Eğitim Sen ve yüze yakın çeşitli demokratik kitle örgütlerinin katılımı ile 16 Eylül’de İzmir’de bir miting yapılacak. Mitingin amacı ÇEDES projesinin iptali ve laik eğitim.
Millî Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı tarafından hazırlanan protokole göre Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum (ÇEDES) projesinin amacı; “bilime sevdalı, kültüre meraklı ve duyarlı; millî, ahlaki, insanî, manevi ve kültürel değerlere bağlı” öğrenciler yetiştirmek. İzmir’de 842 okulda eğitim alanında da ‘manevi danışman’ ve çeşitli din görevlileri için dini telkin ve dinsel etkinlik alanı oluşturulmaya ve diğer illerde de pilot uygulamalarla bu protokol genişletilmeye başladı.
Din görevlileri neden değerler eğitimi veriyor?
ÇEDES’e yapılan itirazların en başında din görevlilerinin değerler eğitimini veriyor olmaları geliyor. Pedagojik eğitimi olmayan ve çocuklara nasıl yaklaşacağını bilmeyen görevlilerin değerler eğitimi vermesi anayasanın “bir alandaki kamu hizmetinin o alandaki kamu idaresi ve memurlarınca görülebileceği” maddesini yok sayıyor. Sendikalar, veli dernekleri ve bazı demokratik kitle örgütleri bu bağlamda bu uygulamaya karşı çıkıyor.
ÇEDES projesinin en çok tartışılan kısmı da “Değerler Eğitimi” derslerinin öğretmenlerden alınıp “manevi danışman” olarak imamlara ve diğer din görevlilerine verilecek olması ve halihazırda laiklikle uzaktan yakından bir ilgisi olmayan eğitim sistemine yeni bir müdahalenin daha yapılması.
Kadro sıkıntısı yok atanayamayan öğretmenler var
Değerlerin bir bütün olduğunu bu nedenle de bu uygulamayı bu işin eğitimini almış sınıf öğretmenleri ve rehber öğretmenlerinin yapması gerektiğini savunan eğitim emekçileri bu protokolün iptalini istiyor. 1 milyon öğretmen adayı işsiz ve atanmayı beklerken, eğitimin yüzlerce sorunu dağ gibi birikmişken, eğitim sürecinin uzmanı olmayan bir kadrolaşma için kaynak ayırılması, tepkilerin daha da büyümesine neden oluyor. Eğer illa değerler eğitiminin dışarıdan kadrolarla verilmesi isteniyorsa atamalarını bekleyen öğretmenler tarafından okullarda bu ihtiyaç pekâlâ karşılanabilir. Eğer aileler bu eğitimi çocuklarının imamdan almalarını istiyorlarsa da camilerde aldırtabilirler.
Elinizi okullardan çekin!
Din eğitimi illaki okullara girecekse ve bu gönüllülük kapsamında olacaksa eğer o ülkede var olan tüm dinlere ve inanışlara eşit bir mesafe alınmalıydı. ÇEDES’in böyle bir amacı yok! Tek din ve egemen Diyanet İşleri uygulaması önerdikleri.
Din eğitimi okulların tamamen dışında, ailelerin kendi sorumluluğunda olmalıdır. Eğitim Bir Sen ÇEDES’in gönüllülük esasına dayandığını ve özgürlükler kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini savunuyor. Çocuklar için Kuran kurslarının bir ihtiyaç olduğunu, ailelerin bunu talep ettiğini ve bunun Diyanet tarafından yapılmasının da son derece normal olduğunu, rızası olmayan velilerin çocuklarının eğitime alınmayabileceğini söylüyor. Eğitim Bir Sen yöneticileri azınlıkta kalacakları için bu çocukların ve velilerin dışlanacağını da tahmin ediyor mu? Bu uygulama kapsayıcı eğitim anlayışının tamamen dışında.
Bu özgürlük değil
“Özgürlükler Kapsamı” diye savunulan bu proje, Rumların, Ermenilerin, Kürtlerin ve Alevilerin taleplerini, ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak. Eğitim Sen’in yıllardır “Anadilde Eğitim” talebi yok sayılıyor. Gerçek bir özgürleşme kapsamında reformlar yapılacaksa, sadece eğitimde değil kültür, sanat ve yaşam alanlarında da tek tipleştiren ve dayatan bir anlayıştan vazgeçilmeli. Sorun otoriterleşen hükümetin tüm bu alanlara özgürlük tanımaması. Yasaklanan festivaller, konserler, yasaklanan LGBTİ Onur Yürüyüşü ve Onur Haftası etkinlikleri ve yasaklanan kadın eylemleri, internet sansürleri, içki yasakları, grev yasakları… tüm bunlar “Güvenlik” ya da “Milli değerler” adı altında otoriter rejimin topyekün saldırısının bir parçası. Devletin tüm yurttaşlarına eşit yaklaşması, toplumun tüm kesimlerini de gözetmesi gerekirken, ÇEDES projesiyle toplumun sadece bir kesimine cevap verilmekte.
Laik/dindar kutuplaşması değil işçilerin birlikte direnişi
Kutuplaşmayı besleyen projelerden, politikalardan ve anti demokratik uygulamalardan vazgeçilmelidir. Okullarda bilimsel projeler öncelikli olmalı bu alanlara kaynak ayırılmalı, uygulayıcıları ise bu işin uzmanı öğretmenler olmalıdır.
Siyasi iktidarın yıllardır emekçilerin ve sivil toplum örgütlerin taleplerini yok sayan dayatmacı, otoriter anlayışına karşı en güçlü ve etkili yanıtın verilmesi önemli. 16 Eylül mitingine kutuplaştırıcı bir yerden değil, bilimsel, demokratik eğiitimi merkezine alan, özgürlükçü laiklik tutumumuzla destek vererek, tüm yasaklamalara, yoksullaştırmalara ve otoriter rejimin tüm saldırılarına karşı koymalıyız.
Berna/Eğitim Sen