Troçki: Karanlık arttıkça parlayan yıldız

12.11.2016 - 08:55

Rus devriminin önderlerinden Lev Troçki, 7 Kasım 1879’da doğdu.

Troçki’nin hayatı hem devrim öncesi Rus işçi sınıfı hareketinin hem de Rus devrimin tüm iniş ve çıkışlarını yansıtması açısından önemlidir. Sınıf mücadelesinin yükseldiği dönemlerde 1905 Sovyeti’nin liderliğini yapmaktan, Ekim Devrimi’nin pratik örgütçülüğüne kadar bir dizi önemli rol oynayan Troçki, 1930’ların ortalarından itibaren işçi sınıfının dünya genelinde aldığı bir dizi yenilgi sırasında sürgünde bir devrimci olarak marksist geleneği sürdürmeye çalışacaktır. Stalinistler tarafından bir ajan olmakla suçlanırken, kapitalistler tarafından uzlaşmaz bir fanatik olarak görülen Troçki’nin bu iki grubun da nefretini çekmesi tesadüf değil. Doğumundan 137. yılında, Troçki’nin hem dünya genelinde sınıf mücadelesine hem de sosyalist teoriye yaptığı katkılar önemini koruyor ve bugünkü mücadelelerde yol gösteriyor.

Troçki 1879’da Ukrayna’da Yahudi bir çiftçi ailesinin beşinci çocuğu olarak doğdu. Odessa’daki eğitimin ardından gittiği Nikolayev’de Marksizmi benimsedi ve burada Güney Rusya İşçi Birliği’ni kurma çalışmalarına katkıda bulundu. İki yıl sonra birliğin 200 üyesiyle birlikte tutuklanıp Sibirya’ya sürgüne yollandı. 1902 yılında sürgünden kaçmayı başarıp Lenin’in bulunduğu Londra’ya gitti ve onunla birlikte çalışmaya başladı. Bu çalışma arkadaşlığı 1903 yılındaki Rus Sosyal Demokrat Partisi’nin ikinci kongresine kadar sürecekti. Genç Troçki bu kongrede Lenin’in karşısında yer aldı ve onun parti modeline karşı Menşeviklerin Batılı sosyal demokrat partileri temel alan modelini savundu. Oysa Troçki’nin partinin kendisini sınıfın yerine koyması tehlikesine karşı getirdiği eleştiriler değerli olsa da, o Lenin’in parti anlayışını yanlış anlamıştı. Troçki kısa süre sonra Menşeviklerden de kopsa da 1903’te Lenin ile birlikte davranmamış olması Bolşevik Parti’nin geliştiği 1903-1917 döneminde parti dışında kalmasına neden oldu. Bu durum sonraları Bolşevik kadroların güvenini sağlamakta zorluk yaşadığında önemli bir sorun olacaktı.

Troçki sürgündeyken Rus işçi hareketi gelişiyordu. Ülkenin batısındaki Petersburg ve Moskova şehirlerinde mücadeleci bir işçi sınıfı oluşmuştu. 1905 yılının 9 Ocak günü Çar’a reform isteğinde bulunan binlerce işçiye askerlerin ateş açması devrimi başlattı.  Kanlı Pazar olarak anılan bu olayın ardından başlayan grevler 122 şehirde 1 milyondan fazla işçiye ulaştı. Şehirlerdeki grev komiteleri, grev sürecince hayatı organize etmek, fırınları ve ulaşımı açık tutmak için bir araya geldi. Böylece daha sonra Rusya’daki işçi demokrasisinin temelini oluşturacak Sovyet (Rusçada konsey) doğdu. Sürgünden dönen Troçki’de ülkedeki en önemli Sovyet olan St.Petersburg Sovyet’inin başkanlığına seçildi. Troçki’nin başkanlığındaki Sovyet basın özgürlüğünü getirdi, sekiz saatlik işgününü kabul etti ve köylülüğü kazanmaya çalıştı. Ama Sovyetler iktidarı ele alacak kadar gelişmemişti. 3 Aralık’ta askerler Sovyet’i basarak Troçki’yi tutukladı. 1905 Devrimi Çar’ı bir meclis (Duma) kurmaya zorlamış, bir dizi kazanım yaratmış ama iktidarı alamamıştı.

Troçki, liderlerinden biri olduğu 1905 Devrimi’nin ardından Rus Devrimi’nin gelişimine yönelik olarak hem Bolşeviklerden hem de Menşeviklerden farklı bir tutum geliştirdi. Her iki örgüt de Rusya’da günün görevinin sosyalist değil bir burjuva demokratik devrim olduğunda birleşiyorlardı. Ancak Menşevikler bu görevi ülkedeki burjuvazinin yapacağına vurgu yaparak, partinin görevinin burjuvaziyi desteklemekle ve reform mücadelesiyle sınırlıyorlardı. Lenin’in önderliğindeki Bolşevikler ise Rus burjuvazisinin bir devrime liderlik edecek güç ve kararlılıktan yoksun olduğunu biliyor bu yüzden gelmekte olan devrimin toplumda azınlık olan ama önemli bir kolektif güç taşıyan işçilerle yoksul köylülerin ittifakından doğacağını ve bunun sonucunda “işçilerin ve köylülerin demokratik diktatörlüğünün” kurulacağını savunuyorlardı.

Troçki ise 1905 devriminin derslerine dayanarak işçi sınıfının öncü rolünü vurguladı. Devrimi işçi sınıfı yapacak ama savunduğu talepler köylüleri de kazanmasına neden olacaktı. Geç gelişmiş Rus burjuvazisi bir devrimin liderliğini yapacak kadar cesur ve tutarlı değildi, bu yüzden işçi sınıfı hem “demokratik” devrimi gerçekleştirmeli ama bunun ardından hiç durmadan sosyalist devrime ilerlemeliydi. Devrim aşamalı değil sürekli olacaktı. Ancak Rus işçi sınıfının Rusya gibi bir köylü denizindeki işçi adalarına dayanarak burada sosyalizmi kurması imkânsızdı. Bu yüzden sosyalist devrim tüm dünyaya yayılmalı, özellikle Batı’da gerçekleşecek devrimlerle sosyalizm tüm dünyada egemen hale getirilmeliydi. Tek ülkede sosyalizm imkânsızdı, sosyalizm yalnızca bir dünya devrimi ile kurulabilirdi.

Troçki 1905 Devrimi’nin bastırılmasından sonra tekrar Avrupa’ya gitti, Balkan savaşları sırasında bir Rus gazetesi için cephe muhabirliği yaptı. Bolşeviklerin yıldızı parlarken o fiili mücadelenin dışında kalmıştı. Ancak Birinci Dünya Savaşı başladığında Troçki Lenin ile birlikte tereddütsüz bir şekilde savaşa karşı çıktı ve asıl düşmanın içeride olduğunu vurguladı. 1917 yılındaki Şubat Devrimi’nin ardından o sırada bulunduğu Amerika’dan 4 Mayıs’ta Rusya’ya geldi. Kısa bir süre sonra Bolşeviklere katıldı. Devrim döneminde yaşananlar Troçki’nin analizini tamamen doğruladı. Rus burjuvazisinin partisi olan Kadetler en basit demokratik talepleri bile gerçekleştiremediler. Onların gücü azalırken ekmek, toprak ve barış sloganını kullanan Bolşeviklerin gücü arttı. 1917’ye gelindiğinde Lenin de devrimin gelişimi konusunda Troçki gibi düşünüyordu. 23 Eylülde Petersburg Sovyet’inin başına geçen Troçki 1917 Ekim Devrimi’nin örgütlenmesine başrol oynadı. Daha sonra en büyük düşmanı olacak Stalin o zaman onun için; “Ayaklanmanın örgütsel çalışması tümüyle Troçki’nin liderliğinde yürütüldü” diyecekti.

Troçki Ekim Devrimi’nin ardından kendisini bütünüyle devrimin savunmasına verdi. Kızıl ordunun komutanı olarak önce Rusya’yı işgal etmeye girişen emperyalist devletlere sonra Çarın generallerinin ve toprak sahiplerinin desteklediği Beyaz Orduya karşı savaştı. Bu savaşlar korkunç bir bedel ödenerek kazanıldı, Rusya’nın en önemli tarım toprakları ülkenin elinden çıkmış, devrimi yapan işçi sınıfı onu savunmaya çalışırken cephede ölmüş, Kızıl Ordu’nun kurulmasının yarattığı bürokratikleşme toplumun her kesimini sarmaya başlamıştı. Sonuçta işçi sınıfı bir sınıf olma halini kaybederken parti bürokrasisi büyüdü. Bu koşullar Lenin’in 1924’deki ölümünün ardından işçi demokrasisini savunan Troçki’nin, kendisini bir sınıf olarak örgütleyen bürokratların temsilcisi Stalin karşısında yenilmesine ve Türkiye’deki Büyükada’ya sürgün edilmesine neden oldu.

Troçki’nin 1929’dan 1933’e kadar kaldığı Büyükada’da bir yandan Sol Muhalefeti örgütlemek için dünyanın dört bir tarafından gelen Marksistlerle görüşürken diğer taraftan Almanya’ya ve bu ülkede yükselen faşizme yoğunlaştı. Hitler’in yükselişi sosyalist hareketin daha önce karşılaşmadığı yeni bir olguydu. Alman işçi sınıfının çoğunluğunun desteğine sahip olan Sosyal Demokrat Parti (SPD) Nazilerle Komünistleri iki aşırı uç olarak gösteriyor ve bu uçlara karşı kendisinin desteklenmesi çağrısını yapıyordu. Avrupa’daki en güçlü komünist partilerden olan Alman Komünist Partisi ise Stalin’in egemenliğindeki Üçüncü Enternasyonal’in etkisi altındaydı. Enternasyonal’in altıncı kongresinde kabul eden “Üçüncü Dönem” tezine göre, kapitalizmin yıkılıp sosyalist devrimin güncel bir görev haline geldiği üçüncü döneme girilmişti. Bu teze göre komünistlerin asıl düşmanı sosyal demokrat partiydi, Naziler ise ikincil bir öneme sahipti. Alman Komünist Partisi Naziler iktidara gelse bile bunun kısa süreli olacağını anlatıyor, “Nazilerden sonra biz” diyordu.

Troçki bir yandan faşizmin doğasını, nasıl geliştiğini incelerken bunu onun nasıl yenileceğini bulmak amacıyla yapıyordu. Troçki’nin vardığı sonuç faşizmin toplumun en alt kesimini ve küçük burjuvaziyi işçi sınıfına karşı örgütleyen bir hareket olduğuydu. Faşizm diğer baskı biçimlerinin aksine işçileri kısmi olarak baskılamakla ilgilenmiyor, onları atomize etmeye, sınıf halinden çıkarıp tek tek bireylere dönüştürmeye çalışıyordu. Bir yandan milletvekilleriyle saygıdeğer bir fotoğraf vermeye çalışırken diğer yandan kurduğu sokak çeteleriyle toplumun tüm ezilen kesimlerine ve işçi örgütlerine saldırıyordu. Faşizmin başı küçükken ezilmeliydi ve bunun tek yolu birleşik bir işçi cephesiydi. Komünist işçiler ve sosyal demokrat işçiler faşizme karşı birleşmeli, bu birleşik mücadele sırasında Komünist Parti işçilere sosyal demokrasiyi teşhir etmeliydi. Ancak bu politika Almanya’da bir avuç Troçkist tarafından çok sınırlı bir şekilde uygulanabildi. Alman işçi sınıfının bölünmüşlüğü Hitler’in iktidarına ve birbiriyle kavgalı iki işçi partisinin de imhasına neden oldu.

Sol Muhalefet’in 1933 yılında Hitler’in iktidara gelmesinin ardından, resmi komünist partilerden çıkışı ve bağımsız gruplar oluşturması doğal olarak yeni bir enternasyonali gündeme getirdi. Dördüncü Enternasyonal 1938 yılında Paris’te kurulurken, Troçki kuruluş kongresine katılamadı. Troçki hayatının son döneminde, dünyanın bir dizi ülkesinde güçlükle toplanmış olan devrimci örgüt çekirdeklerini gelmekte olan dünya savaşına hazırlamaya ve onları donatmaya odaklandı. Onun bu dönem yazdıklarına mücadelenin zayıf olduğu bir dönemde kurulan ufak örgütlerin kaçınılmaz özelliği olan hizip kavgaları, örgütsel bölünmelere müdahaleler damgasını vurdu.

Bir avuç Troçkistin bir yanda Stalinistler diğer tarafta Naziler tarafından öldürüldüğü bu karanlık yıllarda Troçki parlak bir gelecek müjdeliyordu. Kapitalizm çöküyordu, Dördüncü Enternasyonal aynı Birinci Dünya Savaşı yıllarında savaş karşıtı sosyalistlerin yaptığı gibi hızla büyüyecek işçi sınıfının öncüsü haline gelecekti. Ancak bu beklentiler doğru çıkmadı. Stalinizm’in egemen olduğu SSCB, Doğu Avrupa’ya yayılarak burada kendi suretinde uydu devletler kurdu. Batı Kapitalizmi ise neredeyse 1973 yılına kadar sürecek bir kesintisiz ekonomik refah evresine girdi. Troçkist hareketin öngörülerle gerçekler arasındaki bu çelişkiden dolayı girdiği krizden çıkması SSCB’nin doğasını yeniden değerlendiren Tony Cliff sayesinde olacaktı. Stalin Troçki’yi hayatının son yıllarında da rahat bırakmadı. Başarısız bir silahlı saldırının ardından Troçki 20 Ağustos 1940’ta Stalin’in bir ajanı tarafından öldürüldü.

Türkiye’de uzun bir dönem sosyalistlerin genelinin Troçki ve Troçkizm hakkında bildikleri tek şey ondan hoşlanmadıklarıydı. Sovyetler Birliği’nin devasa ideolojik etkisi yalnızca doğrudan Stalinizm yanlılarının değil, kendini ondan bir nebze koparanların bile zihnine egemendi. Bu yüzden Troçki yıllarca bir hain ve Nazilerin bir ajanı (!) olarak yaftalandı. Ancak 1989-91 sürecinde doğu blokunun ve SSCB’nin yıkılması bütün bu efsanelerin temelsiz iftiralar olduğunu ortaya çıkardı. Tüm dünyada eski Sovyet bürokratları ya sosyalizmden tamamen vazgeçip yeni zenginlerle dönüştüler veya gerçeklikle bağlarını tamamen kaybedip, SSCB’nin tüm suç ve katliamlarını sahiplenmeyi sürdürdüler. Troçki’nin Stalinizme on yıllar önce yönelttiği eleştiri, bürokrasiyi sosyalizm olarak görmeden devrimci kalabilmenin tek yoluydu. Bu yolu izleyenler 1999’daki Seattle gösterileri ile açılan yeni dönemde varlık göstermeyi başarırken, Stalinistler birkaç küçük ülke haricinde tarihe gömüldüler.

Onur Devrim Üçbaş

(Sosyalist İşçi)



Bültene kayıt ol