Doğan Tarkan, 2010 yılının Şubat ayında, Sosyalist İşçi gazetesinde Lenin'in parti anlayışı ve DSİP'in örgütlenmesini şöyle yazmıştı...
En son küresel ısınmayı engellemek için atmosferdeki karbondioksit oranının milyonda 350 parçacığın atlına indirilmesini talep eden gösteriyi düzenledik. Daha önce üyelerimiz Habur sınır kapısında, Lice'de Ceylan ailesinin yanındaydı.
Habur sınır kapısında toplanılırken İstanbul'da düzenlenen gösterinin en önündeydik. Bundan bir hafta önce Ceylan için gösteri yaptık.
DTP milletvekillerini polis zoruyla mahkemeye götürme kararı üzerine DTP grup toplantısına koştuk. O günlerde IMF ve Dünya Bankası'nın İstanbul'da düzenledikleri toplantıyı protesto ediyorduk. Bir ay boyunca sayısız gösteri yaptık.
Tuzla işçilerinin yanına gittik. Asil çelik işçilerine destek verdik. IBM işçilerine, ATV-Sabah işçilerinin gösterilerine katıldık. Saldırıya uğrayan eşcinsellerle dayanıştık. Daha önce darbe girişimlerine karşı gösterileri düzenledik.
Kısacası DSİP üyeleri çok çeşitli mücadele alanlarında çok zaman ellerinde Sosyalist İşçi gazetesi ile yer aldı. Çok zaman gösterilerin düzenlenmesi için bütün güçleri ile çalıştı.
Bazıları DSİP'i leninist bir parti olarak tanımlıyorlar. Bu nedenle uzak duruyorlar. Bazıları ise DSİP'i özgürlükleri sınırsız savunduğu için, 12 Eylül'e de, 27 Mayıs'a da, AKP'ye karşı düzenlenen darbe girişimlerine de karşı çıktığı için, türban yasağına karşı durduğu için, Dursun Çiçek'in yargılanmasını istediği için eleştiriyorlar. DSİP'in leninist çizgisine karşı çıkıyorlar.
Öncelikle şunu belirtmek gerekir. Leninist parti diye bir kavram yok. Lenin değişik dönemlerde değişik örgütlenme taktikleri önerir. Baskının çok olduğu, polisin ağır baskısı ile yaşanan dönemlerde Lenin merkezi, profesyonelce örgütlenmiş, militan bir örgüt önerir.
Kitle hareketinin yükseldiği dönemlerde ise açın partinin kapılarını der ve geniş, kitlesel bir parti önerir.
Leninist parti kavramı sol literatüre Stalin tarafından sokulmuştur, Stalin ve Rus bürokrasisinin örgüt anlayışını anlatır.
Lenin'in partisi, Bolşevikler, Ekim Devrimi'nde çok önemli bir rol oynarlar.
Şubat Devrimi öncesi kadın işçiler gösteri yapalım mı diye Bolşevik Parti yöneticilerine sorduklarında Parti yönetimi hayır demiştir. Kadın işçiler buna rağmen gösteri yapmışlar, 1917 Şubat Devrimi'nin tetiğini çekmişlerdir. Bolşevik Partisi yönetimi greve çıksak mı, çıkmasak mı diye tartışırken genel grev patlamış, sovyetler kurulmuş ve Çar devrilmiştir.
Bütün bunlara rağmen Bolşevik Partisi ileriki aylarda Rus işçilerinin tüm taleplerini destekleyen ve "bütün iktidar sovyetlere" sloganını öne çıkaran tek parti olarak sınıfın büyük desteğini kazanmıştır.
Lenin için bir parti modeli yoktur ama bir örgütlenme anlayışı vardır. Daima mücadeleci, sokakta olan, sınıfın tüm öncü unsurlarını birleştirmiş disiplinli ve militan bir örgüttür.
Ne var ki Stalin ve Rus bürokrasisi Lenin'in örgüt anlayışının disiplinini bütünüyle bozmuş ve başka bir hale sokmuşlardır.
Lenin'in disiplini eylemde disiplin, tartışmada alabildiğine demokratiktir. Bolşevik Partisi daima yoğun tartışmalar yaşamıştır. Lenin bir çok defa parti yönetici organlarında azınlığa düşmüş ve tartışmayı bütün örgüte yayarak, bütün örgütün tartışmalara katılımını sağlayarak savunduğu görüşleri parti içinde hakim kılmıştır.
Lenin'in partisi Marks gibi "işçi sınıfının kurtuluşunu kendi eseri olarak" tanımlar. Bu nedenle Bolşevikler Şubat Devrimi ile Ekim Devrimi arasında geçen dönemde ellerine birçok fırsat geçmiş olmasına rağmen işçi sınıfının çoğunluğunun desteğini kazanmadan iktidarı almak için adım atmadılar.
Lenin partiyi işçi sınıfının yerine geçirmeyi bütünüyle reddediyordu.
Sonunda Ekim Devrimi'nden 2 ay önce, Ağustos 1917'de Çar yandaşı Beyaz Ordu Petersburg'a yaklaştı. Devrim tehdit altındaydı. Hükümette Bolşevik Partisi dışındaki sol partiler ve liberaller vardı. Bu durumda Bolşevikler derhal bütün işçileri seferber ederek Petersburg'u savunmaya çağırdılar. Beyaz ordu yenilerek geri çekildi ve Devrim kurtuldu. Bu olaydan sonra Bolşevikler işçiler ve askerler arasında çok güçlü hale geldiler ve sonunda Ekim Devrimi gerçekleşti.
Ekim Devrimi'nin yaklaşık ilk 10 yılı dünyanın karşılaştığı en büyük demokrasi dönemi oldu. Bütün yöneticiler ortalama bir işçi ücreti aldılar. Bütün yöneticiler ve Sovyet temsilcileri kendilerini seçenlerin oyları ile geri çağrılabiliyor ve yerlerine yenileri seçiliyordu.
Ancak bu arada iç savaş çıktı. Rus işçi sınıfı Devrimi savunmak için seferber oldu.
İç Savaş'ta Rus işçi sınıfı ağır kayıplara uğradı ama sonunda kazandı. İç savaş yıllarında Rus sanayisi durma noktasına geldi. Bütün işçiler savaşa gitmişlerdi. Geriye çok azı dönebildi, onların da çoğu fabrikalarda çalışmaya gitmeyip devlet, parti ve sendika bürokratı haline geldiler veya Kızılordu subayları haline geldiler.
Öte yandan İç Savaş yıllarında işçi devleti, yıktığı Çarlık bürokrasisinin bir kısmını tekrar işe çağırdı.
Lenin bütün bu durumların farkındaydı. Uğradığı suikasttan dolayı ağır hasta olmasına ve giderek fiilen politik yaşamdan çekiliyor olmasına rağmen Bolşevik partisini uyarıyordu, Çarlık devletini yok edemediklerini, sadece kızıla boyadıklarını, eski Çarlık bürokrasisinin yakalarına kızıl kurdeleler takarak yeniden görevlerine döndüğünü anlatıyordu.
Oysa, Lenin Ekim Devrimi'nden kısa süre önce yazdığı Devlet ve Devrim adlı kısa kitabında devletin bir sınıfın diğer sınıflar üzerindeki baskı aracı olduğunu ve bu nedenle işçi devletinin tamamen farklı olmak zorunda olduğunu ve giderek sönümlenmesi gerektiğini anlatıyordu.
Lenin bu fikirleri savunduğu için de tek ülkede sosyalizmin inşa edilemeyeceğini, dünya devriminin gerekliliğini de vurguluyordu.
1920'li yılların ortasında, Lenin'in ölümünün ve İç Savaş'ın ardından Stalin ve işçi devletinin yeni bürokrasisi bir karşı devrime giriştiler.
Bu karşı devrimin teorik altyapısını tek ülkede sosyalizmin mümkün olduğu tezi oluşturuyordu. SSCB'de dünya devriminin beklemeden sosyalizmi kurmak için geri bir ülke olan Rusya'nın hızla sanayileştirilmesi gerekiyordu. Gelişmiş kapitalist ülkelerde çok uzun sürelerde gerçekleşen sanayileşme Rusya'da çok kısa zamanda yapılmaya çalışıldı ve sonuç olarak işçi sınıfı çok ağır koşullarda çalışmaya zorlandı.
İş saatleri uzatıldı, ücretler düşürüldü, iş disiplini arttırıldı, işe geç gelmek bile sosyalizmi sabote etmek olarak saptandı ve ağır bir biçimde cezalandırıldı, yöneticiler ile çalışanlar arasındaki ücret farkı misillerce arttırıldı, bürokrasi gelişmiş kapitalist ülkelerin sermaye sahibi sınıflarından daha büyük gelirlere sahip oldu.
İşçiler üzerindeki bu baskıların artması direnişi de beraberinde getirdi. Bu durumda Stalinist karşı devrim işçi sınıfının bütün örgütlerine hunharca saldırdı.
Sovyet örgütlenmesi zaten iç savaş yıllarında işçi sınıfı ortadan kalktığı için fiilen işlemez duruma gelmişti. Stalinist karşıdevrimciler bir daha sovyetleri işletmediler. İşçilerin sendikaları devlet organları haline geldi. Bütün fabrika komiteleri dağıtıldı. İşçi örgütleri fabrikaların yönetiminden çıkarıldı. Ve Bolşevik Partisi'ne saldırıldı. Dalgalar halinde gerçekleşen bu saldırıların sonunda Şubat-Ekim Devrimlerinin Bolşevik partisi neredeyse bütünüyle imha edildi. Devrimin önderleri emperyalizmin, karşı devrimin ajanları olarak öldürüldü. Stalin ve Lenin dışında devrimin Bolşevik Merkez Komitesi'nin bütün üyelerinin karşı devrimci olduğuna karar verildi. En acısı, devrimcileri yargılayıp öldürülmelerine karar veren mahkemelerde Çarlık hakimleri ve Ekim Devrimi'nde Bolşeviklerin karşısında yer almış sol partilerin üyeleri görev aldı.
Sonunda Stalinin karşı devrimi Ekim Devrimi'ni yenilgiye uğrattı ve Rusya'yı bir işçi devleti olmaktan çıkararak bu ülkede devlet kapitalizmini hakim kıldı.
Bütün bu süreç içinde Stalin ve karşı devrimi gerçekleştiren bürokrasi Lenin'in bütün fikirlerini ve bu arada onun örgüt anlayışını da tahrip ettiler, değiştirdiler ve kendi ihtiyaçları doğrultusunda yeniden kurdular.
Rusya'nın yanı sıra dünyanın bütün ülkelerinde ki Stalinist partiler sosyalizmi tek parti iktidarı olarak tarif ettiler. Bunun sonucu olarak örneğin Türkiye'de kimi Stalinist partiler "işçiler partiye, parti iktidara" sloganını üretebildiler. Adı "sosyalist iktidar" olan partiler bile kuruldu.
Lenin'in örgütü mücadelecidir. Militandır. Disiplinlidir ama aynı zamanda demokratiktir. Tartışmadan karar almaz ama karar aldıktan sonra uygular.
DSİP Lenin'in örgüt anlayışı doğrultusunda hareket eden bir örgüttür. Ülkedeki gündemi oluşturan bütün politik gelişmelere işçi ve emekçi sınıfların açısından müdahale eder. Hatalar da yapar. Hatalarından en kısa zamanda öğrenmeye ve kendisini yenilemeye çalışır.
Eğer sokaktaki hareketi olumluyorsanız, daha güçlü olması gerektiğini düşünüyorsanız DSİP'e siz de katılın.
Doğan Tarkan