Sudan: Eşikte bir isyan

15.06.2019 - 09:45

İngiltere'deki Sosyalist İşçi Partisi'nin üyesi Charlie Kimber, Sudan’daki ayaklanmanın ulaştığı kritik nokta üzerine yazdı. 

Ayaklanmayı ezmek üzere yapılacak her türlü müdahale devrimi ya kana boğacak ya da daha derin bir değişim mücadelesine doğru itecek. 

Sudan’ın yöneticileri ayaklanmayı kana boğmaya çalışıyorlar. Geçen hafta Hartum’daki protesto kampına yaptıkları saldırı 110 kişinin katledilmesiyle sonuçlandı – ki rakamların bundan fazla olduğuna emin olalım. 

Askeri rejim devrimcileri dövmesi, tecavüz etmesi ve öldürmesi için Darfur bölgesinde yıllarca katliam yaparak çelikleşmiş bir katiller ordusu olan Çevik Destek Kuvveti’ni (The Rapid Support Force) kullandı. 

Hartum dışında 13 şehirde de oturma eylemleri vahşice dağıtıldı. Ölü sayısını bilmiyoruz. 

Şu an hayati bir dönüm noktasındayız. Ya acımasız karşı devrimin zaferine şahit olacağız ya da devrimin derinleşip daha da radikalleştiğini ve kökten bir değişim isteğiyle ileri atıldığını göreceğiz. 

Ekmek fiyatlarını protesto etmek için başlayan Sudan devrimi tam altı aydır mücadele ediyor. 

Mücadelenin düzeyi o kadar yüksekti ki ordu 30 yıldır iktidarda olan Ömer El-Beşir’i indirmek zorunda kaldı. 

Sudan ordusu Beşir’i feda etti ama Beşir’in Sudan’ı yönetmek için kullandığı temel araçları elinde tutuyor. 

Şu an ülkeyi generallerin oluşturduğu Geçici Askeri Konsey (TMC) yönetiyor. Beşir gitti ama böl ve yönet ilkesinin belkemiği olan ağır askeri rejimle 30 yıl iktidarda kalmış Beşirizm ülkeyi yönetmeye devam ediyor. 

Lakin devrimi bölmek o kadar da kolay olmadı. Nerdeyse iki aydır sıradan insanlar iktidarın sivilleşmesi için yüzbinlerce kişinin katıldığı oturma eylemleri örgütlüyorlar. 

Tek tek firmalarda başlayan grevler tüm endüstrilere yayıldı ve 28-29 Mayıs’ta genel greve dönüştü. Genel grevin gittikçe büyümesinden korkan ordu harekete geçti. 

Ne zaman bir diktatör kitlesel direnişle indirilse ya da devrimci bir süreç başlasa toplumda birden fazla eğilim gelişir. 

Eski rejimden fayda sağlaya gelmiş gruplar eski sisteme dönmeyi arzu eder. 

1917 Rusya’sında Şubat Devrimi, Çar’ı devirmişti. Sonrasında Çar’ın devlet erkanı, patronlar, toprak sahipleri, askeri figürler “düzeni yeniden tesis etme” fırsatının peşinde koştular. 

Mısır’da 2011 devrimi esnasında, Hüsnü Mübarek’in devlet ve endüstri içindeki uzantıları eski rejimi geri getirmeye çabalıyordu. 

Ayaklanmış bir halkla karşı karşıya olduklarından, tekeri tekrar geriye çevirmeye çalışanların sıklıkla başvurduğu metot terör ve kitle katliamı oldu ve bugün de öyle oluyor. 

Karşı devrim çoğu zaman dış güçlere dayanır. 

Sudan’da katliamdan önce TMC lideri ve yardımcısı Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni ziyaret etmişti. Bu ülkelerin hepsi, bölgede devrimci bir dönüşümden delice korkan ABD ve İngiltere’nin müttefikleri. O yüzden de Geçici Askeri Konsey’e milyarlarca dolar para ve silah yardımı yaptılar. 

Devrimci dönemlerde görülen diğer bir toplumsal eğilim de eski rejimin çöküşünü kabul eden hatta bunu memnuniyetle karşılayan ama devrimin ileri gitmesini zinhar istemeyen gruplarda görülür. 

Bu gruplar genelde eski rejimin önemli unsurlarıyla anlaşma yolları ararlar ve devrimci metotların bastırılmasından yanadırlar. Rusya’da bu kesim Çar’ın yerini almış Geçici Hükümet tarafından temsil ediliyordu. 

Mısır’da Müslüman Kardeşler buna denk düşen bir pozisyondaydı. Mübarek’in düşüşünden sonra seçimle iktidara geldiler ve kimi reformları hayata geçirdiler ama toplumun ekonomik ve siyaseten kökten bir dönüşüm geçirmesine karşıydılar. 

Sudan’da bu kesim eylemlerin parçası olagelmiş bir grup tarafından temsil ediliyor. Ordunun iktidardan çekilmesini istiyorlar ama bunun müzakere ve uzlaşma yoluyla mümkün olduğunu sanıyorlar. 

Bu grup, grev ve işgal eylemlerini muhalefetinin orduyla görüşmelerinde elini güçlendirecek pazarlık kozları olarak görüyor. Ordu bu eğilimi sergileyenlerle bir süre görüşür gibi yaptı çünkü Beşir’in indirilmesinden sonra toparlanmak için zamana ihtiyaç vardı ve gücünü toplar toplamaz tekrar saldırıya geçti. 

Devrimci durumlarda ortaya çıkan üçüncü grup ise başta azınlık olan ama süreç içinde büyüyen devrimcilerdir. Devrimciler sadece yüzlerin değişmesinden ya da egemen sınıfın yeni unsurlarla yeniden karılmasından çok daha fazlasını isterler. 

Eski devletin parçalanıp yeni demokratik biçimlerin yaratılmasını isterler. 

Bolşevikler Rus Devrimi’nde bu rolü oynayan gruptu. Liberal uzlaşmaların getirdiği acı deneyimleri yaşadıkça dönüşen kitlelerle birlikte Bolşevikler azınlıktan çoğunluğa doğru evrildi. 

Liberaller kazansaydı Rusya Birinci Dünya Savaşı’ndan çıkamaz, köylülere topraklarını işçilere fabrikaları veremezdi. 

Derin toplumsal kriz dönemlerinde, bu üç kesim toplumda etki alanlarını genişletmek ve iktidarı almak için yarış halindedirler. 

İsyandan devrime geçiş ordunun yenilgisini ve toplumun yeniden yönetimini örgütleyecek bir gücü gerekli kılar. Seçim yoluyla işyerlerini temsil yetkisi kazanmış işçilerden oluşan işçi konseylerinin doğması gerekir. 

Bu konseyler isyanda aktif olan bir dizi grubun odak noktasını oluşturur. Örneğin Sudan’daki kadın hakları örgütleri ve Darfur, Güney Kordofan ve Mavi Nil’deki çeşitli eşitlik ve hak hareketleri için konseyler bu işlevi gördü. 

İşçi konseyleri temenni ve vaazlarla yaratılamaz. Kitle grevlerinin gerçekliğinden ve üretim ve dağıtıma el koymanın gerekli olmasından doğarlar. 

Örneğin, ekmek işçileri grevdeyken, işçiler nasıl karnını doyurabilir. İşçilerin ve yoksulların nasıl ekmek alacaklarını, fırınların nasıl işletileceklerini organize edecek demokratik bir biçimde işleyen bir örgüte ihtiyacımız vardır. 

Aynı şey enerji santralleri, hastaneler ve Sudan toplumunun tüm kesimleri için geçerli. 

Oturma ve işgal eylemleri işçi konseyleri tarafından organize edildi. Bu konseylerin içinde nüve halinde Devrimci Komiteler vardı. İşçilerin güvenliğini, yiyecek dağıtımını ve düzenli iletişimini organize ediyorlardı. 

Sudan’da meydanlarda olan oturma eylemleri deneyimi işçi konseylerinin olgunlaşması yönünde itki sağlayabilir. 

Sudan’a dair umut verici bazı işaretler var. Hartum katliamının hemen arkasından Batı Kordofan’daki Enerji Petrol Saha Operasyonları Grub’unun işlettiği altı sahada grev başladı. 

Öğretmenler, hastane işçileri, bazı havayolu işçileri ve başka bir takım işçiler greve çıktılar. Sudan Limanı işçileri grevdeydiler. 

Pazar günü, Sudan sistemine göre haftanın ilk iş günü, milyonlarca insan tutuklamalara ve aşağılamalara rağmen greve gitti. 

Hartum’da ve komşu şehir Omdurman’da dükkanlar kapandı, sokaklar boşaldı. 

Bir dizi şehirde orduya karşı kitlesel gösteriler oldu. Büyük bir cesaretle Hartum’daki genç gruplar karşı devrimci RSF’yi engellemek için barikatlar kurdular. 

Devrimin bu kadar inatçı olması ordunun sinirlerinin boşalmasına sebep oldu. Askeri konsey başkanı olan General Abdül Fatah El-Burhan grevden iki gün sonra herhangi bir ön şart öne sürmeksizin muhalefetle tekrar müzakerelere başlamaya hazır olduklarını deklare etti. 

Katil RSF’nin liderliğini yapan General Muhammed Hamden Dagalo oturma eylemlerinde yapılan katliamla ilgili “adil ve tarafsız” bir soruşturma yürütüleceğini duyurdu. 

“Sınırı aşan” herkesin cezalandırılacağının sözünü verdi – ki kendinden başlaması gerekiyor bu durumda. 

Şimdi silahlı kuvvetleri bölecek bir hamle gerekiyor. Bunun potansiyelinin işaretleri var. 

Kanal 4’de gazetecilik yapan Yousra Elbagir devrimin saflarına geçen bir istihbarat ajanıyla röportaj yaptı. 

İstihbarat ajanı oturma eylemlerinin yakınındaki tüm sıradan erlerin silahsızlandırıldığını ve yerlerine karşı-devrimci RSF milislerinin geçirildiğini söyledi. 

Başka bir deyişle generaller sıradan askerlerin sadakatine güvenmiyorlar. Rütbesiz askerler muhakkak ki protestocuların kitlesel katliam emrini uygulamakta tereddüt edeceklerdir. 

Kararlı bir devrimci hareket ordunun en azından zorunlu askerlik yapan kesimini ikna edebilir. Bu kesim isyan ederse ordunun diğer kesimleri nötralize olacaktır. 

Böylesi isyanlar devrimi RSF’ten korumanın araçlarını sağlayabilirler.

Askerlerle daha fazla müzakere ve anlaşma yapmamak gerekir. 

30 yıl iktidarda kalmış bir diktatörlük tabii ki toplumun her yerine nüfuz etmiş ve kimi imtiyaz ve denetim ağları yaratmıştır. 

Sudan toplumu şimdi askeri yönetimin topluma yayılmış tüm unsurlarını temizlemelidir. Bunu yapma potansiyeli ve bunu yapmaya duyulan açlık zaten Sudan toplumunda açıkça gözlemlenmektedir. 

Sudan Elektrik Dağıtım Şirketi’ndeki işçilerin geçen ay grev yaptıklarında taleplerinden biri şirketin genel müdürü ve vekilinin atılmasıydı. 

Batı Darfur’da öğretmenler haftalardır grev yapıyor ve sendikalardan eski rejimi temsil eden yöneticilerin uzaklaştırmasını ve eski rejim tarafından kurulmuş sendikaların dağıtılmasını istiyorlar. 

Bu potansiyeli gerçekliğe dönüştürecek şey siyasi bir liderliktir. 

Tam da böylesi dönemlerde sömürülen ve baskı görenlerin tüm kesimleri içinde örgütlü bir devrimci parti harekete yön verebilir ve devrimin göbeğini erkenden kesmeye çalışanların siyasetini yenebilir. 

General Kornilov Rus devrimini boğmak istediğinde Leon Troçki şöyle yazıyordu: “Devrim kimi zaman karşı devrimin kamçısına ihtiyaç duyar”. Troçki, insanların radikalleşmesinin altında egemen sınıfın gerçek yüzünü görmüş olmasının yattığını anlatmaya çalışıyordu. Sudan halkı bunu gördü. 

Tüm dayanışma duygularımız Sudan’da devrim için savaşanların yanında!

Charlie Kimber

Çeviri: Canan Şahin

(Sosyalist İşçi)



Bültene kayıt ol