Lenin’in sosyalist harekete yaptığı en önemli katkıların başında, Ekim Devrimi’nden önce kaleme aldığı Devlet ve Devrim kitabında anlattığı, işçi devleti anlayışı gelir. Lenin’i bütünüyle yanlış bir şekilde Stalinizmin hatalarından ve bürokratik devlet anlayışından sorumlu tutanlar, Lenin’in böyle baskıcı ve merkezi bir devlet aygıtını savunmadığını bilmeyenler ya da bu gerçeği gizleyenlerdir.
İlk kez 1871 yılında Paris ayaklanmasında ortaya çıkan ve tarihe Komün tipi devlet örgütlenmesi olarak geçen işçi devletiyle ilgili Karl Marx’ın şu vurgusu hangi biçimde olursa olsun burjuva devletiyle işçi devleti arasındaki en köklü ayrımı gösteriyor. Marx Komün’ü şöyle tanımlıyordu: “Komünün gerçek sırrı şuydu: Komün esasen bir işçi sınıfı hükümeti, üreten sınıfın gasp eden sınıfa karşı mücadelesinin ürünü, emeğin iktisadî kurtuluşunun gerçekleşmesini sağlayan nihayet keşfedilmiş siyasal biçim idi.”
Hem Paris’te ortaya çıkan Komün’de, hem de 1905 ve 1917 devrimlerinde ortaya çıkan Sovyet’te radikal değişiklik, kapitalist devlet, küçük bir patronlar azınlığının çıkarları için işlerken, işçi devletinin toplumun büyük çoğunluğu için çalışmasıdır.
Sovyet, seçenlerin seçtikleri delegeleri istediği zaman geri çağırabilme hakkıyla ve Sovyet görevlilerinin maaşlarının ortalama bir işçi maaşı olmasıyla, işçi devletinde görev almayı zenginliği, dokunulmazlığı ve ayrıcalıkları garanti altına alan kapitalist devlette yönetici olmaktan bambaşka bir içeriğe büründürdü. İşçilerin işyerlerinde kolektif iktidarları, işyerlerinde alınan kararların doğrudan demokrasi mekanizmalarıyla alınması, işyerleri delegelerinin ulusal çapta bir araya gelmesiyle oluşan devlet örgütlenmesinin doğrudan demokrasiye en yakın işleyişe ulaşması anlamına geldi.
Küçük bir azınlık toplumun büyük çoğunluğunu ancak karmaşık, profesyonel ve ayrıcalıklı mekanizmalarla yönetebilir. Nüfusun büyük çoğunluğu, küçük bir azınlığı mülksüzleştirmek ve siyasî iktidardan uzak tutarak esasen kendi kendini yönetmek için son derece basit mekanizmalarla çalışabilir. Toplumun büyük çoğunluğundan bağımsızmış gibi görünen, ama gerçekte toplumun büyük çoğunluğunu baskı altına alan ordu ve polis gibi profesyonel kurumların tümü çoğunluğun kendi demokrasisinde gereksiz aparatlara dönüşeceği için tasfiye edilmek zorundadır.
İşçi devletinin kapitalist devletten farkı, ikincisi sonsuzdan geldiğini ve sonsuza kadar yaşayacağını iddia eden bir baskı aracıyken, birincisinin toplumun sınıflara bölünmüşlüğüne son verildikçe sönümleyecek bir geçiş örgütlenmesi olduğunu ilan ederek işe başlamasıdır. Lenin’in dediği gibi, “İşçi sınıfının yalnız ölüm hâlindeki bir devlete ihtiyacı vardır.”