ABD başkanlık tartışması: Kazanan kim?

01.10.2020 - 08:22

3 Kasım’da gerçekleşecek ABD Başkanlık seçimleri öncesinde adaylar Biden ve Trump ilk kez canlı yayında tartıştı.

ABD seçim geleneğinde her seçimler öncesi başkan adayları bir program sunucusu önünde 90 dakikalık 3 ayrı tartışma programına katılıyorlar. Bir program da başkan yardımcısı adayları ile yapılıyor. 

Seçimlere katılımın %60 gibi düşük bir düzeyde olduğu ve partizan tutumun pek yaygın olmadığı ülkede normal şartlarda bu programlar seçmenlerin kararlarını önemli ölçüde etkiliyor. Ama bu sefer durum farklı.

Trump dört yıldır kutuplaştırıcı bir politika izlediği için kendi etrafında militan bir seçmen ve taraftar grubu yaratmayı başardı. Amerikan toplumu bu dört yılda şimdiye kadar olmadığı ölçüde politikleşti ama bunun sandığa gitmeye yansıyıp yansımayacağı henüz belli değil.

Başkanlık tartışmasında söylenenler

Trump seçim kampanyası boyunca olduğu gibi başkanlık tartışmasında da saldırgan ve kutuplaştırıcı bir politika izledi. Dört yıl önceki seçimlerden farklı olarak “Amerikayı yeniden muhteşem yapacağım” demedi ve yapacaklarını anlatmadı. Agresif bir şekilde son dört yılın ABD tarihinin en parlak yılları olduğunu ama Biden ve Demokratların sahte davalar, sokak terörü, salgın tedbirleri kapsamında ekonomiyi durdurma gibi uygulamalarla kendisini baltaladığını anlattı.

Politico haber sitesi başkan adaylarının tartışma sırasında toplam 12 defa yalan veya yanlış bilgi söylediklerini ortaya koydu ve bu yalan-yanlış söylemlerin sadece biri Biden tarafından diğer 11’i ise Trump tarafından söylenmiş. Ancak Biden bu yalanların üzerine durmak yerine sadece gülüp geçti. Bazı yorumcular büyük fırsat kaçırdığını söylediler Biden’ın. Örneğin Trump koronovirüs hakkında maske karşıtı olmadığını ve büyük mitinglerin hepsini açık havada yaptığını söyledi. Oysa Tulsa’da bir spor salonunda binlerce kişiyle miting yapmıştı ama Biden bu gibi yalanların üzerine gitmedi.

Trump önceki seçimlerin aksine bir değişimden çok bir statüko anlatıcısı durumundaydı. Kendi döneminde yaşanan ırkçı cinayetler ve toplumsal muhalefete dair, dev yangınlar ve kasırgalar gibi iklim değişikliği kaynaklı çevre felaketlerine dair veya dünyada en fazla koronavirüs vakasına ve ölümüne sahip olmasına dair doğru düzgün hiç bir açıklama getirmeyip hepsinden kendisini devirmek için “faydalanan” Demokrat Parti’yi sorumlu tutu.

ABD’de muhtemelen ilk kez bir Başkan iki partiyi bu şekilde düşmanlaştırmış oldu. Aslında ABD siyasetinde iki partinin de kendi içinde büyük politik farklılıklar olur. Ama Trump son Cumhuriyetçi Parti Kongresi’ni adeta kendi şahsi partisine çevirmişti. Demokrat Parti’yi ise sanki aralarında politik ayrılıklar olmayan katı, merkezi bir örgüt gibi göstermeye çalışıyor. Bu kutuplaştırmanın kendisine önceki seçimler gibi zafer getireceğini düşünüyor.

Tartışma sırasında iki aday birbirine hakaretler etti, özellikle Trump sık sık Biden’ın sözünü kesti ve Biden’ı “radikal solun” güdümünde olmakla suçladı. Oysa Biden’ın radikal sol politikalarla alakası olmadığı ortada. Sanders ve parti içi sol/sosyalist gruplar Biden’a ırkçı Trump’tan acilen kurtulmak gerektiği için oy çağrısı yapıyor ama ondan büyük beklentilere sahip değiller.

İki temel sorun: Irkçılık ve küresel ısınma

Tartışmanın en can alıcı bölümü Trump’ın ırkçılık ve faşist gruplar hakkında söylediği sözler oldu. Bütün üst düzey kolluk kuvvetlerinin kendisinin yanında olduğunu çünkü kendisinin terör örgütü dediği antifa ve radikal sola karşı “kanun ve düzeni” temsil ettiğini söyledi. Beyaz üstünlükçüler ve aşırı sağcı Trump taraftarı grup Proud Boys sorulduğunda ise “Proud Boys geride durun ve beklemede kalın. Ama size bir şey söyleyeyim, birilerinin Antifa ve solla ilgili bir şeyler yapması gerekiyor” dedi. 

Biden ise Antifa’nın bir organizasyon değil, bir fikir olduğunu, bunu FBI’ın da dile getirdiğini ifade etti. Fakat Siyahların Hayatı Önemlidir hareketinin temel talebi olan polis bütçesinin azaltılmasına katılmadığını belirtti. 

Bir başka önemli konu da iklim değişime dair fikirleriydi. Aslında iklim değişimi konusunun sorular arasında yer almadığı duyurulmuştu. Ancak iklim hareketinin başlattığı kampanya sonucu bu soru da eklendi. Trump iklim değişiminin bir gerçeklik olduğunu ısrarla söylemedi. Dev Kaliforniya yangınlarının sorumlusu Demokratların kötü orman yönetimi dedi. Paris İklim Anlaşması’nın ise çok pahalı ve ABD için bir felaket olduğunu söyledi. 

Biden ise Anlaşma’yı savunduğunu ama Yeni Yeşil Anlaşma’yı savunmadığını söyledi. Bunların yanında yoksul semtlerin iklim değişiminden en fazla etkilendiğini, bu bölgelerin seller altında kaldığını veya alev alev yandığını söyledi. Trump’ın bu konuda hiçbir şey yapmadığını belirtti.

Anket sonuçları ne diyor?

Başkanlık tartışması öncesinde çok sayıda ulusal ve eyalet bazlı anket sonuçlarını derleyen New York Times gazetesi bütün anketlerde Biden’ın son bir aya 5-10 puan arası bir farkla girdiğini gösteren bir tablo yayınladı.

30 Eylül’de gerçekleşen tartışma sonrası anketlerde eğer Trump birkaç puan dahi olsa arayı kapatmayı başarırsa bir yükseliş ivmesi kazanıp seçimleri kazanabilir deniyordu.

NYT ilk başkanlık tartışması sonrası anket sonuçlarını da 24 saat içerisinde ilan etti. Buna göre Biden açık ara izleyenlerin desteğini almış görünüyor. Ama bu anketler henüz kapı kapı dolaşarak yapılan yaygın anketler değiller. Önceden anlaşılan kişilerle yapılan anketler ve bu nedenle yöntemsel sınırlılıkları var. Bir eğilimi gösteriyor olmakla birlikte esas haftaya daha sağlam anket sonuçlarını öğreneceğiz. Yine de bu ilk eğilime bakmakta fayda var. 

New York Times üç anketin sonuçların yer vermiş; CNN, CBS ve Data for Progress. Anketlerde, tartışmadan önce ve sonra kime destek verildiği sorulduğunda anketlere katılanların Biden lehine %4 taraf değiştirdiği görülüyor. Gazete, ABD seçimler tarihinde bu ilk anketlerde önde çıkan adayın sonraki haftalarda yapılan daha gerçekçi anketlerde de hep birkaç puan yükseldiklerini de hatırlatıyor.

Tartışmaya dair yorumlar

Amerikan basınında çıkan yorumlar ise Biden’ın daha iyi bir performans sergilediği yönünde. Tartışma öncesi anketlerde kararsız oranı çok çok az görünüyordu. Kutuplaşma nedeniyle sandığa gideceklerin büyük çoğunluğu aslında kararını vermiş görünüyor. Ancak Sanders taraftarlarının hala bir bölümünde politik nedenlerle Biden’a oy vermeme eğiliminin olduğu da tartışılıyor. Bu nedenle Sanders sürekli Biden için oy istiyor. Ayrıca sandığa gitme oranı ABD’de %60’lar gibi düşük bir düzeyde ki en yoksullar ve beyaz olmayanlar arasında bu oran çok daha düşük. Yani bu kesimin herhangi bir değişim olmayacağını düşünerek sandıktan uzak durması beklenmedik bir Trump zaferine hala neden olabilir.

Trump’ın ve etrafında organize olan paramiliter grupların kaybetmesi tüm dünya açısından önemli bir gelişme olacak. Bu nedenle Trump’ın bir yükseliş ivmesi yakalayamamış olması iyi haber. Ancak Biden salgın ve ırkçılık karşıtı hareketin Trump’ı soktuğu zor durumun meyvelerini toplar durumda. Kendisi tartışmada açıkça ırkçılık karşıtı hareketin talebi olan polis bütçesinin azaltılması ve iklim hareketinin talebi olan Yeni Yeşil Anlaşma’yı savunmadığını söyledi.

Bu heyecansız ve değişim önermeyen halin taşıdığı risk seçimlere katılımda kendini gösterecek. Trump’ın anketlerde geride görünüyor olması önemli ama Sanders ve çevresi 3 Kasım’da sandığa ve 4 Kasım’da Biden’a karşı iklim ve adalet için sokağa çağrı yapan bir kampanya inşa etmiş olsalardı basitçe sandığa gidin çağrısı yapmaktan daha etkili olabilirlerdi. Üstelik Biden sonrası için de bir hareketin başlangıcını yapmış olurlardı.

2016 seçimlerine katılım: Bir gösterge

Trump’ın kazandığı 2016 seçimlerinde en önemli fark siyahların ve Latinlerin sandığa yeteri kadar gitmemesi sonucu oluşmuştu. Bir önceki başkanlık seçiminde yani Obama için sandığa gitme oranı siyahlar arasında %67 iken Trump-Clinton yarışında bu oran %60’a geriledi. Beyazlar arasında ise %63’ten %65’e çıkmıştı. Latinler ve Asyalılar arasında seçimlere katılım oranı ise uzun yıllardır %50’nin altında.

2016 seçimlerinde sandığa gidenlerin %73’ünü beyaz Amerikalılar oluşturuyor. Oysa nüfusun %60’ı beyazlardan oluşuyor. 18-30 yaş arası grupta seçimlerde oy kullanma oranı ise %50 civarında. 

Ayrıca 2016 seçimlerinde New York Times anketleri Clinton’ın %3 farkla kazanacağını işaret ediyordu. Aslında Clinton toplamda Trump’dan daha yüksek almış olsa da Trump lehine daha fazla delege seçildiği için Başkan Trump olmuştu.  

Özdeş Özbay



Bültene kayıt ol