un'la olan laf dalaşında, 1980'lerden beri görülmemiş derecede bir nükleer çatışmayı başlatacağını belirten konuşmalarını arttırıyor.
Kapitalizm günbegün başarısızlığa yürüyor. Dünyanın ezici çoğunluğunun temel insani ihtiyaçlarını karşılamakta dahi başarısız oluyor. Kapitalist dünyanın iktisadi eşitsizliği ve savaşları insanları mültecilere dönüştürüyor. Avrupa'da rahat nefes almak için sığınacak bir liman ararken denizin ortasında boğulmalarına göz yumulan mültecilere. Kapitalizm tüm gezegeni nükleer savaş ve çevre felaketi tehlikelerinin arttığı bir geleceğe taşıyor.
Ve parlamentolar aracılığıyla bu konularda reform paketleri çıkarma teşebbüsleri şimdiye dek hiçbir işe yaramadı. Geçen yüzyıl boyunca, pek çok ülkede sayısız sol hükümet iktidara geldi ve bunların pek çoğu kapitalizmin en kötü zararlarının bir kısmını geçici olarak da olsa iyileştirme yetisine sahipti. Fakat bunların hiçbiri kapitalizmin en temel, vahşi unsurunu yürürlükten kaldırmaya muktedir değildi. Bu unsur ise, oldukça küçük bir azınlığın devasa büyüklükteki kitleleri sömürmesi ve servet yaratan tüm üretim araçlarını kontrol etmesiydi.
Rus Devrimi ve daha spesifik olarak Ekim Devrimi, bu gerçekliğe cesur bir şekilde karşı koydu ve bir süreliğine de olsa toplum dinamiklerinin nasıl farklı şekilde işleyebileceğinin mümkün olduğunu gösterdi.
Bu farklı dinamikler, Lenin ve Bolşeviklerin kitlelere verdiği olağanüstü zeka ürünü emirlerce oluşturulmadı; bilakis işçilerin yoğun öz-eylemleri üzerine inşa edildi. Bu öz-eylemler işyerleriyle sınırlı kalmadı, asırlar boyunca Rus işçi ve köylülere zorluklar yaşatan çeşitli baskılarla ve politik saldırılarla da mücadele etti.
Öfke
Ekim Devrimi, öfke patlamasının doruğa ulaştığı Şubat Devrimi'ne kıyasla görece kansız geçti. Esasında şiddetsiz eylemler kaçınılmazdı. Çünkü Şubat'tan Ekim'e dek işçiler, hem burjuva demokrasisinin (ki bu Çar'a yönetimden el çektiren, pek çok baskıcı politikayla beraber Birinci Dünya Savaşı'na devam eden Geçici Hükümet'in çerçevesini çizdiği bir demokrasiydi) hudutlarının nereye dek çizildiğini, hem de kendi güçlerinin boyutunun ne kadar genişleyebileceğini tecrübe ettiler.
Aşağıda yer verdiğim "Sovyetler İşbaşında" başlıklı John Reed makalesi özetle, işçilerin fabrikaları kendilerinin yönetmesi için nasıl basınç uyguladıklarını, üretim sürecini nasıl tamamen kavradıklarını ve üretilen mallar için bir dağıtım ağını nasıl kurduklarını anlatıyor. Bu hızlı öğrenme süreci, Ekim Devrimi'nin akabinde, eski devlet parçalanıp Sovyetler onun yerini aldığında, işçileri yönetici sınıf olmaya uygun hale getirdi.
Sovyetler Şubat Devrimi'nin hemen ardından kurulmuştu ve işçi, asker ve köylü delegelerinden oluşuyorlardı. Devrim için ve devrimin ardından işçi devleti için günbegün stratejik kararlar aldılar.
John Reed (aşağıda) Sovyetlerin ne kadar demokratik ve halkın durumuna duyarlı olduğunu yazmıştı. Ayrıca insanların politik figürler yerine politik fikirlere ve bu fikirlerin durduğu konumlara oy verdiklerini işaret etmişti. Ve bu demokratik süreç sayesinde Bolşevikler Ekim Devrimi'nin lideri konumuna gelmeye layık görüldü.
Kendi fikirlerini kitleler üzerine dikte etmekten çok uzak olan Bolşevikler, Sovyetler içerisinde çoğunluk olmayı politik stratejileri sayesinde elde ettiler. Misal, Bolşeviklerin bir politikasına göre, Rus işçiler ve köylüler gerçekten özgürlüklerini kazanmak, savaşı bitirmek, toprak sorununu çözmek istiyorlarsa, iktidarı burjuvaziden almalı ve toplumu sömürülen-baskı altında ezilenlerin faydalanacağı şekilde yönetmeliydi. Buna bağlı olarak Bolşevikler, kadınları, etnik ve dini azınlıkları eylemlerinin ve sloganlarının merkezine koymuştu.
Ekim'den sonra dahi liderlik hesap verebilir, keza azledilebilir/geri çağrılabilir bir konumda olmaya devam etmiştir: "Sovyet Hükümeti kurulduğundan bu yana, başkan Nicolai Lenin olmuştur. Eğer onun liderliği yetersiz görülseydi, Lenin Rus kitlelerin temsilcileri tarafından herhangi bir anda ya da birkaç hafta içinde doğrudan Rus halkının kendisince görevinden alınabilirdi."
Rus Devrimi ne bir darbeydi, ne de saçma bir deney. İşçilerin kendi eylemlerinin kitlesel düzeyde yoğunlaştığı birkaç senelik bir zaman dilimiydi. Birkaç on yıl önce Karl Marx'ın savunduğu gibi, işçi sınıfının kendini özgürleştirme eylemiydi. Bu eylemler, Lenin ve Bolşeviklerin devrimci politik yönlendirmeleri ile başarılı hale gelebildi.
Rus Devrimi'nin trajedisi, başka ülkelere sıçrayamaması ve izole şekilde hayatta kalamamasında yatar. Bu izolasyon durumu, Stalin ve onun sosyalizmi tersyüz ederek yönetimi sınıftan partiye veren politikalarına alan açtı. Ne var ki, Stalinizm meselesi başka bir makalenin konusu.
Dönüşüm
1918 Alman Devrimi'nden, 2011 Mısır Devrimi'ne dek, 1917'den bu yana pek çok devrim yaşandı. Devrimler, insanlar sömürüldüğü ve baskı altında tutuldukları sürece devam edecek. Fakat Ekim 1917'nin hala aşırı önemli olmasının nedeni, sokakta eylem yapan ya da rejim değiştiren kitlelerden öte bir anlamı olmasıdır: bu devrim toplumun yapısını kökünden değiştirmiştir ve sınıfların topyekun ortadan kaldırılması gayesinin mümkün olduğunu gösteren bir devlet yapısının ortaya çıkabileceğini göstermiştir. Amy Leather'ın geçen ay yazdığı üzere, işçi devleti, hakiki şekilde özgür, sınıfsız bir toplum için geçici bir zorunluluktur.
İşçilerin öz-eylemi bugün 100 yıl öncesinde olduğundan daha büyük bir öneme sahip. İşçi sınıfı o güne kıyasla daha geniş olduğundan değil, acil bir şekilde bu eylemleri görmemiz gerektiğinden. Katalanların bağımsızlık talebi üzerine İspanyol devletinin içine girdiği kriz bu gerekliliği arttıran bir diğer örnek oldu. Barselona'lı liman işçileri, gerçekleştirdikleri kitlesel toplantıda İspanyol polisinin ve jandarmasının [Guardia Civil] denetimi altında çalışmama kararı aldı. Bunu "vatandaşlık haklarının savunusu adı" yaptıklarını ilan ettiler. On binlerce işçiyi temsil eden Katalan CGT sendikası "Diğer sendikalarla vardığımız mutabakat uyarınca, 3 Ekim'de başlayacak bir genel grev çağrısı yaptığımızı bildiriyoruz" açıklaması yaptı.
Bugünlerde Britanya'da Jeremy Corbyn'in İşçi Partisi ise değişim ve sosyalist fikirleri gerçekleştirmeyi mümkün kılan yeni bir hava yakaladı. Fakat, Mark L. Thomas'ın bir makalesinde belirttiği üzere, işçiler için Corbyn'in seçilmesini beklemek, yüksek faiz ödemelerinden 'bugün' nasıl kurtulacaklarına ya da sosyal güvenlik haklarını 'şu anda' nasıl savunacaklarına dair bir çözüm önermiyor.
İşçi sınıfından insanlar örgütlendikleri ve güçlerini patronlara direnmek yönünde yoğunlaştırdıkları sürece, Rus Devrimi bir çıkmazdan çok, geleceğe giden yol olacaktır.
Sally Campbell
(Socialist Review'den Türkçe'ye Doğan Kansız çevirdi)
Dümeni tutan işçiler
John Reed
"Mart [Şubat] Devrimi patlak verdiğinde, pek çok fabrikanın sahibi ve yöneticisi, ya fabrikaları kendiliğinden bıraktılar ya da işçiler tarafından defedildiler.
Amirin, ustabaşının, çoğu kez mühendisin ve muhasebecinin olmadığı bir ortamda işçiler, açlıktan ölmemek için, fabrikaları işler halde tutmak için alternatif yollar bulmak üzere zorluklarla yüzleşti. Her kuruluştan veya kuruluşların bölümlerinden birer temsilci seçilmek üzere bir komite kuruldu. Bu komite fabrikaları yönetmeyi denedi. İlkin bu metot umutsuzluğa yol açtı. Farklı departmanların işlevleri bu yolla koordine edildi. Fakat teknik eğitimin yoksunluğu, bazı işçilerin absürt ürünler ortaya çıkarmasına sebebiyet verdi.
Nihayetinde fabrikaların birindeki komite toplantısında bir emekçi ayağa kalktı ve şunu söyledi: 'Yoldaşlar, neden endişeleniyoruz? Teknik uzman eksikliği çetin bir sorun değil. Hatırlayın, patronun bizzat kendisi mühendislik, kimya ya da muhasebe hakkında hiçbir şey bilmiyordu. Tek vasfı bir şeylerin mülkiyetine sahip olmaktı. Teknik destek istediğinde, bunu yapacak uzmanları işe aldı. Eh, devran döndü ve artık biz patronuz. Hadi, bizimle çalışmaları için mühendis, muhasebeci vs istihdam edelim!'
Novgorod şehrinde bir dokuma fabrikası vardı. Devrimin dört bir yana sirayet ettiği günlerde bu fabrikanın sahibi kendi kendine 'Dert geldi, kapıya çattı. Bu devrim sürdüğü müddetçe kar etmemiz mümkün durmuyor. Bu hareketlilik geçip gidene dek şalteri indirelim gitsin' demişti. Böylece kimyacıları, mühendisleri ve yöneticiyi Petrograd'a giden bir trene binmeye zorladı. Ertesi gün işçiler atölyeyi derhal tekrar işler hale getirdi.
Bu işçiler üretimin teknik süreciyle, hesap kitap kısmıyla ya da pazarlanmasıyla ilgili hiçbir şey bilmiyordu. Dolayısıyla belirli miktarda yakıt, hammadde stoklayıp pamuklu giysiler üretmek üzere işe koyulmak için bir fabrika komitesi seçtiler.
Giysiler üretildikten sonra da ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Öncelikle giysileri kendilerine ve ailelerine ayırdılar. Ardından bazı dokuma tezgahları bozuldu. Komitedeki temsilcilerden birini yakınlardaki makine satan dükkana gönderdiler ve teknik yardım karşılığında pamuklu giysi takası yapabileceklerini teklif ettiler. Sonraları takas etme prensiplerini daha da genişleterek, giysi karşılığında Kharkov'un kömür madencileriyle yakıt, demiryolu işçileriyle ulaşım anlaşmaları yaptılar.
Tüm bunların sonunda, Rusya'nın dört bir yanındaki işçiler sanayi üretimi ve keza ürünlerin dağıtımı için zaruri eğitimi almış oluyordu. Bu nedenle Ekim Devrimi gelip çattığında işçiler sanayi üretimi yapan makinelerin kontrolünü rahatlıkla sağlayabildi."
(Bu okuma parçası Devrim'e tanıklık etmiş ABD'li gazeteci John Reed'in 1918 yılında yazdığı "Sovyetler İşbaşında" [Soviets in Action] makalesinden alınmıştır.)
Sovyetler İşbaşında
John Reed 1918
"Sovyetler, doğrudan fabrikalarda çalışan işçilerin ve tarım arazisinde emek veren köylülerin içinden çıkmıştır. İlk olarak işçilerin, askerlerin ve köylülerin temsilcilerinin Sovyetleri, çeşitli yerleşim yerlerinin nüfusuna ve ihtiyaçlarına göre farklılık gösteren kurallara göre seçildi. Bazı köylerde köylüler, her 50 seçmene bir temsilci düşecek şekilde seçimlerin yapılmasını kararlaştırdı. Garnizonlarda, gücüne bakılmaksızın her bir alay için sabit sayıda temsilci belirlendi. Cephedeki askerlerin Sovyetlerini seçmeleri için farklı bir yöntem belirlendi. Büyük şehirlerde yaşayan işçiler içinse, en fazla 500 işçi başına bir temsilci limiti konulmadığı müddetçe, temsilci seçme metodunun işe yaramaz olduğu bizzat işçilerce temsil edildi. Aynı şekilde, ilk iki Tüm-Rusya Sovyetler Kongresi kabaca 25 bin seçmeni temsilen birer delege ile toplandı.
Rusya'da bulunduğum dönemde faaliyette olan Petrograd İşçi ve Asker Vekilleri Sovyeti, şehir Sovyetlerinin sosyalist devlet altında nasıl yönetim fonksiyonu göstermesi gerektiğine dair bir örnek olarak alınıyordu. Yaklaşık 1,200 vekilden oluşuyordu ve normal koşullar altında iki haftada bir genel toplantı yapıyordu. Aynı zamanda bu 1200 vekil, partilerin güçlerine oranla dağılım gösteren 110 üyeye sahip bir Merkez Yönetim Komitesi seçmişti. Ve bu Merkez Yönetim Komitesi Rusya'da faaliyet gösteren tüm partilerin ve profesyonel olarak faaliyet gösteren tüm sendikaların merkez komitelerine, fabrika komitelerine ve diğer demokratik örgütlere delegasyon davetleri gönderiyordu.
...Sovyet sistemi had safhada esnekti. Aşçılar ve garsonlar veya temizlik işçileri veyahut bahçıvanlar ya da taksi şoförleri örgütlenirse ve temsiliyet talep ederse, delege seçmelerine olanak tanınmıştı.
Delege seçimlerinde orantılı temsiliyet baz alınmıştı. Bu, seçim alanında faaliyet gösteren tüm partilerin kesin bir oranda temsiliyet hakkına sahip olduğu anlamına geliyordu. Ve bu politik partilerin delegeleri, sabit bir dönem için seçilmemişti, herhangi bir zamanda görevlerinden alınmaları mümkündü.
Şimdiye dek kurulmuş hiçbir politik düzen halkın iradesine bu kadar duyarlı ve hesap verebilir olmamıştı. Misal, Aralık 1917'nin ilk haftası boyunca 'Kurucu Meclis' talebiyle yapılmış yürüyüşler ve gösteriler vardı, ki açık söylemek gerekirse bunlar Sovyet iktidarına karşı yapılmış eylemler dizisiydi. Bu yürüyüşlerden birine Kızıl Muhafızlardan sorumsuz bir birey tarafından ateş açıldı ve pek çok insan öldürüldü. Bu ahmakça şiddete çok hızlı şekilde tepki verildi. 12 saat içerisinde Petrograd Sovyeti'nin genel yapısı değiştirildi. Bir düzineden fazla Bolşevik vekil görevden alındı ve yerlerine Menşevikler getirildi. Halkın bu değişime olan müsamahası 3 hafta sürdü, Menşevik vekiller teker teker emekli edildi ve Bolşevikler göreve geri çağrıldı."