Portreler: Karl Marx

03.11.2019 - 08:46

Uluslararası sosyalist geleneğin önde gelen isimlerinin kısa yaşam öyküleri, Portreler serisinde...  

Karl Marx, 1818 yılında Almanya’nın Trier şehrinde orta sınıf bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Bonn’da hukuk okuduktan sonra Berlin’e giderek hukuk ve felsefe eğitimini burada sürdürdü. Berlin’de iken dönemin önemli felsefecilerinden Hegel’in eserleri ile tanışan Marx, Genç Hegelciler adı verilen ve radikal liberallerden oluşan bir çevreye dâhil oldu. Doktorasını son olarak Jena Üniversitesi’nde bitiren Marx, hayatının çoğunluğu boyunca gazetecilik yapmıştır. Rheinische Zeitung,  Deutsch-Französische Jahrbüche (Alman-Fransız Yıllıkları) gibi gazetelerde çalışan ve genç yaşında üst sınıf bir aileden gelen Jenny Von Wesphalen ile evlenen Marx’ın radikalliği giderek artmaya başlamış ve çeşitli işçi sınıfı direnişlerine şahit olması onun dünyayı değiştirecek özne olarak işçi sınıfını görmeye başlamasını, aynı zamanda Genç Hegelcilerden kopmasını sağlamıştır. 1844 yılında hayatı boyunca en yakın arkadaşı ve fikirsel ortağı olacak Friedrich Engels ile tanışmış ve o günden sonra birlikte tarihsel materyalist yöntemi ve teoriyi geliştirmenin yanı sıra devrimci mücadelenin gelişimi için uğraşmışlardır. 

Politik fikirlerinden dolayı önce Paris’e sonra da İngiltere’ye taşınmak zorunda kalan Marx aşırı yoksul bir hayat yaşamıştır. Neredeyse hiçbir düzenli geliri bulunmayan Marx’a genel olarak Engels yardım etmiş, Marx’ın üç çocuğu yoksulluk yüzünden hayatlarını kaybetmiştir.  

Marx ve Engels, 1840’lı yıllarda tam da 1848’de bir devrimci dalga tüm Avrupa’yı sarsmak üzereyken Kutsal Aile, Alman İdeolojisi gibi eserlerle yepyeni bir akımın, merkezine sıradan insanların eylemini koyan bir teorinin öncülüğünü yapmış, hem de 1847’de Komünistler Birliği’nin kuruluşunda yer almış ve bu örgütün programını yani Komünist Manifesto’yu kaleme almışlardır. 

Manifesto’da işçi sınıfına kurtuluşunun kendi eserleri olacağını ve tüm dünyadaki işçilerin birleşmesi gerektiği açıkça söyleyen Marx ve Engels, 1848 devrimci dalgasının geri çekilmesiyle beraber kendilerini daha çok teorik çalışmalara vermişlerdir. Bu yıllarda Marx ilgisini çoğunlukla ekonomi üzerine yoğunlaştırdı. Kapitalizmin, işçinin emek gücünün sömürüsü üzerinden elde edilen artı değere muhtaç bir sistem olduğunu keşfeden Marx, sistemin mezar kazıcısının da bu sınıf olduğunu gösteren bütüncül bir analiz ortaya koydu. Bu çalışmaların en önemlisi Marx’ın hayatının eseri olan ve sağlığında sadece birinci cildini tamamlayabildiği Kapital oldu. 

Marx, sadece ekonomik metinler yazmadı aynı zamanda Fransa’da 1848’den başlayan süreci, sonrasında Louis Bonaparte’ın iktidarını ve nihayetinde Paris Komünü’nü ele aldığı muazzam politik metinlere imza attı. Bu metinler bugün Fransız Üçlemesi olarak anılan Fransa’da Sınıf Savaşları, Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i ve Fransa’da İç Savaş kitaplarıdır. 

Komünistler Birliği’nden 17 yıl sonra Marx ve Engels, Uluslararası İşçiler Birliği yani I. Enternasyonal’in kuruluşunda yer aldı. 1864’te kurulan Enternasyonal sınıfın içindeki pek çok farklı eğilimi bir arada barındırıyordu, bir yandan işçilerin uluslararası mücadelesini tüm insanlığın kurtuluşuna bağlayan bir mücadeleyi şekillendirmeye çalışan Marx, bir yandan da Enternasyonal içindeki elitist eğilimlere karşı mücadele etti. 1871’de Paris Komünü başladığında Marx, komünü “Gökyüzünün fethine çıkanlar” olarak selamladı. Komün’ün yenilgisinin ardından Enternasyonal ömrünü doldurdu. 

Marx, çalışmalarını kendisinin ve ailesinin yıkımına sebep olabilecek bir özveriyle öldüğü güne kadar sürdürdü. 1883’te öldüğünde geriye işçi sınıfının kendi kurtuluşunun kendi eseri olacağını anlatan bir eylem kılavuzu ve mücadele mirası bırakmıştı. 

Can Irmak Özinanır

(Sosyalist İşçi)

Portreler: Friedrich Engels



Bültene kayıt ol