Sendikal mücadelede/örgütlenmede kadınlar

09.06.2021 - 09:44

Örgütlenme hakkı, iş güvencesi, çalışma saatleri ve ücret politikaları gibi iş yaşamının doğası ve sürekliliği ile ilgili en temel konularda bile hak mücadelelerinin bitmediği ve işveren-devlet işbirliğinde yeni hak gaspı metotlarının üretildiği Türkiye gibi ülkelerde, verilen emek mücadelelerini de çok boyutlu bir şekilde ele almak gerekiyor. Kapitalizmin ve neoliberal politikaların gittikçe artan sertliğinde devam eden emek mücadeleleri içinde kadınların mücadelesi; istihdam edilmemekten eşitsiz ücret politikalarına, ev-iş yükü kıskacından, farklı mobbing biçimlerine ve tacize uzanan daha da geniş bir alanı kaplıyor. Toplumsal yaşamın tüm alanlarına yansıyan ayrımcı politikaların ve eşitsizliklerin, çalışma hayatı ve emek mücadelelerinde de keskin bir şekilde hissedildiğini; bu nedenle kadınların emek mücadelesine daha yakından bakmamız gerektiğini söyleyebiliriz.  

Pandemi ile birlikte gözle görülür şekilde artan işsizlik oranları, kısa çalışma ve ücretsiz izin uygulamaları gibi pek çok güncel gerçekle karşı karşıya kalınan emek dünyasında, 31 Ocak 2021’de Resmi gazetede yayımlanan sendikalaşma rakamları şu şekilde:

- Son 1 yılda Türk İş 113.657 yeni üye kazanarak 1.131.749 üyeye ulaştı. 

- Hak-İş bu dönemde 44.992 yeni katılımla 711.295 üyeye ulaştı. 

- DİSK’in toplam üye sayısı ise 9.014 artarak, 193.866 oldu. 

- Bağımsız sendikaların toplam üye sayısı ise 3.190 azalarak 25.764 oldu.

Uzmanlara göre; taşeron işçilerin kadrolara alınması ve buna bağlı olarak belli işkolu tanımlarında ortaya çıkan bu niceliksel artışlar, büyük oranda kamu işçi sayısında karşımıza çıkıyor. Sendikalaşmanın en önemli alanlarından biri olan özel sektördeki sendikalaşma oranlarının düşük olduğunu dile getiren uzmanlar, işkolları kısıtları ve siyaset bağlantılı sendikalaşma eğilimleri nedeniyle, mevcut rakamların asimetrik bir tablo ortaya koyduğunu belirtiyorlar. Küresel salgının etkisinde geçen son bir yılın ardından, genel eğilim ve değişimi görmek açısından genel bir tablo sunan bu rakamlar, cinsiyete dayalı bir veri toplama metodu izlenmediği için, kadın çalışanlar özelinde bir bilgi vermiyor.

Resmi rakamlara göre sendikalaşma oranının yüzde 14,40 gibi düşük bir oranda kaldığı Türkiye’de, kadın çalışanların sendikalaşma oranları ve süreçlerine ilişkin herhangi bir bilgi üretilmemesi, sendikal hareket açısından üzerinde ısrarla durulması gereken bir problem olarak karşımıza çıkıyor. Kadınların ağırlıklı çalıştığı hizmet, tekstil, sağlık, büro işleri gibi alanlarda toplumsal cinsiyete dayalı bir veri filtreleme ya da örgütlenme çalışması yapılmaması konfederasyonlarda ve bağlı sendikaların büyük çoğunluğunda, bu konuları özel olarak çalışacak birimlerin olmaması ile doğrudan ilişkili. Toplumsal cinsiyet temelli sorunların, emek mücadelesi içinde tali bir alan olarak görüldüğünü gösteren bu gibi tablolar, bir süredir zaten tartışılmaya başlanan “erkek işi sendikacılık” gerçeğini de ortaya koyuyor. Her ne kadar emek alanında hak mücadelesi yürütmekte olan bir alan gibi görünse de, pek çok sendikanın patriyarkal düzeni devam ettiren, temel işleyiş mekanizmalarını bu alışkanlıklar ve gelenekler üzerine kuran yapılar olduğu söylenebilir. Kullanılan dilden, temsiliyet aşamalarındaki eşitsiz yaklaşımlara kadar pek çok alanda bu eşitsizlikleri yeniden ürettikleri de, mücadele içinde her geçen gün güçlenen kadınlar tarafından sıklıkla dile getirilen bir gerçek. Başta muhafazakâr sendikalar olmak üzere, genel olarak bir erkek alanı biçiminde örgütlenen sendika yönetimlerinin, kadın üyelere kendi onay mekanizmaları içinde temsili olarak yer vermeleri, sayısal verilerin çok ötesinde, katmanlı bir ezber-bozma pratiğinin, sendikalar için elzem olduğunu gösteriyor.

Kadınların ev ve iş yaşamında güçlenmesi ve toplumsal cinsiyet temelli eşitsizliklerin temel politik mücadele alanları haline gelmesi, yaşamın pek çok alanında ısrarcı, uzun soluklu ve emek-yoğun bir mücadele gerektiriyor. 1947 yılında kurulan Tütüncüler Sendikası’nın ilk başkanı olan Zehra Kosova’dan bugüne, kadınların hem eşit işe eşit ücret hem de örgütlenmenin her alanında eşit temsiliyet mücadeleleri, uluslararası kadın hareketinin kazanımları ve yarattığı farkındalıklar ile de söylem alanını genişleterek yol almaya devam ediyor.

Sendikaların mevcut örgüt yapıları içindeki durumunu ele alan, 2014 yılında Betül Urhan ve bir dizi araştırmacı tarafından yayıma hazırlanan “Sendikasız Kadınlar, Kadınsız Sendikalar” başlıklı araştırma, sendika - kadın ilişkisine dair somut durumu ve önerileri içermesi bakımından hala güncelliğini koruyor. Araştırmaya göre, kadınların sendikalarda örgütlenmesi ve temsilinin de önündeki en ciddi engel; sendikalardaki cinsiyetçiliği yeniden üreten, kadınların kolektif hareketini ve çabalarını etkisizleştiren mevcut söylem ve zihniyet. Toptancı, toplumsal cinsiyet temelli eşitsizlikleri yok sayan sendika faaliyetlerinin zayıflamaya mahkûm olduğunu, taban örgütlenmesinden karar alma mekanizmalarına kadar her alanda kadın mücadelesini kendi mücadele pratiğinin bir parçası olarak göremeyen yaklaşımların artık sonlanması gerektiği de, araştırmada ortaya konan ve güncelliğini koruyan tespitler arasında. 

Bir kadın çalışanın keyfi bir şekilde işten atılmasının ardından Tez-Koop-İş Kadın Dergisi’nin editörlüğünden istifa eden feminist gazeteci Necla Akgökçe’nin, birartibir web sitesinde Sendikalar Nasıl Kadınlaşır? başlığıyla 2018’de yayımlanan röportajında dile getirdikleri, 2014 yılında araştırmada çıkan tespitleri, somut bir şekilde doğrular nitelikte:

“İlk girdiğim sıralarda, legal sol partilerde siyaset yapmış, sonra sendikacı olmuş insanlardı yöneticilerin çoğu; daha medeni, elini ayağını nereye koyması gerektiğini bilen kişilerdi. Petrol-İş’te çalışırken onların giderek azaldığını gördüm. Ne söylediğini anlamayan, okumayan, yönetime gelince, ele geçirdikleri iktidarla her şeyi yapabileceğini sanan, her işi para üzerinden düşünen adamlar gelmeye başladı. Sendikacı tipolojisi değişti. Sendika kültürü de değişti. Erkek sendika uzmanlarının büyük bölümünün bu değişen kültür içinde patriyarkal sendika bürokrasilerinin üretimine “cinsiyetçilik bilgi ve birikimleriyle” epey katkıda bulunduğunu düşünüyorum. Erkekler arası bu cinsiyetçilik alışverişi sendika yönetimlerini de kadınlara karşı güçlendiriyor. Bu kültür, sendikanın günlük pratiğini, fikir üretme süreçlerini, sendikalarda uzman olarak çalışan ve sendika üyesi olan kadınlara karşı tavırları da etkiliyor.”

Sendika içlerindeki bu patriyarkal yapılanmanın görünür kılınması, yakın dönemli kadın özgürlük mücadelelerinden alınan deneyim, eşitsizliklerin, işyerinde mobbing ve tacizin ifşa edilmesi, kadın emek hareketinin de bir bütün olarak güçlenmesi için umut veriyor. 2019 yılında, Genel-İş Kadıköy şube seçimlerinde Mor Liste ile yönetime aday olan kadınlar, şube seçimlerini kazanmasalar da 18 Şubat 2021 yılında, uzun süren müzakereler ve üç günlük grevin ardından Kadıköy Belediyesi ile imzalanan Toplu İş Sözleşmesi’ne toplumsal cinsiyet eşitliğini ön plana çıkaran maddelerin dâhil edilmesine öncülük ettiler. Kadın mücadelesi ve emek dünyası içinde hem büyük moral kaynağı olan hem de pek çok alanda ilk niteliğini taşıyan bu kazanımlar kısaca şöyle özetlenebilir:

- İstihdamda toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik ücretsiz kreş hakkı 

- 15 günlük babalık izni

- Hamilelikleri süresince doktor kontrolüne gittikleri günlerde kadınlara ücretli izin

- Yasal mevzuata ek olarak işverenin verdiği doğum sonrası iznin altı haftaya çıkarılması

- 8 Mart'larda izinli sayılmak

- Ayda bir regl izni

- Mobbing vakalarına bakacak beş kişilik Mobbing Kurulu’nun yarıdan çoğunun erkeklerden oluşamayacağı

- Cinsel taciz ve cinsel saldırı vakalarına bakacak beş kişilik disiplin kurullarının çoğunluğunun erkeklerden oluşamayacağı

- Aile içi şiddete maruz kalan kadın çalışanların korunması ve barınması için işveren desteği

Kadın mücadelesi içinden emek dünyasının ana gündemine taşınan bu kazanımlar ve yaklaşımlar, daha kapsayıcı ve güçlü bir sendikal alanı inşa etmek için oldukça önemli görünüyor. 25 Haziran 2021 tarihinde yürürlüğe girecek olan Uluslararası Çalışma Örgütünün (ILO)190 sayılı “Çalışma Yaşamında Şiddet ve Tacizin Önlenmesi Sözleşmesi”,  iş yerinde şiddet ve tacize karşı mücadelede ulusal yasaların oluşturulmasında önemli bir dayanak oluşturması açısından önemli görünüyor. İstanbul Sözleşmesi ve 6284’ün etkin kullanımı alanında verilecek mücadeleler ile birlikte anlamlı ve bir bütün olacak olan bu gelişmeler,  iş ve ev içi alandaki eşitsizliği temel alacak bir mücadele hattına örnek olabilir. İşyeri kadar ev içi alanda yaşanan şiddet ve eşitsizliği de temel gündem maddesi haline getiren böyle bir mücadele hattı, özel olanın politik olduğu gerçeğiyle daha eşitlikçi ve özgürleştirici bir toplumun inşasına aracılık edebilir.

Esra Akbalık

Yararlanılan Kaynaklar:

“Sendikasız Kadınlar, Kadınsız Sendikalar: Sendika - Kadın İlişkisinde Görülen Sorun Alanlarını Belirlemeye Yönelik Bir Araştırma” (Aralık, 2014) Yazan: Betül Urhan, Araştırma görüşmelerini yapan: Nuran Gülenç, Yayına Hazırlayan: Serap Güre Şenalp, Yayın Danışmanları: Necla Akgökçe, Nebile Irmak, Nilgün Yurdalan, Esen Özdemir, Serap Güre Şenalp. Kadav Yay: İstanbul

https://www.ilo.org/ankara/news/WCMS_749655/lang--tr/index.htm

https://www.kadinisci.org/2021/04/27/feminist-kadin-oncu-iscilere-ihtiyacimiz-var/

https://catlakzemin.com/kadinlar-ve-sendikalar-tablo-vahim-ama-umutsuz-degil/

https://www.birartibir.org/emek/109-sendikalar-nasil-kadinlasir

https://sendika.org/2021/02/ocak-2021-istatistiklerinin-isiginda-bir-2-sektorel-ve-orgutsel-duzeyde-buyuyenler-ve-daralanlar-607500/



Bültene kayıt ol