Can Irmak Özinanır

Can Irmak Özinanır son yazıları

Can Irmak Özinanır tüm yazıları

01.02.2023 - 08:00

Altılı Masa’nın yükseköğretim politikaları neden eleştirilmeli?

Millet İttifakı'nın duyurduğu mutabakat metninde önemli başlıklardan biri de yükseköğretim politikaları başlığı. Metinde ilk madde YÖK’ün kaldırılacağını ve yerine daha sınırlı bir koordinasyon kurulu getirileceği yönünde. Akademik özgürlüklere ve üniversitelerin bilimsel, idari ve mali özerkliğine vurgu yapılan vaatler başlangıçta üniversitelerde muazzam bir özgürlük dalgası esecekmiş hissi yaratsa da birkaç madde sonra aslında sunulanın yeni şişede eski şarap olduğu anlaşılıyor. 

Önerilerin kritik noktası üniversitelerin bir üst kurul tarafından yönetileceği maddesi. Metinde üst kurul önerisi şöyle dile getiriliyor:

“Üniversitelerin senatolarınca önerilen ve akademisyenler tarafından oylanan; akademisyenler, mezunlar, öğrenciler, yerel yönetimler, iş dünyası, meslek örgütleri ve halktan temsilcilerden oluşan bir üst kurul tarafından çoğulcu, katılımcı ve sürdürülebilir bir vizyonla yönetilmesini sağlayacağız”.

Adına üst kurul deseler de getirilen şey aslında AKP’nin 2012 YÖK yasa değişikliği teklifiyle hayata geçirmeye çalıştığı ancak başaramadığı mütevelli heyetleri. Bu model, 2012’de dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de ifade ettiği gibi ‘üniversiteleri başarılı şirketlerin yöneticileri gibi idare etme’yi hedefliyor. Üniversitenin piyasa ile olan bağlarını güçlendirerek, özerklik adı altında üniversiteleri patronların rahatça at koşturacağı bir alana çeviriyor. Birkaç madde sonra “Yükseköğretimde içerik ve süreçleri ‘profesyonel yeterlilik’, ‘vizyon geliştirme’ ve ‘üretim’ odaklı olarak düzenleyeceğiz” denilerek bu perspektifin ne anlama geldiğini de anlatıyorlar. “İş dünyası” ve “üretim” gibi alanlara yapılan vurgu Altılı Masa’nın aslında üniversitenin neoliberal dönüşümünü tamamlamaya kararlı olduğunu gösteriyor. 

Üniversitenin neoliberal dönüşümü elbette yeni değil ancak pek çok ülkede hayata geçen tam dönüşüm, Türkiye’de henüz sağlanamadı. Bunda hem Eğitim Sen’in hem de öğrencilerin direnişlerinin katkısı büyük. Mütevelli heyetleri tarafından yönetilen bir üniversitede ne kadar özerklikten bahsederseniz edin akademik özgürlüğü hayata geçirmek mümkün değil. Patronların dahil olduğu bir sistemde üniversitelerin bilgi üretimi piyasanın ve şirketlerin ihtiyaçları doğrultusunda şekillenir. Öğrencilerin ve akademisyenlerin özgürce eleştirel bilgi üretmesinin önüne geçilir. Piyasacı anlayışlar dışında bilgi üreten eleştirel sosyal bilimlere ihtiyaç kalmaz, bölümler kapatılmaya başlanır. Akademisyenler güvencesizleştirilir ve kendi aralarında rekabete zorlanır. Öğrenciler müşteri olarak görülmeye başlanır. Bilim, performans kriterleri ile ayaklar altına alınır. Yeterli puanı elde etmek için sürekli makale yazmaya, bildiri sunmaya vb zorlanan akademisyenler nasıl özgürce çalışıyor olabilir ki? Buna 2012’de yönetişim modeli diyorlardı, şimdi ise başka bir isimle aynı öneriyi sunuyorlar. 

Terry Eagleton, 2010 yılında yazdığı “Üniversitenin Ölümü” başlıklı yazıda bu dönüşümü şöyle ifade ediyordu: “Margaret Thatcher’dan bu yana, akademinin rolü adalet, gelenek, hayal gücü, toplumsal refah, zihnin esnekliği veya alternatif gelecek vizyonu namına statükoya meydan okumak yerine ona hizmet etmek oldu”.

Altılı Masa’nın önerisinde üniversite bileşenlerinin güvenceli çalışmasına ilişkin bir madde yok, üniversitelere polisin girememesi gibi çok temel özgürlükler de öneride yer almıyor. Üniversiteleri güvence altına alacak olan mütevelli heyetleri değil, Eğitim Sen’in 2012’deki YÖK tasarısına karşı çıkardığı broşürde ifade edildiği gibi ‘Bilimsel özgürlük, kurumsal özerklik, eşitlikçi özgürlükçü demokratik özyönetim ve kamusal finansman’dır. Yapılması gereken üniversitelerin özerkliğini hem devlete hem de piyasaya karşı güvence altına almak, üniversitenin tüm bileşenlerinin eşit biçimde katılacağı bir yönetim modeli oluşturmak, anadilinde eğitimi herkes için hayata geçirmek, etnik ve cinsiyete dayalı ayrımcılığa karşı kadınların, LGBTİ+’ların, göçmenlerin, engellilerin ve ayrımcılığa maruz kalanların güven içinde hissettiği alanlar yaratmak, üniversitede iş güvencesini sağlamaktır. 

AKP hükümetinin uygulamaları ve KHK’larıyla üniversitelerde yarattığı yıkım ortada ancak muhalefet de üniversiteler hakkında olumlu bir dönüşüm önermiyor. Seçim sonuçları ne olursa olsun üniversite bileşenlerinin ortak mücadelesi hayati önem taşıyor. 

Can Irmak Özinanır


Bültene kayıt ol