Romanların yüzlerce yıl önce Avrupa topraklarına gelmeleriyle birlikte onlara yönelik olarak başlayan ırkçılık ve ayrımcılık, II. Dünya Savaşı'nda doruk noktasına ulaştı. Yüz binlerce Roman Nazilerin ölüm kamplarında katledildi. Bugün de Romanlara yönelik ırkçı ve ayrımcı uygulamalar devam ediyor. Pandemi nedeniyle zaten zor durumdaki Romanlar, geçimlerini sağlayamadıkları için açlıkla karşı karşıya kalmış durumda.
8 Nisan 1971 tarihinde Londra'da toplanan Birinci Uluslararası Roman Kongresi, bu tarihin Dünya Romanlar Günü olarak kutlanmasına karar verdi. Romanlara yönelik ırkçılık ve ayrımcılık, yüz yıllardan bu yana varlığını sürdürüyor. Bu ırkçılık ve ayrımcılık, özellikle Nazi Almanyasında doruğa ulaştı. En az 500.000 Roman, Nazilerin ölüm kamplarında can verdi.
Bu büyük felaketten sonra Romanların durumu Avrupa'da ve Türkiye'de çok fazla değişmedi. Bu gün de Roman halkına yönelik ırkçılığın, ayrımcılığın ve tahammülsüzlüğün işaretlerini her yerde görüyoruz.
Örneğin İtalya'da Romanların "hizmetine sunulan" kamp yerleri, insan hakları standartlarıyla uzaktan ve yakından alakalı bile değil. Bu kamplar genellikle çöplüklerin yanında bulunuyor, her türlü hastalığa davetiye çıkartıyor. İtalya'daki Romaların durumu ERRC (European Roma Rights Center / Avrupa Roman Hakları Merkezi) tarafından bir apertheid rejimi olarak değerlendiriliyor.
Avusturya'da her ne kadar Romalar azınlık olarak resmen tanınıyorlarsa da, tahammülsüzlük ve ayrımcılık son bulmuş değil. 4 Şubat 1995 günü Erwin Horvath, Karl Horvath, Peter Sarközi ve Josef Simon adlı dört Avusturya vatandaşı, sadece Roman etnik kökenlerinden ötürü hunharca katledildi. O günden bu yana Romanların durumu iyileşmiş değil ve ırkçılık giderek büyüyor.
Aynı ırkçılık ve ayrımcılık Çek Cumhuriyeti, Polonya, Macaristan, Slovakya veya Romanya'da da kendisini gösteriyor. Özellikle Kosova'daki Romanların durumu hiç parlak değil. 1999'da bölgeye NATO birliklerinin gelmesinden sonra Romanların durumu iyice kötüleşti. Bölgede yaşayan 150.000 Roman'ın neredeyse tümü cinayetlerin, tecavüzlerin, işkencelerin ve ırkçı takibatın ardından kaçmak zorunda kaldı. Romanların evleri yakıldı ve bir daha inşa edilmedi.
Avrupa Birliği'nin 2004 ve 2007 yılında genişlemesiyle birlikte milyonlarca Roman AB vatandaşı oldu. Ancak her AB vatandaşının hakkı olan serbest dolaşım, Romanlar için işletilmiyor. 2010 yazında Fransa'da, İtalya'da ve İskandinav ülkelerinde yaşayan binlerce Roman zorla sınır dışı edilerek Romanya ve Bulgaristan'a gönderildi. Bu ülkelerde de Romanlara yönelik ırkçı nefret giderek yükseliyor.
Türkiye'de ise Romanlara yönelik ayrımcılık son hızıyla sürüyor. Kâğıthane ve Sulukule'de yaşayan Romanlar evlerinden kovularak, eskisinden de kötü yaşam koşullarına mahkûm edildiler. Birkaç yıl önce Manisa'nın Selendi ilçesinde 1000 kişilik faşist bir grup Romanların evlerini, işyerlerini taşladı, ateşe verdi. Romanlar başka bir ilçeye taşınmak zorunda kaldılar.
Romanlar, hâlâ istihdam, barınma, sağlık ve sosyal hizmetler alanlarında en temel haklarını büyük ölçüde kullanamıyor. Kullanmak istedikleri zaman da ciddi engellerle karşılaşıyor. Bu engellerin en başında ayrımcılık geliyor.
Romanlar için pandemiden ziyade hayatta kalmak daha büyük önem taşıyor. Pandemi tedbirleri nedeniyle uygulanan sokağa çıkma kısıtlamaları kâğıt toplamacılığı, hurdacılık gibi işleri yapan Romanları, geçimini müzik yaparak sağlayanları açlıkla karşı karşıya bırakmış durumda. Romanlar “pandemi öldürmezse bizi açlık öldürecek” diyor.
Romanlara yönelik uygulanan ayrımcılık bir an önce kaldırılmalı, Romanların sosyal yardımlara ulaşmaları sağlanmalı, eşit vatandaşlık haklarını kullanmalarının önündeki engeller kaldırılmalıdır.