Güney Afrika tarihinin uzun bir dönemini “aparthaeid” adı verilen, beyazlardan oluşan azınlığın ülkenin geniş bir kesimini oluşturan siyahlar üzerinde ekonomik, sosyal ve politik güç kullandığı ırk ayrımcı bir rejim oluşturmakta.
Güney Afrika’ya gelen Hollanda asıllılar, İngilizler ve Kıta Avrupa’sından gelen sömürgeci güçler, ganimetleri ülkelerine taşımak yerine bölgeye yerleştiler. 1800’lü yılların sonunda Johannesburg yakınlarında zengin maden yataklarının bulunmasıyla birlikte burası ülkenin siyah ve beyazların yaşadığı en büyük kent haline geldi. Kendilerini Afrikanerler olarak adlandıran beyazlar ülkenin zengin topraklarını ve madenlerini işletmekteydi. Aynı süreçte İngiltere ve Afrikanerler arasında yapılan savaş sonucunda 1910 yılında Güney Afrika Birliği kuruldu. 1961’de yeni anayasa ile Güney Afrika Cumhuriyeti ilan edildi.
Bu dönemde beyazlara siyasal yetkiler de verildi. 1913 tarihinde yayımlanan ayrımcı bir yasayla siyahların yaşam alanları belirlendi. Ayrıca siyahların bağımsız veya kiracı olarak tarım yapma hakları ellerinden alındı. Siyahlar beyazların çiftliklerinde ücretli olarak çalışmaya zorlandı.
Apartheid rejimi
II. Dünya Savaşı'nın ardından ülkede azınlıkta olan beyazlar, hakimiyetlerini Ulusal Parti önderliğinde genişletti. 1948 yılında iktidara gelen Ulusal Parti, Apartheid politikalarını uygulamaya koydu. Bu politikalar doğrultusunda parlamentoda pek çok ırkçı yasa kabul edildi. Karma evlilikler yasaklandı. Sadece evlenmek değil siyahlar ve beyazlar arasında gerçekleşecek bir cinsel ilişkinin de önüne geçilmeye çalışıldı. Evlenmeleri yasak olan çiftlerin birlikte yaşamaları da önlendi. Bu nedenle bazı çiftler ülkeyi terk etmek zorunda kaldılar. Bu konuda bizzat polis tarafından çok aktif ve katı denetimler yapıldı. Evlere, yatak odalarına baskınlar düzenlendi. 1952 yılında yeni bir yasayla tüm siyah erkekler için kimlik benzeri belge taşımak zorunluluğu getirildi. 1956 yılında bu yasalar kadınlar için de geçerli hale getirildi.
Irkçı rejimin en acımasız uygulamaları 1960-1994 yılları arasında kendini gösterdi. Bu yıllar arasında yaklaşık 3,5 milyon siyah yaşadıkları yerlerden zorla göç ettirildi. Yeni kurulmuş ekonomik ve sosyal altyapıları olmayan bölgelerde yokluk içinde yaşamaya zorlandı. Apartheid rejimi açısından eğitim sistemi çok önemli bir araçtı. 1953 yılında eğitimde ırk ayrımına dayalı zorunlu kurallar getirildi. Dönemin bakanı Dr. H.F. Verwoerd siyahların çocukluktan itibaren verilecek eğitimin Avrupalılarla eşit olmayacaklarını, belli iş kapasitesinin üzerine çıkamayacaklarını öğretmek gerektiğini ileri sürüyordu. Ona göre siyah çocuklara kullanamayacakları bir bilim olan matematiğin öğretilmesi gereksizdi. Eğitimde fırsat eşitsizliği yasa haline getirildi. Siyahların eğitimi için beyazlara oranla daha az bütçe ayrıldı.
Güney Afrika ulusal hareketi
İleride Afrika Ulusal Kongresine(ANC) dönüşecek, çeşitli yerli topluluklarının şeflerinden, toplumsal örgütlerin ve kilise temsilcilerinden oluşan Güney Afrika Yerli Kongresi 1912 yılında kuruldu. Güney Afrika’daki tüm halkların bir araya gelerek hak ve özgürlüklerini ırk, din ve dil ayrımı gözetmeden savunmasını ilke edindi. 1923 yılında kurulan ANC yerli halkın topraklarından kopartılarak madenlerde çalıştırılması için çıkartılan arazi kanununa karşı siyahların dolaşım hakkını kısıtlayan pasaport kanununa karşı mücadele yürüttü. Madenci grevlerini destek verdi.
Özgürlük sözleşmesi
ANC tarafından düzenlenen şiddet içermeyen geniş katılımlı protesto kampanyaları, sivil itaatsizlik eylemleri, rejimin ırkçı politikalara hız vermesi sonucu radikalleşmeye başladı. Özellikle gençlik örgütlenmesi içinde yer alan Nelson Mandela, Oliver Tambo ve Walter Sisulu gibi isimler hareketin içinde de sivrildiler. Hareket; grevler, boykotlar temelinde gelişen mücadeleler ve sivil itaatsizlik kampanyalarıyla kitleselleşmeye başladı. Hintli, Asyalı ve melez işçilerden oluşan geniş işçi sendikaları ANC ile ortak eylemler düzenlediler. Irkçı rejime karşı beyazlara ait örgütlerin katılımıyla toplanan Halk Kongresinde kabul edilen Özgürlük Sözleşmesi siyah hareketin temel metnini oluşturdu. Irkçı rejime meydan okuyan kongrede; toprakların, topraksızlara verilmesi, siyah halka ikamet ve serbest dolaşım hakkı, iş ve can güvenliği, ırk ve milliyet ayrımı olmaksızın parasız ve zorunlu eğitim, asgari ücret belirlenmesi ve çalışma saatlerinin kısaltılması gibi pek çok talep kabul edildi ve imzalanan sözleşmede yer aldı. Özgürlük Sözleşmesini komünist bir metin olarak değerlendiren rejim ANC liderliğini tutukladı
Sharpeville Katliamı sonrasında yaşanan gelişmeler ANC için bir dönüm noktası oldu. Pasaport yasasını protesto etmek için düzenlenen protestoda kalabalığa ateş açılması sonucunda 69 kişi yaşamını yitirdi. Sonrasında binlerce insan tutuklandı ve ANC yasaklandı. Bu olay sonrasında ANC liderliği silahlı mücadele başlattı. ANC'nin silahlı kanadının liderliğini üstlenen Mandela kısa sürede yakalandı ve idamdan kurtuldu; ancak ömür boyu hapis cezasına mahkûm edildi.
Grevler ve boykotlar
1970’li yıllarda ekonomik krizin de etkisiyle grevler ve öğrenci isyanları patlak verdi. 1973’te Durban Grevi sendikal hareketin de güçlenmesinin önünü açtı. Hükümetin siyah öğrencilerin derslerinin yarısının Afrikaner dilinde olmasını zorunlu hale getiren bir düzenlemesine karşı 20.000 öğrenci Soweto’da büyük bir protesto yürüyüşü düzenledi. Polisin kalabalığa ateş açması ve 13 yaşında bir çocuğun ölümü tüm ülkede büyük bir öfkeye ve geniş çaplı gösterilere yol açtı. Gösteriler bastırıldı. Ancak siyahların mücadelesinde yeni bir direniş ruhu kazandırması açısından dönüm noktası oldu. Rejimin tüm saldırıları ve katliamlarına rağmen sokak gösterilerinin ardı arkası kesilmedi. Grev ve boykotlarda siyasi iktidarı hedefleyen talepler yer almaya başladı. Siyahların yaşadığı bölgelerde belediye ve devlet binaları basıldı. 300 bin maden işçisinin greve çıkması ve buna diğer sektörlerdeki kitle grevlerinin eşlik etmesiyle birlikte ırkçı rejimin de sonu geldi. 1990 yılında ANC ve diğer siyasi örgütler üzerindeki yasaklar kaldırıldı ve müzakereler başladı. Nelson Mandela ve diğer liderler serbest bırakıldı.
Irkçılık kaybetti, özgürlük kazandı
Kuşkusuz ulusal hareketlerin benzer yönleri olmakla birlikte birbirinden ayrılan pek çok özellikleri var. Ancak her ulusal mücadeleden öğrenilmesi gereken tek bir ders var. Başka ulusları ezen ulusların emekçileri, ezilen ilişkisi ortadan kalkmadan özgürleşemez. Güney Afrika’da her türlü baskı ve zulmün kaynağı olan ırkçı rejimin yıkılması demokratikleşme açısından büyük bir kazanım oldu. Özgürlük ve demokrasi mücadelesinin öncülüğünü yapan ANC, tüm dünyada ezilen uluslara emsal oldu. 1994 yılında işçi sendikalarının da desteklediği ittifakla iktidara geldiğinde ezilen tüm halkların simgesi haline dönüşmüştü. 27 yıl hapiste yatan, terörist olmakla yaftalanan hareketin lideri Nelson Mandela Cumhurbaşkanı seçildi. Güney Afrika’nın siyah halkı günlerce coşkulu kutlamalar yaptı. Apartheid rejimine karşı zorlu bir mücadele veren kitle hareketi anayasal bir zafer elde etti.
Müzakereler sonucu çatışmalar dolu tarihi aşan, tüm insanları ortak yurttaşlık çerçevesinde buluşturan ve ekonomik, sosyal hakları garantileyen çok önemli bir adımdı bu. Çünkü apartheid sonrası oluşturulan anayasa burjuva demokratik sistemdeki tüm unsurları kapsamakta. Yargı, yasama ve yürütme arasındaki ayrımlar var. Hatta anayasada insan hakları ve kadın haklarının arkasında duran, toplumsal cinsiyet yönelimlerine saygılı ifadeler yer almakta. Ancak tüm kapitalist ülkelerde olduğu gibi yoksulların mahkeme sistemine ulaşmasında engelleri var.
Sıra kapitalizmde
Öte yandan Güney Afrika Ulusal mücadelesinin önderliğini oluşturan ANC ve liderliğinin mücadelesi azınlık olan beyazların egemenliğindeki ırkçı rejime karşıydı. Mücadele zaman zaman sistemi hedeflese de asıl olarak kapitalist sistemle derdi yoktu. Siyahlarla beyazlar arasındaki eşitsizliğin kaynağı ırkçı rejim yıkılmıştı. ANC’nin iktidara gelmesiyle birlikte siyahlar ve beyazlar eşit haklara sahip oldular. Eğitim, sağlık ve konut olanaklarına kavuştular. Ancak kapitalizmin temel sorunu eşitsizlik ve yoksulluk sona ermedi. Hükümete gelen ANC liderliği, ırkçılık ve cinsiyetçilik karşıtı demokratik cumhuriyet vaat etti. Apartheid rejimi kalıntılarını ortadan kaldırılması için ülkenin tüm olanaklarını seferber etti. Ancak iktidarı geldikten sadece 18 ay sonra Özgürlük Sözleşmesinin yerine “büyüme, istihdam ve yeniden paylaşım stratejisi” denilen liberal bir program ikame edildi. Yeni liberal politikaların uygulayıcısı liderlik yolsuzluk skandallarıyla gündeme geldi.
Bugün Güney Afrika'da bugün nüfusun üçte ikisi yoksulluk sınırının altında yaşıyor,eşitsizlik açısından dünya çapında ikinci ülke, nüfusun yüzde 25'i işsiz. 2012 yılında ülke büyük grevler ve işçi eylemleriyle sarsıldı. ANC hükümeti grevci maden işçilerine saldırdı ve çok sayıda madenciyi öldürdü. 2015 yılında öğrenciler harçlara isyan etti. Dünyanın en ırkçı rejimini yıkan işçi sınıfı şimdi ANC hükümetiyle karşı karşıya. Şimdi sıra kapitalizmde…
Çağla Oflas
(Sosyalist İşçi)