(Dosya) Savaşa hayır diyenler kazanacak!

24.03.2022 - 10:46

Ukrayna topraklarının Rusya tarafından işgalinin birinci ayı geride kalıyor. Savaş şimdiden muazzam bir yıkıma yol açmış durumda. 44 milyonluk ülkede nüfusun dörtte biri, 10 milyon kişi evlerini terk ederek kaçmış durumda. 3.4 milyonluk bir toplam da Ukrayna sınırlarını terk ederek mülteci olarak komşu ülkelere kaçtı. Bu yazı yazıldığı anda resmi rakamlar 902 sivil ölümünü, 1500’e yakın yaralı sivili kaydetmişti. Gerçek sayının bunun üstünde olduğu, buna askerler de eklendiğinde ölenlerin sayısının binlerle ifade edildiği kolayca tahmin edilebilir.

Zelenski ve Putin’i içermeye çalışan diplomasi trafiği fazla sonuç vermiş değil. Ukrayna cumhurbaşkanı, barış için müzakereler çökerse bunun “Üçüncü Dünya Savaşı’na yol açabileceğini” iddia etti. Rusya, Ukrayna’da “Nazi oluşumlarına karşı” savaştıklarını iddia ediyor ve kuşattıkları şehirlerin teslim olmasını istiyor. Çin, ABD’ye “Rusya’ya Ukrayna’da kullanmak üzere silah sağlamadığını” anlatarak tarafsızlığını kanıtlamaya çalışıyor. Türkiye ise barış görüşmelerinin yakın olduğunu, buna ev sahipliği yapmak istediklerini, “Rusya ile ilişkilerinin Ukrayna’yı desteklemelerine engel olmadığını” söyleyerek bu kapışmadan kendi uluslararası pozisyonunu güçlendirerek çıkmaya çalışıyor.

Silahlanma yarışı

Soğuk Savaş’ın sona ermesinin üstünden 30 yıldan fazla süre geçmesine rağmen, kapitalizm savaş üretmeye devam ediyor. Ukrayna’yı işgal eden Rusya, dünyanın en güçlü ikinci ordusuna sahip. Silahlanmaya yıllık 85 milyar dolar bütçe ayırıyor. Dünyanın en büyük tank filosuna, ABD’den sonra en çok sayıda hava aracına, ABD ve Çin’in ardından en büyük üçüncü donanmaya sahip. Önümüzdeki üç yılda askeri bütçesini yüzde 44 artırması öngörülüyor. Putin böylesi bir militarist makinaya dayanarak Ukrayna’yı işgal etti. Karşısında duran NATO güçleri de devasa askeri aygıtlara sahip.

Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün (SIPRI) dünya genelindeki silah ve askeri teçhizat satışıyla ilgili 2017-2021 dönemini 2012-2016 ile karşılaştırdığı raporunda, dünya çapında silah ticareti yüzde 4,6 oranında azalma kaydederken Avrupa ülkelerinin askeri harcamalarını yüzde 19 oranında artırdığı görüldü. Bunun yanında ABD’nin de silah ve askeri malzeme ihracatını önceki dört yıllık dilime göre yüzde 14 artırdığı tespit edildi.

Putin destekçiliği

Savaşa bakışta toplumun büyük çoğunluğu Ukrayna halkının trajedisi karşısında Rusya’nın işgalini görüyor. Ancak solda ve savaş karşıtı hareket içerisinde, Rusya’yı ve Putin’i zaman zaman mazur gören, zaman zaman açıkça destekleyen tutumlar oldukça yaygın. Bunların en ılımlısı, “emperyalist savaşa hayır” sloganının altında NATO’nun rolünü öne çıkarıyor, Rusya’yı ya görmezden geliyor ya da ikincil sebep olarak konumlandırıyor. Daha açık Putin destekçileri ise Suriye’de olduğu gibi Ukrayna’da da Rus güçlerinin “Ukrayna’daki faşistlere karşı savaştığını” söyleyen Putinci argümanı açıkça savunuyor. Burada Doğu Ukrayna’daki iki bölgede yaşayan halkların “kendi kaderlerini tayin hakkını” emperyalist-yayılmacı bir politika izleyen Rusya’yı desteklemek için dayanak yapıyorlar.

Oysa Putin hem ulusların kendi kaderlerini tayin hakkına hem de 1917’deki muzaffer işçi devrimine önderlik eden Bolşevikler’e ateş püskürüyor. İşgali başlatmadan önce bu yüzden Lenin’e saldırdı, Ukrayna’nın bir ulus olmadığını iddia etti.

NATO’nun, ABD ve AB’nin Doğu Avrupa’ya doğru genişleme, buradaki ülkeleri etkileri altına alıp Rusya’yı çevreleme planlarına, bu doğrultudaki askeri hamlelerine, Rusya’ya yönelik ambargolarına karşı çıkmak elbette doğru bir tutum. Ancak Ukrayna’daki savaş asıl olarak Rus işgali etrafında sürüyor ve bunu en öne yazmadan yapılacak her türlü ABD/AB/NATO eleştirisi açıkça Putin’in safına düşmek oluyor. Burası uluslararası işçi sınıfının, ezilen halkların safı değil. Sosyalist İşçi gazetesi açıkça Rusya’nın işgaline karşı çıkıyor, bunun yanında NATO güçlerini de eleştirerek “Ne Washington ne Moskova” şeklindeki gerçek savaş karşıtı sosyalist geleneği savunuyor.

NATO çözüm değil

Bunun yanında, Ukrayna’daki savaşa karşı olanlar arasında, Rusya’yı durdurabilecek tek gücün NATO’nun askeri müdahalesini savunanlar da var. Putin’in militarist aygıtına daha büyük bir militarist aygıtla karşı koymayı savunmak, savaşın şiddetlenmesinden başka bir anlam taşımıyor.

NATO’nun ve Batı emperyalizminin savaşları ezilen halklara hiçbir yarar getirmedi. Afganistan ve Irak’ı “demokrasi götürme” ve “terörizme karşı mücadele” adı altında kan gölüne çevirdiler. Tüm dünya Batı emperyalizmine karşı çıktı. 2011’de Libya’da “diktatöre karşı devrimi destekleme” adı altında ülkeyi hâlâ devam eden bir kaosa sürüklediler. Suriye’de devrimin kazanması için Batı’nın askeri müdahalesini bekleyenler, hâlâ bu “olumlu” müdahaleyi bekliyorlar. Oysa Batı yalnızca IŞİD’e karşı askeri operasyonlar düzenledi, Esad olduğu yerde duruyor. NATO herhangi bir kötü güç karşısında yardım bekleyebileceğimiz bir yapı değil, aksine dünyanın en büyük ve eli kanlı savaş örgütü.

Biz Putin’in işgalinin sonlanmasından hatta iktidarının yıkılmasından yanayız. Ancak bunun nasıl yapılacağı son derece önemli. Ukrayna’daki direnişe, tüm dünyadaki savaş karşıtlarının basıncına ve Rusya’da Putin’e karşı sokağa çıkanların birlikteliğine güveniyoruz. Gerçek barışı sağlayabilecek olan güçler bunlardır. I. Dünya Savaşı’nı bitiren birbiriyle savaşan iki ülke olan Rusya ve Almanya’da işçilerin hükümetlerine karşı ayaklanmalarıydı. Anti militarist geleneğin takip edeceği yol ancak bu olabilir.

Savaş karşıtı bir hareket

Dolayısıyla biz de Türkiye’de böylesi bir hareketi inşa etmek için çabalamalıyız. 2022 başından beri greve giden on binlerce işçinin, 2003 yılında Irak’taki savaşa karşı devasa gösterileri inşa edenlerin, iklim hareketinin genç aktivistlerinin, sosyalistlerin, Müslümanların ve kalbi Ukrayna halkıyla atan herkesin bir araya geleceği devasa gösterileri inşa etmeliyiz.

2003’te 1 Mart’ta yapılan gösteri böylesi bir birlikteliği sağlamıştı. Bu sayede meclisteki oylamada hükümet bölündü ve tezkere Erdoğan’ın tüm çabasına rağmen reddedildi. Bunu bir daha yapmak ve savaşa karşı sesimizi yükseltmek mümkün. Bu doğrultuda çabalarımızı sürdürmeye devam edeceğiz.

---

Ukrayna’da Nazilerle mi mücadele ediliyor?

Putin’in iddiası Ukrayna’da faşizme karşı savaştıkları. Ülkenin Cumhurbaşkanı Zelenski sağcı ve ABD yanlısı bir lider, ancak bir Nazi değil. Ülkede 2014’te Rus yanlısı hükümetin devrilmesi sonrası bir “ulusal mit” ve birlik havası inşa ediliyor. Ancak aşırı sağ ve nazi grupları Rusya’nın iddia ettiği kadar merkezi bir rolde değil. Elbette sağcı hükümetlerin politikaları dünyanın her yerinde olduğu gibi Nazilere de daha verimli bir alan sunuyor. Ancak Rus işgali “faşizme karşı bir savaş” değil. Zira Avrupa’nın merkezi siyasetçilerine karşı çıkan aşırı sağcılar uzun yıllar boyunca Putin’e sempatiyle baktılar. Fransa’da Le Pen’in Putin’le pozunun olduğu broşürler dağıtılıyordu. İtalyan aşırı sağının lideri Matteo Salvini de benzer şekilde açıkça Putin’i destekliyordu. İngiltere’de Muhafazakâr Parti’nin lideri Boris Johnson, yıllarca Rus rejimine bağlı oligarklardan bağış aldığı için eleştiriliyor. Putin’in yayın organlarında, Ukrayna’nın Donetsk bölgesinde Rus Emperyal Hareketi adlı aşırı sağcı beyaz üstünlükçü grubun bayraklarının taşındığı gururla söyleniyor. Ukrayna’da savaşan Wagner Grup adlı hareketin birçok aşırı sağcı ağla bağlantıları var. Trump ve ekibi defalarca Putin hakkında övgü dolu sözler sarf ettiler. Dünyada yükselen aşırı sağ ve faşist hareketler gerçek bir tehdit, fakat Rusya gibi devletlerin savaşları hiçbir şekilde “anti-nazi” bir mücadele değil.

---

AKP nerede duruyor?

Türkiye hükümeti, Ukrayna’daki savaşı, uluslararası siyaset arenasında bozulan itibarını düzeltmek için bir fırsata çevirmek istiyor. Bir yandan resmi olarak NATO ile tutum alırken, diğer yandan Putin ile de görüşüyorlar. Bunu “Putin’le dostluklarının Ukrayna’yı desteklemeye engel olmadığı” gibi bir argümanla destekliyorlar. Oysa Türkiye bölgedeki birçok çatışmanın aktif bir parçası ve AKP, kendi egemen sınıfının çıkarları doğrultusunda bölgesel güç olma iddiasıyla buralara müdahil oluyor. Türkiye’nin “barış” için arabuluculuk görüşmelerinin barışla hiçbir ilgisi yok. AKP aynı zamanda SİHA’larla Ukrayna’nın militaristleşmesine aktif olarak katkıda bulunuyor. Dolayısıyla buradaki savaş karşıtları Türkiye’nin NATO’dan ayrılmasını, Putin’le başta Suriye olmak üzere her yerde kurulan ilişkilerin kesilmesini, askeri cephane ve diğer ekipmanların sevkiyatına son verilmesini savunmak zorunda.

---

Mültecilerle dayanışmaya!

Milyonlarca Ukraynalı, savaş nedeniyle sınırları geçerek başka ülkere göç etti. Ortadoğu halklarının yıllardır karşı karşıya kaldığı dram, bu kez Avrupa’nın göbeğinde yaşanıyor. Avrupa hükümetleri bu kez siyasi olarak işlerine geldikleri için bunlara kapılarını açıyorlar ancak ırkçılığın etkileri de birçok yerde hissediliyor. Ukrayna’dan kaçan siyah mülteciler ayrımcılığa uğruyorlar. İngiltere, sadece Ukrayna’da yaşayan aile ferdi olan göçmenleri kabul ediyor. Savaş ilerledikçe mülteciler yıllardır devam eden ırkçılığın kurbanı olacaklar. Türkiye’de ise Ukraynalılar övülerek buradaki Suriyeli, Iraklı, İranlı, Afgan göçmenlere yönelik düşmanlık kışkırtılıyor. Bir yandan savaşa karşı çıkarken bir yandan da tüm göçmenlerle dayanışmayı inşa etmek son derece önemli. Savaştan, ırkçılıktan ve yoksulluktan kaçan herkese tüm sınırlar açılmalı ve insanca yaşama koşulları sağlanmalı. 

Ozan Tekin

(Sosyalist İşçi)



Bültene kayıt ol