Kara Salı işçi sınıfı ve yoksulların hayatını allak bullak etti. Liranın aşırı değer kaybının işçileri ve yoksulları nasıl etkilediğini sorduk.
Arif Çinpolat (İşçi): Diktatörleşen, emek düşmanı rejimin varlığını koruması için yaptığı ekonomik ve siyasi hataların, iş bilmez politikaların yükünü işçi sınıfı çok ağır bedellerle ödemektedir. Bir günde işçilerin kazançları yüzde 20 eksildi. Yıl genelinde kayıplarımız çok ama çok büyüktür. Yüzde yüze yakındır desek abartmış olmayız. Uzun vadede ise ortalama ücretler asgari ücret seviyesine gelmiştir.
Bu ağır koşullar altında gelecekleri belirsiz hale gelen milyonlarca emekçinin kaygıları, öfke ve tepkileri her geçen gün artıyor. Emekçi sınıfı bekleme halindeymiş gibi görünse de krize karşı sessiz kalmayan yüz binlerce emekçi öfkesinin ve tepkisinin sokakları dolduracağı günü bekliyor.
Emekçi sınıfın bu miskin halinden kurtulması, gücünün farkına varıp, üstündeki ölü toprağını atması gereklidir. Kitleleri emek davasına inandırması kararlı ve örgütlü mücadalesiyle olacaktır. İşçi sınıfı bunu başardığında kışın bahara döndüğünü hep birlikte göreceğiz.
“Artık yeter!”
Ferhat Bakırcı (Öğretmen): Dolar bazında asgari ücret düzeyi Çin’in de altına düşmüş durumda. Döviz kurundaki yükseliş her ne kadar serbest düşüş gibi görünse de hükümetten yapılan açıklamalar daha farklı bir duruma işaret ediyor. Yapılmak istenen şey özetle sermaye için iş gücünü ucuz hale getirmek. Avrupa’nın tamamında avro cinsinde asgari ücret artarken Türkiye ise, asgari ücaretin en çok gerilediği ülke durumunda. Asgari ücretin on katından fazla maaş alan sözde kamu çalışanı temsilcileri, ciklet parası edecek zam oranlarının altına imza attılar. Eğitim emekçilerinin maaşlarının yanında dinlenecekleri zamanlardan feragat ederek elde ettikleri her bir kuruşa artan oranlı haliyle vergi kesintisi yapılıyor. Diğer taraftan milyar dolarlık şirketlerin vergileri sıfırlanıyor. Memur maaşları yakın bir gelecekte asgari ücret seviyesine düşmüş olacak. Yapılacak şey bellidir. Sefalet ücretinin altında oranlara imza atan, memura, işçiye insani düzeyde bir gelir seviyesini çok gören yöneticileri yüzleri kızararak insan içine çıkamayacak noktaya getirmek. “Artık yeter!” diyerek birleşik bir mücadele başlatmak, emekten, halktan yana bir bütçe istemek, hakkımız olanı almak için harekete geçmek.
“Öfkemiz büyük”
Şafak Ayhan (Öğretmen): Tam bir öfke hali içerisindeyiz. İnsanlar artık milliyetçi vaazlar, savaş naraları dinlemek istemiyor. Çocuklarına ekmek götürebilmek, evinin kirasını ödeyebilmek istiyor. Her yerde, okulda, iş yerlerinde tek bir gündem var: ‘’Ekonomik kriz’."
İktidar adını koymak istemese de bizler bu ekonomik yıkımı her gün yaşıyoruz. Temel gıda maddelerindeki zamlar öfkeyi daha da büyütüyor. Benzin 10, yumurta 36 lira. İnsanların yeter artık diyerek sokağa çıkışlarına ‘’iktidara yarıyor’’ bu diyenlere karşı da tüm gücümüzle mücadele etmeliyiz.
Bizi bu buhrandan kurtaracak tek şey vardır. Sokaklarda yükselen mücadeleye birer kıvılcım olmak. Siyasi partiler, emek platformları, sivil toplum kuruluşları, sendikalar işçi sınıfının irili ufaklı seslerini birleştirecek, kitlesel sokak eylemlerini engelleyecek değil örgütleyecek pozisyonda olmalı. Seçim değil sokaktaki mücadele kurtaracaktır işçi sınıfını. Bu öfkemizi örgütlü bir hale getirmek gerekiyor.
Kazanmak için birleşmek bir seçenek değil zorunluluk
Çağla Oflas (Emekli): Türkiye’de 14 milyon emeklinin 8 milyonu zaten yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Yani asgari ücretin altında bir maaşla geçinmek zorunda kalıyor. Bunların yaklaşık bir buçuk milyonu da açlık sınırında yaşıyordu. Bu tabloya baktığımız zaman krizle birlikte bizim durumumuz perişan. An itibarıyla bir emeklinin aldığı ücret asgari 6.000 TL olmalı. Yaşlılık beslenme, barınma, gibi temel ihtiyaçların yanı sıra sürekli tıbbi bakıma ihtiyaç duyulan bir dönem. Emekli aylıkları karın doyurmaya bile yetmiyor. Bu nedenle pek çoğumuz emekli olmasına rağmen çalışmak zorunda. Ben Tüm Emekli Sen üyesiyim. Ancak sendikal faaliyetlerimiz işçi sendikalarında olduğu gibi kısıtlanmakta. “Yasalarda emeklilere sendika hakkı yoktur” gerekçesiyle emekli sendikaları kapatılmak istenmektedir. Oysa Türkiye’nin uluslararası sözleşmede imzası var; ‘Herkes sendika kurabilir, sendikalara üye olabilir’ diye. Üstelik, Anayasanın 90. maddesi; anlaşmazlık durumunda, ‘uluslararası sözleşmeler geçerlidir’ diyor.
Bu yaşadığımız 1994, 2001 krizinden sonra tanık olduğumuz en derin kriz. Her krizde faturanın kimin tarafından ödeneceği sorunu gündeme gelir. Bu krizde de öyle. Üstelik bu sorunun cevabı önümüzdeki on yılın politik atmosferini de belirleyecek bir mücadele olacak. Aslında uzun zamandan beri fatura işçi sınıfına ödetilmekte. Ancak bunu değiştirmek mümkün. İşçi sınıfı birleşirse, KESK, DİSK, HAK İŞ, Memur Sen ve diğer konfederasyonlar bir araya gelip birlikte mücadele ederlerse durum değişebilir. Aşağıdan yükselen birleşik mücadele ekonomik kazanımlar dışında, siyasal alanların genişlemesine, demokratikleşmeye yol açacaktır. Elbette emekliler de işçi sınıfının önemli bir bileşeni olarak işçi sınıfının aşağıdan gelen kitlesel mücadelesi içerisinde yer alacaktır. Kazanmak için birleşmek bir seçenek değil zorunluluk.
(Sosyalist İşçi)