Özellikle 23 Haziran seçimlerinin ardından AKP’nin yaşadığı büyük başarısızlık, Kürt sorununun çözümünü ertelemeden yana olan eğilimlerin daha kendisine güvenli ifade edilmesine neden oldu.
“AKP’yle barış olmaz!” anlayışı güçlendi.
Cumhuriyet tarihinin en büyük çözüm süreci adımları AKP’nin 2015 yılında yeniden sertlik politikasına dönmesiyle allak bullak oldu. Sürecin muhalif tüm figürleri hapsedildi. Yüzlerce insan öldü, binlerce insan tutuklandı. Çözüm süreci günlerinde elde edilen haklar, teker teker geri alındı ve alınmaya çalışılıyor. Kürt sorununun her düzeyde tartışılmaya başlandığı zeminden geriye, barış isteyenlerin hızla suçlu ilan edildiği bir evreye geçildi. Bu evre o kadar ağır bir baskı ortamı olarak yaşanıyor ki, eski başbakanlardan birisiyle röportaj yaptığı için üç gazeteci birden işinden olabiliyor.
Bu durum, barış için AKP dışında bir muhatap arama duygusunu doğal olarak güçlendiriyor.
Sosyalistler açısından bu eğilim iki yanlışı birden barındırıyor: Bu yanlışlardan birisi çözüm süreci gibi bir süreçte ezilenlerin muhatabının egemen sınıf saflarından kim olacağını, ezilenlerin belirleme şansı olamaz. Kürt halkı, o günkü şartlar altında kim çıkarsa karşısına, onunla görüşür, onu muhatap alır, haklarını ona kabul ettirmeye çalışır.
İkinci hata ise sorunun çözümünde hükümetin tek muhatap olduğunu düşünmek. Devlet çeşitli kanatlarıyla ve örgütleriyle böyle süreçlerin asli muhatabıdır her zaman. Seçilmişlerle atanmışlar arasındaki kadim ilişkinin daha demokratik kurallar içerisinde cereyan ettiği siyasal rejimlerde çözüm sürecinde egemen sınıfın yepkare bir görüntü sergilemesi mümkündür ama esas olarak daima bir şahinler-güvercinler bölünmesiyle karşılaşmamız neredeyse bir kuraldır. Bunun ötesinde, ezilen halk, demokratik kitle örgütleri, insan hakları kuruluşları, gazeteciler, sanatçılar ve sendikalar ve yazarlar bir başka cepheyi oluşturur. Bu cephe esas olarak devlete basınç yapmaya çalışır ve sürecin bu açıdan muhatabıdır.
AKP, bir önceki süreci kendisi açısından işlevli bir zemin olarak örgütlemek istediği için tek muhatap olarak görünmeye çalıştı. Şimdi ise o günlerle kıyasladığımızda çok daha güçsüz, gerileme süreci içine girmiş bir AKP’yle karşı karşıyayız.
Yine de bu çözüm, diyalog ve barış gibi taleplerin, AKP’nin iktidardan uzaklaştığı günlere havale edilmesi anlamına gelmez. Kürt halkının taleplerinin, Türkiye’nin genel sorunlarının çözümü için ertelenmesini talep etmek hiç kimsenin hakkı olamaz!
Bu gün “muhalif cephede” görünenlerin, muhalefetin daha solda duran kesimleriyle AKP karşıtlığı dışında nerelerde ortaklaşabildiğine ve daha da önemlisi Kürt halkının özlemlerine hangi açıdan baktığına dikkat etmek zorundayız.
Yıldız Önen
(Sosyalist İşçi)