İşçiler tüm sorunlara, güvencesizlik gibi temel sorunlara karşı mücadele etmek konusunda müthiş bir irade gösteriyor. Şimdi, işçilerin örgütlenme süreçlerine destek olmak ve varolan bölünmeleri aşmak için çabalamak gerekiyor.
Son üç haftanın eylemlerini listeleyebilmek mümkün değil, inanılmaz bir eylem temposunun içindeyiz. Her yerde irili ufaklı eylemler yaşanıyor, direnişler devam ediyor ve bir yerde başlayan direniş tüm sektörü bize tartıştırıyor.
Eylemlerde Yemek Sepeti’nde çalışan 8 bin işçinin durumunu, Trendyol’da da uygulanan esnaf kurye modelini öğrendik. Eylemler sırasında pandemi koşullarında aslında herkesin farkına vardığı bir gerçek, 200 bin çalışanı kapsayan on firmanın ağrılığını oluşturduğu ve çalışanların sadece yüzde 10’unun bordrolu olduğu bir sektöre dönüştüğünü öğrendik.
Genç işçilerin tercihi
Şimdi işçilerin kazanım elde etmiş olduğu firmalar da esnaf kurye modelini örnek almaya başlıyor ama içeride çetin bir sınıf mücadelesi sürüyor. Esnaf kurye modeline karşı açılan davalarda, bu yöntemin işçi düşmanı bir model olduğu yönünde bir kazanım elde edebilirsek kocaman bir örgütlenme alanı çıkacak karşımıza.
Örneğin tekstil atölyelerinde, işçiler, gençlerin bu sektörde çalışmak istemediğini, bu nedenle daha fazla göçmen işçinin tekstilde çalışmaya başladığını söylüyorlar. “Peki gençler ne yapıyor?” sorusuna ise “kuryelik yapıyorlar, o işler daha cazip geliyor” yanıtını veriyorlar.
Lise mezunu, üniversite mezunu ya da okuyan gençler atölyelere gitmek istemiyor, kurye olarak çalışmak daha cazip geliyor. Son yıllarda büyüyen, pandemiyle beraber daha da büyüyen bir sektörle karşı karşıya olduğumuz ortada. Bu büyüme, kuşkusuz devam eden bir mücadele sürecini de başlatacaktı ve başlattı.
İşçilerin öfkesinin parçası olmalıyız
Kurye çalışanları arasında, ana akım sendikanın müdahalesi, çalışanlarla beraber bu öfkenin bir parçası olması çok önemli. En etkili ve yetkiyi almak üzere olan sendika, işyerlerinde örgütlenirken hemen hemen bir genç işçi patlaması hâlini alan kurye çalışanlarının direnişinde meydan başka sendikalara ya da sendikal girişimlere kalıyor. Yemek Sepeti direnişinde hareketin fiili sözcülüğü başka bir sendika tarafından sürdürülüyor. Bu, ancak depolarda, örgütlenme süreçlerinde işçiler içerisinde süren tartışmaları yakından bilenlerin kavrayabilecekleri bir durum. Dışarıdan bakınca, firmanın merkezinin önünde örgütlenen eylemlerde, işçilerdeki öfke görülüyor ve sendikal haklar için çabalayan eğilimler bu öfkenin bir parçası değilmiş gibi bir manzara çıkıyor ortaya.
Önemli olan, Trendyol kazanımının hemen üzerine gelen Yemek Sepeti kuryelerinin eyleminin de kazanması. Şimdi herkes bu mücadeleye bakıyor ve mücadele sadece tek bir kentte de sürmüyor. Bir çok şehirde sürüyor eylemler. Çorap fabrikalarında da bir fabrikadan birçok fabrikaya yayıldı eylemler.
Eğitim-Sen öğretmenlerin sorunlarını eylemlerle ifade etmeye hazırlanıyor. Sağlıkçılar eylemlerle öfkelerini gösteriyor. Bu eylemlerin daha hangi alanlara, iş kollarına sıçrayabileceğini düşünmemiz lazım.
TÜPRAŞ’ta sözleşme dönemi yaklaşıyor. Enerji işkolunda mücadelenin gelişmesi, Birleşik Metal’in örgütlü olduğu alanlardaki işçi mücadelesi çok önemli olacak.
Sendikal bürokrasi bu yoğun işçi eylemlilikleri, aşırı yoksullaşma ve öfkenin açığa çıktığı süreçte iyi bir sınav vermedi. MESS toplu sözleşmesinde DİSK’in eleştirdiği sendikalarla aynı tutumu alması metal işçilerinin öfkesinin üzerinin örtülmesine neden oldu. Daha keskin, daha kararlı bir mücadelenin örülmesinin önüne geçmiş oldu.
“Onlar” bölecek hareket birleştirecek
Bu değişen sınıf hareketi ikliminde Antikapitalist Çalışanlar açısından birinci vurgu, sekterlikten uzak bir mücadele hattı ve işçi sınıfının birliğinin önemi olmalıdır. İşçi sınıfı uzun süreli bir miras gibi bir dizi bölünmüşlükten mustarip. Krize ve yoğun mücadele dönemine bu bölünmüşlükle yakalandı. Ama şu noktayı gözden kaçırmamalıyız, bu bölünmüşlük egemen sınıfın derinleştirmek istediği bir sorun.
Bu bölünmüşlüğe karşı mücadele çok önemli. İşçi sınıfı içinde bugüne kadar yaratılan bölünmüşlükler aşılıyor bir yandan da. Çünkü çok ortak talep var. Migros depo işçileri bir ekmek parası için mücadele ediyor ve acımasız sermaye, bir ekmek için zammı ölüm kalım mücadelesine dönüştürüyor. 4250 liradan 5500 liraya maaş zammı dışarıdan bakanlar için çok anlamlı görünmeyebilir. Ama bu kadar düşük zam için mücadele bile çetin bir kavganın sonucu olarak etkili bir hale gelebiliyor. İktidarın enflasyonla baş edememesi, belki de böyle bir niyetinin dahi olmaması, bugün direnerek kazanılan her ekonomik kazanımın bir ay geçmeden eriyeceği anlamına geliyor.
Ekmek kuyruklarında öfke var, elektrik faturalarına öfke var, elektrik doğalgaz zamlarına karşı bir çok şehirde öfkeli eylemler oluyor, bu öfke ve eylemlerin yayılacağını bekleyebiliriz.
Fakat, önümüzde bir seçim olacağından, sorunu parlamenter çözümlerde arayanlar için AKP’ye karşı başka bir koalisyonun acil bir ihtiyaç olduğunun propagandasını yapmak için uygun bir zeminin oluştuğu anlamına gelecek.
Mücadele eden işçiler, burjuva partilerinin koalisyonlarının işçilerden yana olacağının bir garantisi olmadığını hareket içinde daha net görecek. Aslolan işçi sınıfının mücadelesi. Haklar kazanılacaksa bu mücadelelerle kazanılacak. İçine girilmesi gereken alan bu mücadeleler alanıdır.
Canan Şahin
(Sosyalist İşçi)