Arap Baharı'nın başlangıcının 10. yıldönümünde Tunus Devrimi ve ardından gelişen ayaklanmaların dersleri. Can Irmak Özinanır yazdı.
17 Aralık 2010’da dünyayı sadece büyük güçler arasındaki rekabetten ibaret gören komplo teoricilerine ve kitlelerin artık kolektif hareket edemeyeceğini öne süren neoliberal ideolojiye darbe vuran bir olay meydana geldi. 23 yıldır Zeynel Bin Abidin tarafından yönetilen Tunus’ta genç bir seyyar satıcı belediye binasının önünde kendini yaktı ve devasa bir isyanın fitilini ateşledi.
Muhammed Buazizi, 26 yaşındaydı, yoksul bir ailenin sekiz çocuğundan biri olarak üniversiteyi bitirmiş ancak iş bulamamıştı. Geçimini meyve-sebze satarak sürdürmeye çalışıyordu. 17 Aralık günü zabıtalar, tezgahına el koydu ve ekmek teknesini kurtarmaya çalışan Buazizi’ye küfür ve tokatlarla saldırdı. Geleceksizlik, işsizlik ve kötü muameleden bıkan Buazizi, bunu içine sindiremedi ve belediye binası önüne giderek kendisini yaktı. Ağır yaralarla hastaneye kaldırılan Buazizi, 4 Ocak’ta hayatını kaybetti.
Buazizi, kendini yakarken bir isyan ve devrim sürecini tetiklediğini muhtemelen bilmiyordu ancak Tunus’ta halk sokaklara döküldü ve halkın yoksulluğa karşı ekonomik talepleri hızla siyasallaştı. Ayaklanma, devlete bağlı bir sendika olan Tunus İşçileri Genel Sendikası’nın gösterilere katılması ve içişleri bakanlığını bloke ederek genel grev çağrısı yapması üzerine rejimi tehdit etmeye başladı. Bin Ali, orduya halka ateş açmasını emretti ve ordu bu talebi reddetti. Öncelikle baskı yoluyla devrimi ezmeye çalışan Bin Ali, hareketin hız kesmemesi üzerine önce 2014 yılında görevini bırakacağını ve reformlar yapacağını duyurdu. Sonundaysa görevi bırakarak ülkeden kaçmak zorunda kaldı. Yasemin Devrimi olarak anılan bu devrim hızla diğer ülkelere sıçradı. Mısır, Libya, Suriye, Bahreyn, Cezayir, Ürdün ve Yemen’de devasa gösteriler oldu. Mısır’da ve Libya’da Baasçı diktatörler bu hareket karşısında devrildi. Pek çok başka Arap ülkesinde de büyük gösteriler oldu. Dünyanın dört bir yanındaki protestolar bu devrimci süreçten ilham aldı, Wall Street işgalcilerinden, İspanya’da Del Sol Meydanı’nda direnenlere kadar pek çok ülkedeki eylemciler isyanları selamladı.
Bu süreç dünya tarihine Arap Baharı olarak geçti ve dünyanın dört bir yanında uzun zamandır geniş kitleler tarafından telaffuz edilmeyen bir kelime yeniden dolaşıma girdi: Devrim.
Devrimlerin yenilgisi
Buazizi’nin yaktığı ateş sonucu patlak veren devrimler, kitlelerin kendiliğinden hareketinin neleri başarabileceğini gösterdi. İnsanların, bir daha kolektif bir şekilde hareket edemeyeceğini, sıradan insanların dünyayı değiştiremeyeceğini anlatan masallar yerle bir oldu. İsyan dalgası, bir devrimci liderlikle buluşamadığı ve mevcut devlet mekanizmasını dağıtıp yerine kendi özörgütlenmelerini koyamadığı ölçüde gücünü yitirmeye başladı. Önce devrimleri çalmak isteyen burjuva ya da cihatçı gruplar ortaya çıktı, sonra emperyalist devletler bu dalgayı kendi aralarındaki rekabetin sahnesine çevirmek üzere harekete geçtiler. Bu dalga karşı devrimler, askeri darbeler ve emperyalist müdahalelerle ezildi ancak bugün dünyayı değiştirmek isteyenler açısından muazzam derslerle dolu.
Başka bir dünya mümkün!
Arap devrimlerinin yenilgisi, onların değerini asla ve asla küçültmüyor. Devrimler yenildi ama devrimin mümkün ve gerekli olduğunu da göstermiş oldu. Devrimler, isyanlar, grev dalgaları yenilseler bile Rosa Luxemburg’un söylediği gibi kitlelerin zihninde bir tortu bırakır. Arap devrimlerinin yaptığı da tam olarak buydu. 10 yıldır egemen sınıfın temsilcileri kendilerine eskisinden daha az güveniyor. 2019’da dalga dalga yayılan kitlesel protesto gösterileri elbette Arap Baharı’nın ruhunu da içinde taşıyordu ve bundan sonra yaşanacak bütün isyanlar da taşıyacak. Başka bir dünyanın mümkün ve olduğunu gördük ve o dünya kurulurken Buazizi’nin ateşi bir kez daha parlayacak. O bir isyan başlattığını bilmiyordu belki ama artık dünyanın bütün isyanlarında bir kez daha yaşayacak.