Cumartesi Anneleri’nde 508. hafta: ”Mehmet Ağar ağabeyimin baş katilidir”

26.12.2014 - 22:22

Cumartesi Anneleri, 508. oturma eylemlerinde, gözaltında kaybedilen İsmail Bahçecı için bir araya geldi.

İsmail Bahçeci, 1969’da Urfa Siverek’te doğdu. Dört kardeşin en büyüğü idi. Bebekken yanlış yapılan bir iğne sonucu sağ bacağı aksıyordu. 1979 yılında ailesi ile birlikte İstanbul’a göç etti. Marmara Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu’nda öğrenciydi. Çeşitli öğrenci derneklerinde aktif rol alıyordu. 1991-1994 yılları arasında ailesinin evi sürekli polis tarafından basıldı ve İsmail Bahçeci’nin nerede olduğu soruldu.

İsmail Bahçeci, polis tarafından arandığı için ailesinin yanından taşındı. İstanbul Levent’te güvenli bir sitede kalmaya başladı. Aile ile iletişim kurabilmesi için kardeşi Metin, Beyoğlu’nda atölyesi olan Veysel Düz adlı bir arkadaşının telefon numarasını bir kağıda yazıp İsmail’e verdi. 24 Aralık 1994’te İsmail’in arkadaşı olduğunu söyleyen fakat ismini vermeyen bir kadın aileyi aradı ve İsmail’in gözaltına alındığı haberini verdi. Levent’te gözaltına alındığını gören bir kuruyemişçi de vardı.

Baba Şehmuz Bahçeci, ertesi gün Gayrettepe Emniyet Müdürlüğü’ne ve oradan da Cumhuriyet Başsavcılığı’na giderek oğlunu sordu ama gözaltında olmadığı söylendi. Kardeşi Umut Bahçeci, ağabeyinin Ankara DAL’da (Derin Araştırma Laboratuvarı) olduğu duyumunu aldı. Gözaltında tutulan başka bir kişiye ‘Ben İsmail Bahçeci, buradayım, dışarı çıktığın zaman söyle’ dediğini söyleyenler vardı; fakat daha fazla bilgi edinemediler.

24 Aralık 1994 tarihinden sonra Bahçeci ailesine düzenli olarak yapılan polis baskınları bir anda durdu. Ertesi gün de telefon numarası ve adresi İsmail’in üzerinde olduğu bilinen Veysel Düz’ün atölyesi polisler tarafından basıldı. Veysel Düz işyerinde olmadığı için ağabeyi Gürsel Düz gözaltına alındı ve İstanbul Terörle Mücadele Şubesi’ne götürüldü. Kendisine kardeşi Veysel’in işyeri ve ev telefonlarının yakalanan bir “örgüt mensubunun” üzerinde çıktığı söylendi. Olaydan bir sene sonra Umut Bahçeci Adli Tıp’ta, bir tanıdık vasıtasıyla, kimsesizler mezarlığına gömülenlerin resimlerini teşhis etmeye gitti. İki yüze yakın fotoğrafa baktı, fakat İsmail’e benzeyen kimse yoktu, bir sonuç çıkmadı.

1996 yılında İsmail Bahçeci’nin ailesi Cumartesi Anneleri ile oturma eylemlerine katılmaya başladı. 2012 yılı başlarında Ayhan Çarkın’ın itiraflarından sonra Umut Bahçeci ve yine zorla kaybedilen Hüsamettin Yaman’ın ağabeyi Feyyaz Yaman suç duyurusunda bulundu, fakat bir sonuç çıkmadı. Dosyanın zaman aşımına uğramaması için kardeşi Umut Bahçeci tekrar bazı başvurularda bulunmaya çalışıyor.

(Kaynak: Zorla Kaybedilenler Veritabanı/Hafıza Merkezi)

“Acımızı, sanki katliam yeni olmuş gibi yaşıyoruz”

Sebla Arcan, 508. oturma eylemine, “İsmail Bahçeci’yi kaybedilişinin 20. yılında İsmail’in çok sevdiği, her fırsatta sazıyla ve sesiyle dillendirdiği türkü ile Ruhi Su’nun Mahsus Mahal’i ile anmak istedik” diyerek başlayarak şöyle devam etti:

“Bugün pankartımızın üzerinde İsmail’in kazağı, İsmail’in çizdiği karikatürler; elimizde onun şiir defteri var. Dün 19 Aralık’tı. 19 Aralık, Maraş Katliamı’nın başlangıcının 36. yılı. Maraş Katliamı’nın 35. yılında Galatasaray’dan hükümete seslenmiş, ‘Devlette devamlılık esassa Maraş Katliamı’nın açığa çıkarılması, katliam kurbanlarının kaybedilen mezarlarının ailelerine teslim edilmesi sizin de sorumluluğunuzdur, bu sorumluluğunuzu yerine getirin’ demiştik. Hükümet bu konuda bir adım atmadığı gibi, hukuk karşıtı düzenlemeleri ile valilere verdiği adeta sıkı yönetim yetkisi sonucunda, Maraş Valiliği kentteki huzur ve güven ortamının sağlanmasının devletin görevi olduğunu ifade ederek Maraş Katliamı’nın 36. yıl dönümü dolayısıyla düzenlenecek her türlü basın açıklaması, yürüyüş ve eylemlerin yasaklandığını bildirdi. Bu insanlık suçunun mağduru olan ailelerin ‘Acımızı sanki katliam yeni olmuş gibi yaşıyoruz. Mezarlarımızın bulunmasını istiyoruz. Eğer Türkiye geçmişiyle yüzleşmek istiyorsa bu katliamın tüm sorumlularını açığa çıkarmalı ve mezarlarımızı bize teslim etmelidir’ talebini Galatasay’dan tekrar yükseltiyoruz.”

ctesi5082

“Kayıplarımız içimizde ve onların ölmelerine asla izin vermeyeceğiz”

19 Ekim 1995’te İstanbul’da kaybedilen Fehmi Tosun’un eşi Hanım Tosun, konuşmasına “Sizi kaybedenlerin peşini bırakmayacağız” diyerek başladı. Tosun şöyle devam etti:

“İsmail’i, onun yoldaşlarını ve bütün kayıpları saygıyla, sevgiyle, minnetle anıyoruz ve onlar içimizde hiçbir zaman ölmeyecek, kaybolmaycak. Onlara söz veriyoruz; ‘Siz ölmeyeceksiniz, siz içmizdesiniz ve sizi kaybedenlerin peşini de bırakmıyoruz’. Dün kayıplarımızın katili, eli kanlı Tansu Çiller bir konuşma yapıyordu. Ben onu hiçbir zaman ne insan, ne anne, ne başkan ne de başka bir şey olarak kabul etmiyorum. O kadın hiçbir şey de değil. Keşke dün orada olsaydım ve onun yüzüne tükürseydim, içimizde kaldı. Gerçi gitseydim de onu koruyan katiller çemberini aşamayacaktım ve buna şansım olmayacaktı.”

Bahçeci’nin şiiri

Hanım Tosun’un konuşmasının ardından İsmail Bahçeci’nin yazmış olduğu şiirlerden biri okundu:

“Ölürsek eğer aşkı kardeşliği doğruluğu ararken

ölürsek eğer
sanmayın ki gerçekten öldüğümüzü
aslında ölümün sonsuzluğunu yok eder,
yaşamın sürekliliğini kazanırız…”

“Suçluların cezalandırılmasını istiyoruz”

İsmail Bahçeci’nin kardeşi Umut Bahçeci ise İsmail’in kaybediliş sürecini anlatarak, bu süreç içerisinde her yere başvurduklarını fakat hiçbir sonuç alamadıklarını dile getirerek bu mücadeleyi bırakmayacaklarını dile getirdi:

”Mehmet Ağar ağabeyimin baş katilidir. Suçluların cezalandırılmasını istiyoruz, yoksa anaların elleri o katilerin üzerinden düşmeyecek.”

“İsmail Bahçeci’yi kaybedenleri biliyoruz, adalet istiyoruz!”

İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon adına yapılan ve Cumartesi İnsanları’ndan Meral Çıldır’ın okuduğu basın metni ise şöyleydi:

“508 haftadır Galatasaray’dan devleti yönetenlere sesleniyoruz. Devletin arşivlerinde hapsettiğiniz kayıplar gerçeğini serbest bırakın. Gerçeği tüm boyutlarıyla açıklayın. Gözaltında kaybetme suçundaki devletin sorumluluğunu kabul edin. Kaybedilenlerin ailelerinden ve toplumdan özür dileyin. Bu insanlık suçunun faillerini yargılayın ve ceza adaletini sağlayın.

Gerçeği açığa çıkarma, ceza adaletini sağlama sorumluluğunuzu yerine getirmeden bize demokrasiden, iktidarın demokratik meşruiyetinden söz etmeyin. Demokrasi yalnızca seçime indirgenemez. Seçimle gelen iktidarın, temel hak ve özgürlükleri ihlal etmesi durumunda, demokrasiden de, iktidarın demokratik meşruiyetinden de söz edilemez. Basının özgür olmadığı, yargının bağımsız olmadığı, özgürlüklerin keyfi biçimde sınırlandırıldığı yerde demokrasi olmaz. Muhalefet etme hakkını kullanmak için sokağa çıkanların vurulduğu, suç işleyen kamu görevlilerinin korunduğu yerde demokrasi olmaz. Demokrasi ve insan hakları söylemini dilinden düşürmeyen otoriter rejimlerin bu topraklarda işlediği insanlık suçlarının tanıkları olarak, sözde kalan demokrasi söyleminin halka devlet terörü olarak döndüğünü biliyoruz. 90’lı yıllarda devleti yönetenler “Kamu düzenini asker, polis koruyor.” dediğinde köyler yakılıyor, insanlar sokaklarda infaz ediliyor, karakollarda gözaltında kaybediliyordu.

O insanlardan biri de İsmail Bahçeci’ydi. İsmail, Marmara Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu’nda öğrenciydi. Gençlik hareketinin içindeydi; okulundaki öğrenci derneğinin kurucusu ve başkanıydı. Aynı zamanda Türkiye Öğrenci Dernekleri Federasyonu başkanıydı. Bu nedenle polisin hedefindeydi. Defalarca gözaltına alındı, ağır işkence gördü. 1991 yılında Adana’da gözaltına alındı ve 8 gün boyunca gözaltına alındığı inkâr edildi. İsmail Bahçeci, son olarak 24 Aralık 1994 tarihinde gözaltına alındı. İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi’ne götürüldü ve kendisinden bir daha haber alınamadı. İsmail’in özgür, eşit, adil bir gelecek mücadelesi devletin “kamu düzeni”ne tehdit sayılarak gözaltında kaybedilmesine neden oldu.

Fatma ve Şehmus Bahçeci oğullarını her yerde aradı, devletin her kademesine başvurdu. Başbakan Çiller ve Cumhurbaşkanı Demirel randevu taleplerini kabul etmedi. Görüştükleri İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı Azimet Köylüoğlu onlara İsmail’in işkence ile öldürülüp bir çukura atılmış olabileceğini söyledi. İçişleri Bakanı Nahit Menteşe “Dua edin de oğlunuz polislerin elinde olsun” dedi. İsmail’in gözaltındaki varlığının inkâr edildiğini İsmail’in arkadaşları, İnsan Hakları Derneği ve Af Örgütü, düzenlediği kampanyalarla ülke ve dünya kamuoyuna taşıdı. Ama devletin her kademesi, her yetkilisi İsmail Bahçeci’nin gözaltına alındığını inkâr etti, kaybedenleri korudu.

20 yıldır söylüyoruz, söylemeye devam edeceğiz:

Dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar, İstanbul Emniyet Müdürü Necdet Menzir, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürü Reşat Altay, DGM İstanbul Başsavcısı Ahmet Köksal ve İstanbul Valisi Hayri Kozakçıoğlu, İsmail Bahçeci’nin kaybedilmesinden sorumludur. Orgeneral Doğan Bayazıt’ın Genel Sekreterliğini yaptığı Milli Güvenlik Kurulu, Başbakanlığı’nı Tansu Çiller, İçişleri Bakanlığı’nı Nahit Menteşe’nin yaptığı 50. Hükümet ve dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel İsmail Bahçeci’nin gözaltında kaybedilmesinden sorumludur.

İsmail Bahçeci’nin kaybedilişinin 20. yılında yönetenlere sesleniyoruz: İsmail’in akıbetini gizlemekten, faillerini korumaktan vazgeçin! Biz onu aramaktan, faillerinden hesap sormaktan vazgeçmeyeceğiz!”

Zîn Demir



Bültene kayıt ol