(Marksist sözlük) O- Ortodoks Marksizm

08.01.2019 - 12:40

Ortodoksi, Hristiyanlıktaki Ortodoks mezhebini aşan bir anlama sahiptir. Antik Yunan dilindeki “orthos” (doğru) ve “doxa” (görüş) sözcüklerinin birleşiminden türeyen ortodoksi, bir mezhebin ismi olma niteliğini sonradan kazanmıştır. Ortodoksi genellikle, “diğer görüş” anlamına gelen heterodoksi ile karşıtlık içinde kullanılır. Dolayısıyla ortodoksi kendini çıkış öğretisine bağlılık olarak ifade eden pek çok görüş için kullanılagelen bir terim olmuştur.

“Ortodoks” Marksizm’in şekillenişi ise Karl Marx ve Friedrich Engels’in ölümünden sonra II. Enternasyonal içinde yaşanan bir tartışma ile oldu. Alman Sosyal Demokrat Partisi (SPD) üyesi Eduard Bernstein, kapitalizmin sınıf çatışmalarını keskinleştireceği yönündeki Marksist tezi reddediyor, kapitalizmin kendi bağrındaki çelişkileri aşabilecek bir büyüme potansiyeli taşıdığını, orta sınıfın genişleyeceğini savunuyordu. Tarımda özel mülkiyetin ortaya çıkışını savunduğu anlayışa kanıt olarak gösteren Bernstein, SPD’nin devrimci bir stratejiyi terk etmesini ve reformist bir stratejiyi benimsemesi gerektiğini söylüyordu. Bernstein’ın “revizyonizm” olarak anılan tezlerine SPD’nin iki üyesi tarafından geliştirilen cevaplar kapitalizmin sınıflar arasındaki çelişkiyi derinleştirmeye devam ettiğini söylüyor, Marksizm’in temel tezlerini savunuyorlardı. Bu SPD üyeleri arasında ilki 1900’lü yıllarda Marksizm’in “papası” olarak anılmaya başlayan Karl Kautsky, diğeri ise Rosa Luxemburg’du. Bernstein revizyonizmine karşı Kautsky ve Luxemburg’un görüşleri ortodoks Marksizm’in savunusu olarak görüldü.

SPD’nin en önemli liderlerinden Karl Kautsky’nin görüşleri dünyanın pek çok yanındaki Marksistler için ortak bir temel oluşturuyordu. Kautsky, daha sonra onun görüşlerine ve pratiğine sert bir şekilde muhalefet edecek Lenin ve Luxemburg dahil pek çok devrimcinin de dahil olduğu bir Marksistler kuşağı açısından önemli bir teorisyen olarak görülüyordu. Ancak Kautsky’nin sınıf çatışmalarının keskinleşeceğine ve bu çatışmalar keskinleştiğinde sosyal demokrat partilerde işçilerin birliğinin sağlanması yönündeki görüşü politik mücadeleyi dışarıda bırakan ve bütün sınıf mücadelesini çelişkilerin keskinleşmesini beklemeye indirgeyen bir ortodoksinin ortaya çıkışının yolunu açtı. Giderek II. Enternasyonal partileri arasında daha çok benimsenen bu anlayış pratikte çoğu zaman Bernstein’ınkinden pek de farklı bir anlayış sunmuyordu. 1914’e gelindiğinde SPD başta olmak üzere II. Enternasyonal partilerinin I. Dünya Savaşı’nda kendi burjuvazilerinin yanında tavır almaları üzerine Lenin, Luxemburg gibi devrimciler II. Enternasyonal’den koptular, Rusya’da 1917 devrimi II. Enternasyonal ortodoksisinin sadece teorik değil pratik olarak da eleştirisiydi. İleri bir kapitalist ülke olmayan Rusya’da işçi sınıfı iktidarı eline almayı başarmıştı.

Stalinizmin gelişimi ve etrafında yeni bir ortodoksinin ortaya çıkışı pek çok yazar ve eylemci tarafından Stalinizm ile Leninizmin özdeşleştirilmesine yol açtı ve hepsi “Ortodoks Marksizm” çuvalına sokularak yaftalandı. Daha sonra Marksizm’in postmodernist veya liberal eleştirileri, dünyayı sınıflar mücadelesi ile açıklamaya çalışan tüm anlayışları “Ortodoks Marksizm” ilan etti.

Ekim Devrimi, Ortodoks Marksizm’in bir eleştirisiydi ancak Marx’ın “işçi sınıfının kurtuluşunun kendi eseri olacağına” dair anlayışına sahip çıkmasıyla klasik Marksizm’in bir savunusuydu. Marksizm, ortodoksilerin karşısına başka ortodoksilerin konulmasıyla değil, sürekli hareket hâlindeki bir dünyayı sınıf perspektifiyle anlayarak dönüştürülmesiyle savunulacak canlı bir düşüncedir.

(Fotoğraf: Eduard Bernstein ve Karl Kautsky)



Bültene kayıt ol