Thanasis Kampagiannis: İşçi sınıfını ve örgütlerini faşizme karşı seferber ettik

22.10.2020 - 12:26

Yunanistan’da Altın Şafak adlı neonazi partisini “suç örgütü” ilan ettiren mahkeme sürecinde antifaşistlerin avukatlarından biri olan Thanasis Kampagiannis, Sosyalist İşçi gazetesinin sorularını yanıtladı.

Altın Şafak davasının önemi nedir?

Thanasis Kampagiannis: Mahkeme 5.5 yıldır sürmekteydi. Sonuç antifaşist hareket için büyük bir zafer oldu. 2019’a kadar mecliste olan Altın Şafak net bir şekilde suç örgütü olarak tanımlandı. Biz zaten 30 seneden uzun zamandır böyle tanımlıyorduk. Liderleri 13 yıla kadar cezalar aldı. Kararın ertelenmemesi durumunda führerleri Nikolaos Michaloliakos hapse gidecek.

1996 yılında Sosyalist İşçi Partisi olan SEK’in öncülü OSE’nin militanlarına saldırdığında, miting yapmanın yanı sıra dava açmış ve devletin bu partiyi suç örgütü olarak tanımlamasını istemiştik. Bunu yapmış olsalardı Pavlos Fyssas öldürülmemiş olacaktı. Dahası ilerleyen yıllarda meclise girdiler. Bunu başardıklarında aylar boyunca sokakta terör estirdiler ve sonucunda 2013 Eylül’ünde Fyssas’ı öldürdüler. Ve arkasından büyük bir antifaşist tepki geldiği için, suç duyuruları davalara dönüştü. O kadar büyük eylemler oldu ki devlet pek gönüllü olmasa dahi harekete geçmek zorunda kaldı.

Davanın kendine özgü bir karakteri var. Bunlar yalnızca cinayetleri işleyen ve doğrudan şiddet eylemlerinde bulunan üyeler değildi. Örgütün kendisi ve liderleri yargılandı. İddianame Altın Şafak’ın kriminal bir nazi örgütü olduğu üzerine kuruluydu ve artık buna şüphe kalmadı.

Soruşturma sırasında Altın Şafak’ın gizli törenlerinde Nazi sembolleri kullanıldığı ortaya çıktı. Yine bu gizli toplantılarda, Michaloliakos, Altın Şafak’ın 1945’te yenilen Nazi Ordusu’nun tohumlarından doğduğunu söylüyor.

Altın Şafak nasıl bir örgüt?

Sadece bir Nazi örgütü değil, aynı zamanda bir suç örgütü. Kendini hukuki bir politik varlık olarak sunarken kullandığı el kitabı Hitler’in partisi NSDAP’e aitti. Kendi içinde paramiliter silahlı gruplar yetiştirdi. Bunlar yabancılara, örgütün siyasi karşıtlarına saldırılar gerçekleştirmekteydi. Bunların üç tanesi çok önemlidir; birincisi 2012’de Pire’de fakir Mısırlı balıkçılara yapılmıştı. Bu ırkçı saldırı bir milletvekili tarafından önceden açıklanmıştı ve Altın Şafak’ın yerel kadroları tarafından örgütlendi. Karakola götürüldüklerinde polis tarafından üzerlerindeki Altın Şafak yazılı tişörtleri değiştirmelerine izin verildi ve bu sayede tutuklanmadılar. 

İkinci büyük saldırı Yunan Komünist Partisi ve PAME sendikasınaydı. Sopalarla saldırdılar ve sendika liderinin başını ezmeye çalıştılar. Bu bölgedeki patronların çıkarlarını koruyan bir saldırıydı. İşçiler maaşların düşürülmesine karşı mücadele ediyorlardı. Altın Şafak onların başını ezme çabasını üstlendi. Yine bu saldırının tepeden aşağı örgüt tarafından tasarlandığına dair telefon kayıtları ortaya çıktı. Üçüncü büyük saldırı ise antifaşist rapçi Pavlos Fyssas’ın öldürülmesiydi. Kendi bürolarında toplanıp bıçaklar, sopalar ve çeşitli silahlarla kime saldırmaları gerektiğinin talimatını aldılar. Bunlar birkaç tane militanın taşkınlığı olarak görülebilecek şeyler değil. Faşist partinin işleyişi bu. Bürolarında toplanıp saldırılar planlarken, bunu ancak tepeden emir aldıktan sonra yapacaklarını söyledikleri videolar da ortaya çıktı. Altın Şafak böyle tehlikeli ve 20’lerin 30’ların faşist partilerine bu kadar benzeyen bir örgüt.

Dava nasıl kazanıldı?

Devletin savcısı, bunca delile rağmen, suçlananların beraat etmesini savundu. Bu, böylesi örgütlerin devlet tarafından nasıl bir cezasızlıkla korunduğunun iyi bir örneği. Tam da bu sebeple antifaşist hareket dava süresince devamlı eylemlilik hâlindeydi. Bizler sadece Mısırlı balıkçıların avukatı değildik, tüm antifaşist hareketin avukatları olarak davrandık.

Antifaşist hareketin, tanıklara korkmadan mahkemeye gelebilmeleri için fiziksel koruma sağlaması gerekliydi. Çünkü başta Altın Şafak mahkemeye gelecek herkesi terörize etmeye çalışıyordu. Hareket, savcı beraat istedikten sonra da eylemler yapmak zorundaydı. Ve bu 7 Ekim’deki çok kalabalık gösteriyle sonuçlandı. Devasa bir kalabalığın karar açıklandığında çığlıklar attığını salonun içinden bile duyabiliyordunuz. Polis ise gösteriye saldırdı, çünkü hoşuna gitmemişti.

Parlamentodaki tüm siyasi partiler “Biz kazandık” dediler, demokrasinin galibiyetini ilan ettiler. Yeni Demokrasi lideri Başbakan Mitsotakis tüm televizyonlara açıklama yaptı. Oysa mahkeme sürecinde bu partiden tanıklar çağrıldığında, hiçbiri gitmediler.

Antifaşist hareketin gücü nereden geliyor?

2009 yılında ırkçılık ve faşizm karşıtı koalisyon KEERFA’yı kurduk. Yükselen aşırı sağ ve faşist tehdidi gördük ve siyasi bir tercih olarak bunların karşısına çıkma kararı aldık. Faşistlere sıfır tolerans politikasıyla, her harekete geçmeye çalıştıklarında, karşılarında kitlesel eylemler örgütledik. Faşizmin bir tür siyasi düşünce olduğunu kabullenmedik. Bir diğer kritik siyasi kararımız ırkçılık karşıtlığıydı. Faşistlerin göçmenlere karşı ırkçı politikaların yarattığı alan içerisinde büyüyebildiğini tespit ettik. Yerelde halkla göçmenleri ırkçılığa karşı birleştiren hareketler inşa ettik. Pakistanlı ve diğer göçmen topluluklarıyla iyi ilişkiler kurduk.

Ve ayrıca işçi sınıfının merkezinde olduğu bir hareket inşa etmeyi önemsedik. Faşizmin işçi sınıfının kolektif gücüyle yenileceğini savunduk. Tüm eylemlerde o yerelin sendikalarını da bu mücadeleye katmaya çalıştık. Faşistlerin yumruklarıyla kendi yumruklarımız üzerinden bir kavgaya girişmedik. İşçi sınıfının ve onun örgütlerinin faşizme karşı seferber edildiği bir ortam yarattık. Bunların her ülkede faşizme karşı mücadele edenler için vazgeçilmez ilkeler olduğunu düşünüyorum.

Aşırı sağın yükselişi durdurulabilir mi?

Altın Şafak’tan önce Yunanistan’da LAOS adlı milliyetçi bir aşırı sağcı parti vardı. Süreç içerisinde onun tüm gücü Altın Şafak’a geçti. Aşırı sağcı partiler faşistlerle aynı şey değil, ancak zamanında karşı çıkılmazsa böyle bir yolun açılacağını görebiliriz. Devlet kurumları asla bu gidişatı durduramayacaktır. Yani aşırı sağa karşı da sürekli olarak eylem hâlinde olmalıyız.

Trump’ın Amerika'sında Black Lives Matter protestoları, Almanya’daki ırkçılık karşıtı hareket gibi tüm dünyadaki mücadelelerden ilham alıyoruz. Bunlar aşırı sağın yükselişinin kaçınılmaz, durdurulamaz bir süreç olmadığını gösteriyor.

(Sosyalist İşçi)



Bültene kayıt ol