Koronavirüs, hayatlarımızı doğrudan etkilemeye devam ediyor. Pek çok ülkenin silahlanmaya ayırdığı bütçe hâlen sağlık hizmetlerine ayırdığından çok daha fazlayken kamusal sağlık sisteminin çökmüş olması bugün salgının yaygınlaşmasının temel sebebi.
Hastalığın kendiliğinden kapitalizmin sonunu getireceğine dair düşünceler de dile getiriliyor. Gerçekten de koronavirüs tüm dünyaya kapitalizmin salgın karşısında adaletsiz olmasının yanısıra ne kadar yetersiz olduğunu da gösteriyor ancak bu kapitalizmin bir salgınla ilk sınanışı değil. Birinci Dünya Savaşı’nın ortasında 1918 yılında başlayan İspanyol gribi veya İspanyol nezlesi diye anılan H1N1 virüsüyle yayılan hastalık tüm dünyada etkili olurken ırkçılık, emperyalist savaş ve sınıfsal uçurum yüzünden yaklaşık 50 milyon civarı insan hayatını kaybetti. İspanyol gribi, salgın üzerine bir kitap yazan Laura Spinney’in de belirttiği gibi 1920’lerde devletler tarafından sağlık hizmetinin algılanış biçimini değiştirmesi ve kamusal hizmet anlayışının ortaya çıkışında çok etkili oldu ancak bu kendiliğinden değil insanların örgütlü mücadelelerinin sonucunda oldu.
Irkçılık ve dezenformasyon
İspanyol gribinin gerçekleştiği dönemde sosyal darwinizme dayalı ırkçılık en temel düşünsel akımlardan biri gibi görünüyordu. Kendini bir tür “bilimsellik” kisvesine büründüren bu ırkçılık, Avrupa’nın beyaz ırkının geri kalan ırklara göre üstün olduğunu savunuyor, salgın hastalıkların “geri” ırkları yok ederek “doğal seçilim” ortaya çıkaracağını düşünüyordu.
Bilimsel gerçeğin ırkçıların “bilimselliğinden” çok daha farklı olduğu iki yıl süren salgınla birlikte açıkça görüldü. Salgın, her ulus ve ırktan insanı vurdu, ırkçılığa bilimsel bir temel sağlama çabası hemen ortadan kalkmadı ancak İspanyol gribi bu ırkçılığın sorgulanmasına bir zemin de yaratmış oldu. İspanyol gribi, yaşla ilgili pek çok inanışı da altüst ediyordu çünkü H1N1’in bu formu 20-40 yaş arasındakileri daha çok öldürüyordu. Virüs herkesi etkiliyor olmasına rağmen ölümler sınıfsaldı, yoksullar ve göçmenler arasında ölüm oranı yükseliyordu. Yoksul ülkelerde de ölüm oranları zengin ülkelerden daha yüksekti.
Virüsün adı da savaş ve önyargılarla şekillendi. İspanyol gribi aslında İspanya’da başlamadı. Birinci Dünya Savaşı’na katılmayan İspanya’da, savaşa katılan ülkelerdeki gibi bir sansür yoktu, gribin yayılması hakkında sadece İspanya basını özgürce haber yapınca buradaki durum dünyanın geri kalanından daha kötü göründü, böylece virüs İspanyol gribi olarak anılmaya başlandı. Bugün ABD Başkanı Donald Trump başta olmak üzere bütün ırkçıların virüse Çin virüsü demesi ve Çinlileri sorumlu tutması gibi İspanya gribin müsebbibi olarak görüldü. Ancak yabancı düşmanlığı yer yer farklılık da gösterdi. Spinney’in aktarımına göre bu isim yerleşmeden önce Brezilyalılar virüse Alman gribi, Senegalliler Brezilya gribi diyorlardı, Polonyalılar ise bu virüse Bolşevik hastalığı adını takmıştı.
Askerler aracılığıyla yayılan hastalık
İspanyol gribinde de bugün olduğu gibi devletler ateşkes ilan edip evlerindeki yangını söndürmeye çalışmadılar, üstelik dünyanın o güne kadar gördüğü en yaygın ve ölümcül savaş, bir dünya savaşı yaşanmaktaydı. İspanyol gribi üç dalga hâlinde yayıldı. Başlangıcı için tam bir tarih saptanamasa da 1917 sonu-1918 başı gibi başlayan salgın kısa sürede tüm dünyaya yayıldı. Bu yayılmada sürmekte olan savaşın, sürekli hareket hâlinde olan birliklerin büyük bir etkisi vardı. ABD gibi çeşitli ülkeler hasta olanların savaşa gitmesine izin vermese de henüz virüsü taşıdığını bilmeyen pek çok asker yola çıktı. Askeri üslerde bir arada kalan askerler birbirlerine hastalığı bulaştırdılar. Durumu kötü olan askerlerin sivil bölgelere aktarılmasıyla da virüsün yayılması hızlandı.
Sadece savaş değil sömürgecilik de yayılmaya neden oldu. Örneğin, İngiliz tarihçi John Westmoreland’in yazdığına göre Hindistan’daki 17 milyon ölümün 13.8 milyonu İngilizler tarafından yönetilen bölgelerde gerçekleşti.
Hastalığın üçüncü ve son dalgası ise terhis sonrası askerlerin evlerine dönmeye başlamasıyla yayıldı.
Kâr değil yaşam
1917 yılında henüz salgın başlamadan önce Rusya’da Ekim Devrimi olmuş, işçi sınıfı iktidarı ele geçirmişti. Ekim Devrimi, sadece sağlığı herkes için bir hak olarak ele almakla kalmadı, ilk hamlelerinden biri olarak Çarlık Rusya’sının girdiği emperyalist savaştan çekilerek hastalığın yayılmasına katkıda bulunan askeri güçlerden birini sahadan çekmiş oldu. Ancak burjuvazi açısından işçi sınıfının iktidarı kabul edilebilir değildi, bir sürü emperyalist orduyla Rusya’ya saldırdılar. İspanyol gribi, devrim Rusya’sında da can aldı.
Savaş, salgın hastalıklar ve kıtlıktan bıkan işçi sınıfı, Rusya’daki 1917 Ekim Devrimi’nin de etkisiyle içinde bulunduğu koşullara tepki göstermeye başlamıştı. İspanyol gribinin yaşandığı yıllar insanların ya savaşta ya da hastalıkla ölmeyi beklediği değil kaderlerini ellerine aldıkları yıllar oldu. Dünyanın pek çok yerinde işçi eylemleri hız kazandı, özellikle savaşa katılan ülkelerde işçiler giderek daha yüksek sesle savaşa karşı seslerini yükseltmeye, savaş ile yoksulluk arasında bağ kurmaya başladılar. 1919 yılında İtalya’nın kuzeyinde işçi konseyleri kurulmuştu ve İki Kızıl Yıl adı verilen devrimci dönem yaşanmaktaydı. Kasım 1918’de Almanya’da ise savaşın en büyük sorumlularından olarak görülen Kaizer II. Wilhelm bir devrim ile yıkıldı, koşullar bir sosyalist devrime çok yakın hâle gelmişti.
İtalya’da Torino’ya sıkışan devrim yenildi, Almanya’da cumhuriyet kuruldu ama hareket sosyalizm ile sonuçlanmadı. Bunlara rağmen işçi sınıfının dünya çapındaki örgütlülüğü ve salgın sağlığın bir kamusal sorun olarak ele alınmaya başlamasını yanında getirdi. Sağlık sisteminde bir dönüşüm başladı.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında herkes için kamusal sağlık hizmeti yaygınlaşmaya başladı. Bunun bir yanını işçilerin örgütlü mücadelesi ve kazanımları oluşturdu, diğer yanı ise kapitalizmin daha uzun süre sömürebilmek üzere daha sağlıklı işçi kuşakları istemesiydi. Neoliberalizmile birlikte sağlık da diğer kamu hizmetleri gibi kişinin özel sorunu olarak değerlendirilmeye başlandı. Kamusal sağlık sistemleri her geçen gün daha fazla çöktü.
Bugün COVID-19’un bu hızla yayılmasının en büyük sebebi bu çöküş. Üstelik sadece yerel düzeyde değil, küresel olarak da böyle… İklim değişimi, yoksulluk, savaşlar, cevap verilemeyen virüsler, hepsi küresel bir sistemin, kapitalizmin ürünü. Başka bir dünyada virüslerle karşılaşmayacağımızın garantisi yok ama patronların kâr etmediği bir dünyada yaşamın öne çıkacağı açık.
Can Irmak Özinanır
(Sosyalist İşçi)
Fotoğraf: 1917 Ekim Devrimi, Petrograd - Rusya