2023 yılının ilk dokuz ayında en az 1409 işçi hayatını kaybetti... İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi'nin (İSİG) yayınladığı son rapor, patronların kâr hırsı ve devletin denetimsizliği/yaptırımsızlığının iş cinayetlerini sistematik hale getirdiğini ortaya koyuyor.
Yılın ilk dokuz ayını kapsayan acı bilanço buzdağının görünen kısmı. Haber olmayan ya da bildirilmeyen can kaybı sayısı daha fazla.
Raporda yer alan tespitler şöyle:
İnşaat, tarım, sanayi, lojistik, hizmet sektörü: Dokuz ayda 1409 iş cinayeti!
• İstihdamın büyük çoğunluğunun kısa süreli, işin bitimine ya da işin bir kısmının yapımına dayalı olduğu, taşeron çalışmanın başat olduğu ‘ekonominin lokomotifi’ inşaat işkolunda bu yıl en az 261 işçi arkadaşımızı kaybettik. Yani her gün en az bir inşaat işçisi iş cinayetlerinde aramızdan ayrıldı. İnşaat işkolundaki ölümlerin yarıdan fazlası yüksekten düşme kaynaklı. Oysa uygun iskele, korkuluk, güvenlik ağı ve ekipmanla bu ölümlerin tamamı önlenebilir.
• Tarım işkolunda ise Nisan ayında ivme kazanan ‘mevsimlik çalışma’ sona ermek üzere. Dokuz ayda çoğunluğu (150) çiftçi olmak üzere tarım, orman işkolunda en az 259 arkadaşımızı kaybettik. Özellikle işçi taşımacılığının kapalı kasa kamyonet, uygun olmayan servisler ve traktör römorkları gibi araçlarla yapılması ölümlere adeta davetiye çıkarmaktadır. Çiftçiler için ise en çok ölüm nedenini uygun olmayan ve artık miadı dolmuş eski traktörlerin kullanılmak zorunda kalınması sonucu ezilmeler oluşturmaktadır.
• Sanayi işkolları çok parçalı. O yüzden fabrikalardaki büyük patlamalar ve maden ocaklarındaki göçükler dışındaki ölümler görülmüyor. Oysa şu ana kadar gıda, maden, kimya, tekstil, ağaç, çimento, metal, enerji ve tersane işçisi 312 arkadaşımızı kaybettik. Fabrikalarda alınmayan İSİG önlemleri, esnek çalışmanın yaygınlaştırılması ve sendikal baskılar bu ölümlerin temel nedenlerini oluşturuyor.
• Türkiye’nin geneline yaygınlaşan sanayileşme, bunun gerektirdiği lojistik ağlar ve diğer taşımacılık faaliyetlerinde çalışan 171 şoför arkadaşımızı kaybettik. Şoförlerin ölümü iş cinayeti olarak değil trafik kazası olarak görülüyor. Oysa tır, kamyon, otobüs, servis minibüsü, taksi şoförleri uzun çalışma saatlerinde ve neredeyse dönüşümsüz çalışmaktalar. Diğer yandan araçların yeterli bakımı yapılmıyor ve eski araçlar kullanılıyor, yol aydınlatması veya düzenlemelerinde sorunlar var.
• Hizmet sektörü de çok parçalı ve tehlikesiz işler olarak görülmektedir. Örneğin uzun çalışma saatleri, yoğun çalışma, sigortasız çalışma ve her türlü kuralsızlığın hakim olduğu ve sendikal örgütlenmenin yok gibi ya da zayıf olduğu bir meslek moto kuryelik. Dokuz ayda 38 moto kurye arkadaşımızı kaybettik. Peki ya işsizlik kıskacında olan ve Eylül ayında iki oyuncu arkadaşımızın intihar ederek yaşamına son vermesi. Mobbing ve şiddet kıskacında olan sağlık emekçileri. Ataması yapılmayan, yoğun çalışmaktan derslerde kalp krizi geçiren, düşük ücretle çalıştırıldığı için ek işlerde çalışan öğretmenlerimiz. Büro işçilerimiz, belediye işçilerimiz...
2023 yazına damga vuran bir ölüm nedeni: Sıcakta çalış(tır)ma
Bu yaz dünya çapında sıcaklık rekorları kırıldı. Ortalık nemden yapış yapış oldu, yerden adeta alev çıktı, hava durumu görsellerinde harita neredeyse kırmızıya boyandı. Televizyondan “işiniz yoksa öğle saatlerinde dışarı çıkmayın, bol sıvı alın, güneşte kalmayın” uyarıları yapıldı. Ancak tarımda, inşaatta, tersanede, kısacası birçok işkolunda, özellikle öğle sıcağında işçilerin dışarıda çalıştırılması devam etti. Kapalı ortamlarda ve kalabalık bir biçimde çalışmak da sorunun başka bir yönünü oluşturdu.
Örnek verelim, hatırlatalım: İzmir’de bir kadın PTT işçisi arkadaşımız öğle sıcağında dağıtım yaparken beyin kanaması geçirerek hayatını kaybetti. Osmaniye’de bir enerji işçisi arkadaşımız çalışırken kalp krizi geçirdi. Sıcakta çalıştırmanın işçilerin ölümüne neden olmasının diğer yönü de özellikle tarım işçilerinin serinlemek için girdikleri gölet ve kanallarda boğularak hayatlarını kaybetmeleri oldu.
Maraş depremleri
6 Şubat günü 04.17’de Pazarcık’ta 7,7 ve 13.24’te Elbistan’da 7,6 büyüklüğünde on bir şehrimizi (Kahramanmaraş, Hatay, Adıyaman, Gaziantep, Malatya, Diyarbakır, Adana, Osmaniye, Şanlıurfa, Kilis ve Elazığ) etkileyen iki deprem meydana geldi. Resmi olarak 50 binin üzerinde kişi hayatını kaybetti, yüzlerce kayıp var. Halkımıza tekrar başsağlığı diliyoruz...
Depremin gece olması nedeniyle esas olarak ölümler konutlarda meydana geldi. Ancak deprem esnasında işyerinde ya da patronun talimatıyla bölgede olan (geçici görevlendirme, seminer vb. faaliyetler nedeniyle) bütün işçilerin ölümünü iş cinayeti kapamında değerlendirmek gerektiğini hatırlatalım. Bu noktada İskenderun Devlet ve Hatay Eğitim Araştırma ile Özel Akademi, Defne ve Megapark hastaneleri (veya belli bölümleri) yıkıldı. Yine yıkılan otel (25 civarında), lokanta, oto tamir, belediye, genel işler vb. işyerleri var. Buralarda gece vardiyasında çalışırken hayatını kaybeden tüm işçiler de yine bölgedeki otellerde eğitim seminerleri ve geçici görevlendirme ile kalırken hayatını kaybeden işçi arkadaşlarımız da iş cinayetleri kapsamındadır. Ancak tüm çabalarımıza rağmen bu kapsamda 92 işçi arkadaşımızın ölümünü tespit edebildik. Yıkım o kadar yoğun ve idare o kadar çaresiz ki bu kapsamdaki ölümler resmi olarak açıklanmadı. Yine çabalarımıza rağmen sembol oluşturabilecek (örneğin hastaneler) iş cinayetleri davaları için adım atılmadı.
Asbest ve halk sağlığı üzerine bir hatırlatma
Asbest sorunu esasen yıllardır (özellikle kentsel dönüşüm ve gemi söküm süreçleri ile birlikte) bir işçi-halk sağlığı sorunu olarak karşımızda duran ve üzeri örtülen bir konudur. Geçmiş yıllarda da birçok açıklamamızda asbest ve sonuçlarına değiniyorduk. Ancak deprem sonrası asbest içeren büyük bir enkaz (ki toplamının Erciyes Dağı boyutlarında olduğu belirtildi), uygun olmayan bir yıkım ve enkaz kaldırma faaliyeti ile atıkların atıldığı yerlerin uygun olmadığını gördük. Bu noktada, deprem bölgesinde yıkım, enkaz kaldırma ve depolama süreçlerinde vereceğimiz mücadelenin, uzun vadede yüz binlerce insanımızın sağlığını ilgilendirdiğini unutmamamız gereklidir.
Yaşamak için direniyoruz, direneceğiz...
• Devlet kendi yasalarına dahi uymadı ve çalışan çocuklar korunmadı. Çocuklar çalışması yasak olan işkollarında çalışmanın yanında 15 yaşın altında da çalıştırıldı. Çocuklarımız/gençlerimiz yoksulluk, 4+4+4 eğitim sistemi, çıraklık/stajyerlik uygulamaları, mevsimlik tarım işçiliğinin omurgasının çocuklardan oluşturulması ve ÇEDES/MESEM cenderesi vd. altındadır. Bu yılın ilk dokuz ayında 21’i 14 yaş ve altında, 23’ü 15-17 yaş aralığında olmak üzere 44 çocuk/genç çalışırken hayatını kaybetti.
• Tarımda, sanayide, hizmet sektöründe kadınlar en güvencesiz koşullarda çalıştırıldı. Bu çalışma koşullarının diğer yanını ise işyerinde şiddet ve taciz oluşturdu. Kadınların ev içi emeği de –temizlik, yemek, çocuk ve yaşlı bakımı– görünmez kılındı. Bu yılın ilk dokuz ayında 136 kadın çalışırken hayatını kaybetti.
• Yanlış dış ve iç politikalar sonucu Türkiye son on iki yıldır milyonlarca mültecinin akınına uğradı, uğruyor. Nüfusun yüzde 10’una yaklaşan göçmenler sigortasız, ucuz, dışlayıcı, yani tamamen korunmasız koşullarda çalıştırılmaktadır. Bu yılın ilk dokuz ayında 75 göçmen işçi hayatını kaybetti.
• Ülkemizde hüküm süren durum bir ‘iş cinayetleri rejimi’nin varlığıdır: MKE’deki patlamalar; Midyat’ta, Darende’de, İnönü’de, Feke’de, Karaman’da, Seyhan’da, Gercüş’te, Çay’da, Gülağaç’ta, Akçakale’de ve Karacabey’de işçi servislerinin devrilmesi; Adıyaman’da ve Kahramanmaraş’taki otellerde enkaz altında kalan işçiler; İskenderun Devlet ve Hatay Eğitim Araştırma Hastanelerinde kaybettiğimiz sağlık emekçileri; Akdeniz’de, Fatih’te ve Yenimahalle’de yangında ölen sanayi işçileri; Maltepe’de ezilen yol onarım işçileri; Döşemealtı’nda kanalizasyon bakımı yaparken akıma kapılan belediye işçileri; yangınlara müdahale ederken kaybettiğimiz itfaiyecilerimiz; Menderes’te orman yangınını söndürürken helikopterleri düşen orman işçilerimiz ve inşaatlar ve fabrikalar ve tarlalar ve bürolar ve hastaneler ve sokaklarda çalışan onlarca arkadaşımız..."