Gripezinha-basit grip: Pandemi karşısında neofaşist Bolsonaro

07.06.2020 - 09:52

Dünyada koronavirüs vakalarında ikinci sırada duran Brezilya'da, Bolsonaro hükümetinin yarattığı felaket... Michael Löwy anlatıyor.

Son yılların en rahatsız edici fenomenlerinden biri, dünya çapında aşırı sağcı, otoriter ve gerici hükümetlerin, bazı durumlarda neo-faşist özellikler göstererek sağladıkları inanılmaz yükselişleridir.

Shinzo Abe (Japonya), Modi (Hindistan), Trump (ABD), Orban (Macaristan) ve Bolsonaro (Brezilya) en iyi bilinen örneklerdir. Birçoğunun koronavirüs pandemisine saçma bir şekilde tepki göstermesi, tehlikeyi dramatik bir şekilde reddetmesi veya küçümsemesi şaşırtıcı değildir. İlk haftalarda Trump ve “sürü bağışıklığı”nın tüm ülkede etkili olması için tüm nüfusun virüsle enfekte olmasına izin vermeyi teklif eden İngiliz taklitçisi Boris Johnson’da durum buydu. Elbette birkaç yüz bin ölüm pahasına. Ancak kriz karşısında, her ikisi de geri çekilmek zorunda kaldı ve Boris Johnson ciddi şekilde hastalandı.

Brezilya davası bu nedenle özeldir, çünkü hükümetin başı olan Bolsonaro, koronavirüsü “basit bir grip” olarak nitelendiren inkâr tutumuna devam etmektedir. Tıp açısından değil ancak politik çılgınlıklar almanağına dahil edilmeyi hak eden bir tanım. Fakat bu çılgınlığın neofaşizm ile örtüşen bir mantığı olduğu kesin.

Neofaşizm, 1930’lardaki faşizmin bir tekrarı değildir. 21. yüzyılın özelliklerine sahip yeni bir olgudur. Örneğin bir polis diktatörlüğü biçimini almaz, ancak bazı demokratik biçimlere saygı duyar: seçimler, parti çoğulculuğu, basın özgürlüğü, parlamentonun varlığı vb. Doğal olarak bu demokratik özgürlükleri otoriter ve baskıcı önlemlerle mümkün olduğu kadar sınırlamaya çalışır.  Alman SS veya İtalyan Faşistleri gibi silahlı birliklere de ihtiyaç duymaz.

Bu aynı zamanda Bolsonaro için de geçerlidir: O ne Hitler ne de Mussolini’dir ve hatta 1930’larda faşizmin Brezilya versiyonu olan Plínio Salgado’nun bütünselliğine bile sahip değildir. Klasik faşizm ekonomiye büyük devlet müdahalesini savunurken, Bolsonaro’nun neo-faşizmi tam olarak neoliberalizm ile özdeşleşmiştir ve eski faşizmin “sosyal” iddiaları bile olmadan oligarşiye elverişli bir sosyoekonomik politika empoze etmeyi amaçlar.

Neoliberalizmin bu köktenci versiyonunun en önemli sonuçlarından biri, önceki hükümet politikaları tarafından zaten oldukça zayıflatılmış olan Brezilya halk sağlığı hizmetinin (SUS) parçalanması olmuştur. Bu koşullarda, koronavirüsten kaynaklanan sağlık krizinin, nüfusun en fakir kesimleri için trajik sonuçları olabilir.

Brezilya neo-faşizminin bir diğer özelliği, ultra milliyetçi ve vatansever söylemine rağmen, Amerikan emperyalizmine ekonomik, diplomatik, politik ve askerî açıdan tamamen bağlı olmasıdır. Bu aynı zamanda, Bolsonaro ve bakanlarının koronavirüse verilen tepkide Donald Trump’ı taklit ettikleri ve Çinlileri salgın için suçladıkları görüldüğünde çok net anlaşılmıştır. Bolsonaro’nun klasik faşizmle ortak noktası otoriterlik, diktatoryal yönetim tarzını tercih etmesi, ulusun baş kurtarıcısı “efsane” kültü, işçi hareketleri ve soldan nefreti olarak görülebilmektedir. Ancak kitlesel bir parti veya tek tip şok birlikleri (SS) organize etmeye yetkin değil. Şimdilik faşist bir diktatörlük, totaliter bir devlet kuramıyor.  Parlamentoyu kapatıp sendikaları ve muhalefet partilerini sistem dışına çıkaramıyor.

Bolsonaro’nun otoriterliği, salgınla “başa çıkma yolunda”, Meclise, Eyalet hükümetlerine ve kendi bakanlarına rağmen, krizin dramatik sonuçlarını sınırlamayı sağlamak için vazgeçilmez olan asgari sağlık önlemlerini (sokağa çıkma yasağı vb.) reddeden kör ve sığ bir politikayı empoze etmeye çalışmasında görülüyor. Tutumu aynı zamanda faşizme özgü “sosyal-Darwinizm”in izlerine de sahiptir: en güçlünün hayatta kalması! Binlerce savunmasız insan - zayıf sağlık koşullarına sahip yaşlılar - ölebilir, bu bir bedel ise ödenmelidir çünkü “Brezilya duramaz!”.

Bolsonarist neo-faşizmin özgül yönü karanlıktır, bilimi her zaman dışlayan Evanjelik çizginin en gerici katmanlarıyla ittifak halindeler. Bu tutumun diğer otoriter rejimlerde, hatta ideolojisi dini köktencilik olan IŞİD’de bile bir eşdeğeri yoktur. Max Weber, etik ilkelere dayanan dini inançla, rahibin doğaüstü güçlerine yani büyüye olan inanç arasındaki farkı görmüştü. Bolsonaro ve Evanjelist papaz arkadaşları (Silas Malafaia, Edir Macedo, vb.) için ise durum, batıl inanç ve sihir ile ilgilidir: Pandemiyi “dualar” ve “oruçla” durdurmak gibi. 

Bolsonaro ölümcül programını bir bütün olarak empoze edemese de Cumhurbaşkanının Askeri veya Sivil Bakanlarıyla önceden tahmin edilemiyen görüşmeleri yoluyla kendini dayatabilir.

Halen Palácio da Alvorada’da (Başkanlık Sarayı) bulunan uğursuz karakterin sanrılı davranışına ve halk sağlığına verdiği tehdide rağmen, Brezilya nüfusunun önemli bir kısmı önceki döneme göre azalarak da olsa onu hala destekliyor. Son anketlere göre, Bolsonaro’ya oy veren seçmenlerin yüzde 17’si oylarından pişman olmuş olsa da nüfusun büyük bir çoğunluğu onun görevinden alınmasına karşı çıkıyor.

Solun ve Brezilya halk güçlerinin neo-faşizme karşı mücadelesi hala emekleme aşamasındadır; bu teratolojik politik oluşumu yenmek için tencere-tava çalınarak yapılan protestolardan daha fazlası gerekecektir. Tamam, er ya da geç Brezilya halkı bu neo-faşist kabustan uyanacak. Ama o zamana kadar ödenecek bedel ne olacak?

2 Nisan’da Bolsonaro önemli bir açıklama yaptı: “Nüfusun yüzde 70’i Covid-19 tarafından kontamine olacak, bu kaçınılmaz”. Tabii ki  sürü bağışıklığı mantığını takip ederek (başlangıçta Trump ve Boris Johnson tarafından önerildi, daha sonra terk edildi), bu belki de olabilir. Bolsonaro, sınırlama önlemlerini reddeden politikasını “Brezilya duramaz”ı dayatmayı başardığı için zaten bu artık kesin. 

Sonuçları ne olur? Covid 19’un Brezilya’daki ölüm oranı şu anda enfekte olanların yüzde 7’sidir. Küçük bir aritmetik hesaplama aşağıdaki sonuca yol açacaktır: 1) Brezilya nüfusunun yüzde 70’i hastalık kapmışsa, bu 140 milyon kişiye tekabül edecektir. 2) 140 milyon kişinin yüzde 7’sinin ölmesi demek yaklaşık 10 milyon insanın ölmesi anlamına gelir. 3) Bolsonaro politikasını uygulamaya koymayı başarabilirse sonuç 10 milyon Brezilyalının ölmesi olur.

Buna uluslararası hukuk dilinde soykırım denir. Eşdeğer bir suçtan dolayı, Nazi ileri gelenleri Nürnberg Mahkemesi tarafından asılmaya mahkum edildi.

Michael Löwy

globalecosocialistnetwork'den TN. çevirdi

(Sosyalist İşçi)



Bültene kayıt ol